Kabinenin güzide bir üyesi televizyonda bağırış çığırış açıklama yapıyor.
Kafamı çevirip bakınca yüzünü görmesem, ne bakanı olduğunu zinhar anlayamayacağım. Görmeden dinlerken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı konuşuyor sanıyorum.
Baskın bir hidroelektrik santral yandaşlığı, kararlı bir “baraj yaparım, santral kotarırım, çevreye etkileri dingilime değil, onu da gelecek kuşaklar düşünsün” söylemi...
Meğer konuşan Çevre ve Orman Bakanımız Veysel Eroğlu’ymuş. Çevre Mühendisliği alanında kallavi bir akademik geçmişi, kendi deyimiyle “profösör” unvanı da ayrıca mevcutmuş.
Kendisinin Tarkan’ın sanatçı burnundan ve o burnu nereye sokup nereye sokmaması gerektiğinden başlayarak birçok farklı konuda engin düşünceleri olduğunu, ayrıca “Allioni diye bir yer olmadığına” dair kesin bir inancı bulunduğunu zaten öğrenmiştik.
Bakanın, gürültü kirliliği ile canhıraş, turizmmiş, eğlence sektörüymüş hiçbir şey dinlemeden savaşmalarını medyaya sunuş biçeminden; kendisini Don Kişot, kıyı ve sahillerdeki mekan sahiplerini korrrkunç yel değirmenleri, etkisiz Turizm Bakanımız Sayın Günay’ı da Sanço Panço sanmanın eşiğine bile gelmişliğimiz vardı.
Gelgelelim, tüm bunların şokundan, artık şaşırma yetisini yitirmiş biz yurttaşların bile ağzını bir karış açık bırakacak son açıklamayı, yine de beklemiyorduk;
“Allioni kalıntıları Roma döneminden kaldığına göre, yıllardır demek ki toprak altında. Birkaç yüzyıl daha toprak altında kalmasının bize göre bir mahsuru yok.”
Fazla söze ne hacet efendim... Bilirsiniz, “kuzuyu kurda emanet etmek” deyimi vardır, aklıma geliverdi birden…
Kadınları Sevmeyen, Kadından Sorumlu Kadın Devlet Bakanı
Dizilerdeki, “Türk aile yapısıyla örtüşmeyen” müstehcen öpüşme-sevişme sahnelerinin şifrelenmesi önerisiyle kurmuştu, gönlümün kara mizah köşesindeki tahtını Selma Aliye Kavaf.
Öyle ya, Türk ailesi dediğin sevişir miydi canım?!
Derken Nahide Opuz ile tanıştık; hani, AİHM’de, Türkiye’nin aile içi şiddeti önleyemediği için mahkum olan ilk devlet olmasına neden olan davayı açan çilekeş kadın. Aile içi şiddet gören onbinlerce kadından biri; konuyu AİHM’ne taşıyıp dava kazanan Türk kadınlarınsa ilki...
Ne zaman ki olayın insanlık dışı şiddet boyutunu değil, davayı utanç verici olarak tanımlamıştı Kavaf, o gün anlamıştık kadın sorunlarına yönelik açık ve net tavrını aslında...
AKP Konya milletvekili Halil Ürün’ün 40 yıllık eşi Esma Ürün, eşinden sistematik şiddet gördüğü gerekçesiyle şikayetçi olup darp raporu aldığında da; kendisine her yıl şiddet-cinnet-töreyle katledilen binlerce kadın sorulduğunda da; Ayşe Paşalı cinayetinin ardından da; aynı saçma, aynı yetersiz, aynı ruhsuz, aynı sorumsuz yanıtları vermekten de, bunları aile içi, özel, münferit meseleler olarak sınıflandırmaktan da vazgeçmedi.
Eşcinselliği, ensest gibi korkunç bir insanlık utancıyla aynı kefede değerlendirilecek, tedavi gerektiren bir hastalık olarak sınıflandırması ise ayrı bir alem.
Ağzından çıkanı kulağının duyması bir yana, basındaki onca eleştiriden bile az da olsa nasibini alamayıp, üstüne bir de kendisine göre, “eteğinden tutup aşağı çekmeye çalıştıklarını” buyurmaktalar.
Bellersiniz çok büyük işler yapmış ama kendi devrinde bir türlü değeri anlaşılamamış halk kahramanı!
Benim Dengemi Bozmayınız!
Çevreyi sevmeyen Çevre Bakanım; Kadınları sevmeyen Kadın ve Aileden Sorumlu Kadın Devlet Bakanım; kendisinden farklı olan vatandaşını başkalaştıran, ötekileştiren açıklamalarını sürdüren, öte yandaysa demokrasiden, farklı kesimleri kucaklamaktan, ah nasıl da haksızlığa uğradıklarını anlatmaktan yorulmayan Başbakanım;
“Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.”
Turgut Uyar