11 Eylül 2010

Merkür ve Referandum

Tam bu noktada “işimiz yıldızlara kaldıysa ohhhooo” diyen saygıdeğer okurları tenzih etmeyi görev bilirim...

“Referandum günü Merkür hala geri harekette olacak, belirgin biçimde bu durum referanduma gidilen sürecin yaşadığı aksamaları ve sorunları yansıtmakta, zira söz konusu Anayasa değişiklikleri Meclis’te yine Merkür geri giderken oylanmıştı. Merkür ancak 13 Eylül saat gece 02:09’da düzgün harekete döndüğü için, bu durum tartışma yaratacak sonuçlara neden olabilir. Belki de bu durum oyların yeniden sayılması gerektiğini ya da bazı karmaşaları, sonuçtan tam olarak emin olamama durumunu açıklayabilir” diyor Astrolog Hakan Kırkoğlu, Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde... 
Tam bu noktada “işimiz yıldızlara kaldıysa ohhhooo” diyen saygıdeğer okurları tenzih etmeyi görev bilirim. Tümümüz bunca daralmış, bunca gerilmiş, bunca anayasa profesörü kesilmiş, doğallıkla farklı fikirleri olan demokratik bütün bir toplum olduğumuzu unutayazıp yan komşunun evine satırla dalacak hezeyanlara gelmişken; referandumdan bir gün önce astrolojiye göz kırpmak, en azından zararsız bir çağrışım olur efendim, kızmayınız...!  
Atalarımızın konuya üstünkörü bir bakışla “fala inanma falsız kalma” diyerek yaklaştığı üzere, benim de astroloji ile ilişkim mesafeli ancak sevgi saygı dolu bir komşuluk ilişkisi tadındadır. Arada sırada gaza gelip astroloji sitelerini ziyaret eder, kendisi aslında çok iyi eğitimli bir Kimya Yüksek Mühendisi olup, hobisini bir yaşam biçimine dönüştürmenin eşiğine gelmiş, astroloji bilgini tatlı teyzemden hep de şaşırtıcı derecede doğru çıkan yorumlar alır, bazen de yıldızların varlığını tümden unuturum...
Sonra tam da varlığı unutulduğu sırada fırından yeni çıkmış sıcak poğaça dolu bir tabakla kapınızı çalıveren komşu teyzenin yarattığı kıvamda ani bir özlem/ilham/merak motivasyonuyla, yeniden 5. evlere, satürn uranüs hareketlerine dalıveririm.  
Astrolojinin bir bilim olduğuna, burçlara, yıldızlara ve horoskoplara gayet de inanıyorum. Öncelikle iyi astrologlar her şeyi bilen medyumlar olmadıklarını, sadece yıldızların hareketinden olası yatkınlıkları, bazı karakter özelliklerini tahmin edebileceklerini ve gerisini belirleyenin özgür irade olduğunu zaten dile getiriyorlar. 
Kantarın topuzunu kaçırıp, zaman/mekan/kozmopolit şehirlerde yaşamanın zorunlu stresleri/trafik/sağlık/sosyal ilişkiler vb her türlü etkileşimi hiçe sayıp, “bugün gazetedeki burç yorumum böyle dedi böyle yapmam lazım” sabitliğinde koyun bir tavır, hiç kuşkusuz son derece yüzeysel! Amaç,   her yerde olduğu gibi burada da dengeyi korumak...
Ayrıca Psikoloji denen engin, uçsuz bucaksız, müthiş bilim ile, astrolojiye karşı duruşunu belirleyen insan tipi arasında da sağlam bağlar var. Robert Merton tarafından ortaya atılıp kabul görmüş olan “self-fulfilling prophecy effect”, yani “kendi kendini doğrulayan kehanet etkisi” kavramı, bir olayın ya da davranışın beklentisi içine girerek, o olayın/davranışın gerçekleşmesinde rol oynamak, böylece beklediğimiz davranış veya olayın gerçekleşmesine direkt ya da indirekt etkimizle aslında sonuca kendimiz vesile olmak şeklinde tanımlanabilir.  
Bir noktada kültürümüzde gayet yaygın olan “bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur” önermesi de bu kavramdan izler taşırken, kavram borsa endeksi üzerinde alım-satım/spekülasyon/beklenti etkileri gibi finansal analizlere yaradığı kadar, astrolojiye de uyarlanabilir. Ya da aynı minvalde, milletin ayıla bayıla okuduğu ve içerdiği tüm gizliiiii mesaj “kuantum fizik dahilinde pozitif düşünerek pozitif enerji alanı yaratmak” olan “The Secret” çılgınlığı da benzer bir sürece işaret eder.
Gelgelelim, astroloji güzeldir hoştur, ancak mesafeyi korumak lazım gelir. Baştaki komşucuk metaforumuza dönersek, komşu teyze poğaçalarla geldikten sonra bir iade-i tabak ziyareti yapmak, asansörde torbalarına yardım etmek, aradaki sıcak diyaloğu uzun zaman sürdürmek filan gibi güzel etkileri olabilse de, teyzecik yaşamımızın her kısmına müdahil olup sürekli kafamızın tepesinde oturursa da içimiz şişer, hayatımız kayar!!
Astroloji biliminde incelenen bir dolu gezegen içinde, en zıtlaşmaya meraklı olansa, Merkür’dür! Merkür Güneş’e en yakın gezegen olduğu için yörüngesi Dünya’dan çok daha kısadır. Senede yaklaşık dört defa Merkür Dünya’yı geçer; o zaman Merkür’ün “gerileme” dönemi yaşanır.
Bu güzide gezegenin etrafı bir süre darma duman eden bu tırtlığına Merkür Retro’su (retrograde) deniyor ve özellikle iletişim/anlaşma/ulaşım gibi konular başta olmak üzere, terslikler üst üste gelmeye başlıyor. 
Merkür paşanın son defaki geri gidiş seyrüseferinin sonuncu günü de bizim Refedandum’a denk geliyor...Ne demeli, bak gözünü seveyim Merkür, zaten terelelliyiz, bir de sen etme!!


Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...

"
"