Küçüğüz, okula gidiyoruz. Andımızı adımız gibi ezbere biliyoruz.
Türküm, doğruyum, çalışkanım....Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Yaş ağaçlarız, kolayca eğiliyoruz. Her kimden duyduysak, hep aynı saçma tekerlemeyle oyunlar oynuyoruz.
Bir iki üçler, yaşasın Türkler
Dört beş altı, Polonya battı
Yedi sekiz dokuz, Yunan domuz
On onbir oniki, İtalya tilki
Onüç ondört onbeş, Ruslar kalleş
Devlet politikasına göre tilkiyle domuz, Yunan’la Ermeni yer değiştiriyor. Kalleş Ruslar’ın yerini bazen İsrail, bazense basit bir harf oyunuyla kardeş Amerika alıyor. Tekerlemenin özü değişmiyor, üstün bir-iki-üçler ise hep aynı kalıyor.
Biz büyüyor, anlamını bilmeden ezberlediğimiz nice önermenin içini yaşanmışlıklarla dolduruyoruz. Heyhat, bazı önyargılarımızı hep cebimizde taşıyoruz. Bavulumuz sabit fikirlerimizle tıkabasa, hep kendimizi en hoşgörülü, en esnek sana sana, dünyayı keşfe çıkıyoruz. Keşfettiğimiz döngüyse çoğu zaman aynı oluyor;
“Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor...” (Albert Einstein)
Çoğumuzun büyük yanılgısı, kendisini önyargısız sanması! Oysa günlük hayatımızda önyargının yeri büyük.
Tecrübeyle sabit yaptığımız doğru-yanlış genellemelerimizin yanıbaşında, akıllarımıza öğretilerle kondurulmuş irili ufaklı, beyazlı siyahlı, allı güllü, dallı budaklı peşin hükümlerimiz var.
Biz bölündükçe inceden eksiliyoruz da, birileri böldüklerince büyüyeceklerinin nasıl da farkındalar...Ayrıştırma-ötekileştirme-yaftalama paketinin bireysel ve toplumsal akıllarımıza itinayla iliştirildiği bir ortamda, en açık görüşlü, en hoşgörülü, en kabullenici olanlarımız bile peşin hükümlere bulandılar.
İnançlıysa cemaatçidir.
Kürtse PKK’lıdır.
Sarışınsa aptaldır.
Dekolte giydiyse ahlaksızdır.
Başörtülüyse yobazdır.
Fenerbahçeli’yse şikecidir.
Alkol alıyorsa dinsizdir.
Gözlüklüyse inektir.
Kemalist değilse bölücüdür.
İzmir’liyse gavurdur.
Feministse erkek düşmanıdır.
Kadınsa dırdırcıdır.
Erkek değil mi, hepsi aynıdır.
Eşcinsel ise hastalıklıdır.
Yerli dizileri izliyorsa seviyesizdir.
Yabancı dizileri seviyorsa Amerikan’cıdır.
Varsıl ise yiyicidir.
Yoksul ise potansiyel suçludur.
İktidar partisini överse yandaştır.
İktidar partisini yererse Ergenekoncu’dur.
Magazin kültüründen haberdarsa kitap okumuyordur.
Hele hele, ennn kötüsü, SEN değilsen, kesin O’dur!
Ekseri yanlış, çoğunlukla da zararlıdır. Yine de bazı önyargılar kişisel boyutta olduğunda, nispeten anlaşılır. Belleğin anımsadıklarıyla duyuların çağrıştırdıkları, beynin sinyalleriyle yüreğin çırpıntıları bütünüyle ayrıştırılamadığından, insanlar öznel varlıklardır. Diğer insanlara, fikirlere, nesnelere ya da hayata karşı peşin hükümler edinmeleri, bir noktaya kadar doğaldır.
Elzem olan, bireyler üstü olguların objektif olmasıdır. Kurumların, karar verme, uygulama ve yargı mekanizmalarının, hele de devletlerin, önyargılardan tamamen arınmasıdır.
Oysa mevsim hep kış, içimiz savaş, dışımız savaş, hava her dem karanlık olsun istemiyorsak, köprüden önce son çıkışta dillere pelesenk edilecek tekerlemeler, belki de çok farklıdır.
Bir iki üçler, yaşasın düşler
Dört beş altı, çikolata tatlı