Kraliçe Sezen Aksu’nun yeni albümü hazır.
Bugüne kadar yaşadığım tüm aşklara, hüzünlere, coşkulu eğlencelere, dost sohbetlerine, buz şıkırtılı yaz akşamlarına, şömine çıtırtılı kış gecelerine, arabada uzun yolculuklara nasıl eşlik ettiyse Sezen Aksu şarkıları, bu yeni albüm de sanırım doğru zamanda imdada yetişiyor.
Şarkılardan önce, albümün sadece ismi bile, insanın içine keyifli, umut dolu beklentiler, inceden, fıkırtılı ezgiler salıyor.
Bakarsın, umduğundan iyi geçer yaz. Hele de bu yaz…
Bakarsın, korkunç bir çevre ve insan felaketine yol açması olasılığı son derece yüksek siyanür havuzları, bir mucize, tehlike yaratmaz.
Havuz setleri çöktükçe içimize korkular, çevreyi sevmeyen Çevre Bakanı, “Tehlike yok. Havuzların kendi aralarında bir problem var” şeklinde, konuyu her zamanki akıllara seza üslubuyla ele aldıkça içimize yoğun bir sinir yerleşiveriyor oysa.
Birinci derece deprem bölgesi olduğunu, sızım sızım anımsatırcasına, Kütahya Simav İlçesi’nde 20 Mayıs’ta sabaha karşı meydana gelen 5.9 şiddetindeki deprem, İzmir’den, İstanbul’dan bile büyük ölçüde hissedilmiş. Ama olası sızıntıları konusunda kırmızı alarmda olan, depremin merkez üssüne 100 km ötedeki siyanür havuzlarında, her ne hikmetse hiçbir tehlike yokmuş, bir kısım medyanın abartmasıymış, oymuş buymuş.
Bakarsın bir gün, milyonlarca insanı belleksiz salaklar yerine koymaktan vazgeçer devlet büyüklerimiz. Olur ya, güneş açar…
Bakarsın, meydanlarda bağırış çığırış, birbirlerine ithamlarda bulunmak ve birbirlerinin ithamlarına bol sözcük oyunlu, abuk cevaplar vermek dışında hiçbir şey söylemez, elle tutulur hiçbir şey anlatmaz görünen parti başkanlarının aklında, vicdanında, planında, aydınlık, barış dolu bir Türkiye vardır aslında ama, biz anlamıyoruzdur bir türlü.
13 Haziran sabahı, sürekli kötü kaderini başa saran, mürekkebi çamurdan bir kalem gibi, yazdıkça bozan bozdukça yazan vatanımız, yeni umutlara uyanır. Olur ya, çiçek açar…
Bakarsın, internet özgürlüklerimizle birlikte, yaşamsal özgürlüklerimizi de kısıtlayan, özgür irade ve kontrol mekanizmalarımızı, “sakıncasız aile paketleri”ne bölen uygulamalar, dinlemeler ve ablukalar durdurulur da, kendimizi, büyük biraderin bizi sürekli gözetlediği, George Orwell’in 1984’ünden fırlamış gibi görünen bu gerçeküstü karabasandan uyanmış, ferahlamış buluruz.
Bakarsın, varlıkları yok, talepleri suç sayılarak hayatları yakılan milyonlarca vatandaşımızın, etnik kültürlerini rahatlıkla, üst kimliklerini gururla taşıyabilecekleri, o zaman hiçbir karanlık gücün, kimsenin zaafından faydalanarak kan kokusunu ortalığa salamayacağı, gerçekten aydınlık günler vardır önümüzde.
Bakarsın, milli takım ve sporcularımız tüm kupa ve madalyaları toplarlar, gurur ve sevinçle sarılırız birbirimize.
Bakarsın, alacalı ve ibrişimli kültürümüzün bir uzantısı olan, dört başı mamur mutfağımızda, etleri otları, baklava börekleri tadına vara vara yer, yine de kilo veririz.
Bakarsın, ya sev ya terk et yavanlığından uzaklaşır, farklılıklarımızla birbirimizi kabul edeceğimiz, çok sesli ve çok kültürlülüğümüzle, güvenle büyüyeceğimiz günlere yürürüz.
Çoktandır büsbütün unuttuğumuz, unutturulduğumuz bir şeyi, hoşgörüyü anımsayıveririz.
Bakarsın yağmurlar biter, karanlıklar yiter, hava ısınır. Dört mevsime ışık, gönlümüze yaz gelir, şenleniriz.