Anayasa değişikliklerinin hayata geçirildiği ilk zemin olan yargıdaki gelişmeler, kuvvetler ayrılığının ihlal edileceği yolunda referandum sürecinde dile getirilen kaygıları önemli ölçüde haklı çıkarmış bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi üyelikleri için parlamentoda “oylama” yapılmış olması, tercih edilen isimlerin aslında yürütme organı tarafından “atandığı” gerçeğini değiştirmiyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyelikleri için pazar günü yapılan seçimler de, referandumda anayasa değişikliklerine karşı çıkan yüzde 42'lik kesimin neden “hayır” dediğini anlamaya çalıştığını açıklayan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, bu mesaiyi tam aksi istikamette oy kullanan seçmenler için harcamasının daha doğru olacağını gösteriyor. Zira Başbakan, AKP'nin Anayasa değişikliği paketini destekleyen yüzde 58'lik kesimin neye “evet” dediğini anlamaya çalışsaydı, hem evetçilerin, hem de hayırcıların daha içine sinen bir tablo ortaya çıkabilirdi. Yüzde 58'lik kesimin niçin “evet” dediğini anlamaya çalışmak, Başbakan'ı, “herkesin Başbakanı olmak” iddiasındaki balkon nutuklarında yüksekten uçtuğu gibi bir görüntüden de esirgeyebilirdi.
Ancak bu olamadı. Erdoğan, “herkesin Başbakan'ı olmak” yolunda, “12 Eylül darbesiyle hesaplaşmaya evet, ama Anayasa değişikliği ile yandaş bir yargı oluşturulmaya çalışılıyor” diyenleri yanıltma olanağını da kendisinden esirgedi.
AKP, Anayasa Mahkemesi seçimlerinde tek belirleyiciydi
Türkiye için önemli bir fırsatın da heba edildiği referandum sonrası süreç, Anayasa Mahkemesi üyelikleri için parlamentoda yapılan oylamalarla başladı. Sayıştay'da yapılan seçimlerden sonra Anayasa Mahkemesi üyeliği için parlamentoya üç aday bildirildi. Muhalefet partileri ile en ufak bir uzlaşma arayışına girmeyen AKP, adayların özgeçmişlerinin bile dağıtılmadığı TBMM Genel Kurulu'ndaki seçimlerin üçüncü turunda kendi istediği adayı Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirdi. AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne seçtiği isim, Sayıştay'da yapılan seçimlerde en az oyu alan Hicabi Dursun olmuştu!
Anayasa Mahkemesi üyeliği için ikinci oylama, baro başkanları arasında yapılan seçimlerin ardından parlamentoya bildirilen üç isim arasından yapıldı. Bu oylamada da parlamentoda uzlaşma aramayan iktidar partisi tek belirleyici oldu ve Celal Mümtaz Akıncı Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi.
AKP bu sonucu planladığının işaretini nasıl vermişti?
Aslında iktidar Anayasa değişikliği paketini hazırlarken bu sonucu planladığına ilişkin kuvvetli bir işaret vermişti. Zira, AKP'nin girişimi üzerine 2007 yılında Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki komisyonun hazırladığı Anayasa taslağındaki öneri yine AKP'nin referanduma sunduğu pakette dikkate alınmamıştı. Özbudun komisyonunun yüksek yargı için parlamentoda yapılan seçimlerde TBMM'ye hakim olan çoğunluğun, yani yürütme organının “tek belirleyici” olmasını önleyecek “nitelikli çoğunluk” önerisi rafa kaldırılmış, seçimlerin “basit çoğunluk” ilkesine göre yapılması esasa bağlanmıştı.
AKP'nin 2007 yılında hazırlattığı anayasa taslağında, örneğin HSYK üyeliği için parlamentoda yapılacak seçimler “nitelikli” çoğunluğa bağlanırken şu gerekçe kayda geçirilmişti:
“Meclis tarafından yapılacak üye seçimlerinde iktidar partisinin yegâne belirleyici olmasını önlemek için, nitelikli bir çoğunluk aranmıştır.”
AKP'nin referandumda 26 madde arasında kabul edilen düzenlemesine göre ise, Anayasa Mahkemesi üyeliği için TBMM'de yapılan seçimlerde ilk turda üye tam sayısının (550) üçte ikisinin (367), ikinci turda da salt çoğunluğunun (276) oyu aranıyor. Sonuç alınamazsa ikinci turda en çok oyu alan iki adayın katılımıyla üçüncü tur oylama yapılıyor. Üçüncü turda salt çoğunluk da aranmıyor ve en çok oyu alan aday Anayasa Mahkemesi'ne seçilmiş oluyor. Bir başka deyişle, parlamento çoğunluğuna hakim olan iktidar ilk turdan sonra istediği adayın Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesi için tek belirleyici olabiliyor. Nitekim öyle oldu.
'Ayıptır, günahtır' çıkışının muhasebesi yapılmalı
HSYK üyelikleri için pazar günü yapılan seçimlerde de, Adalet Bakanlığı'nın desteklediği öne sürülen listedeki isimler, neredeyse firesiz biçimde sandıktan çıktı. Sandıktan çıkanlar arasında Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Personel Genel Müdürü ve Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürü'nün de olması, referandumda AKP'nin tezlerini destekleyen Demokrat Yargı derneğini bile isyan ettirdi.
Sonuçta yürütme organı parlamentodan Anayasa Mahkemesi'ne gönderilen üyeler için tek belirleyici, HSYK seçimleri için de önemli ölçüde tayin edici bir rol oynamış bulunuyor.
Anayasa değişikliği paketini eleştirirken “kuvvetler ayrılığının ihlal edileceği” kaygısını
taşıyanları “Taraf olmayan bertaraf olur” diye sıkıştıran bir Başbakan; üniversite öğrencilerinin başörtüsü yasağına karşı -doğru bir tutumla- inanç özgürlüğünü savunurken, örneğin cemevlerinin ibadethane sayılması ve zorunlu din derslerinin kaldırılması talebine 8 yıldır direnen bir iktidar karşısındayız.
Başbakan, hayat tarzına müdahale endişesi taşıyanları anlama çabasında samimiyse; örneğin Alevilerin taleplerine karşı 8 yıldır sergilenen duyarsızlık nedeniyle Fethullah Gülen cemaati temsilcilerini bile “ayıptır, günahtır” noktasına getiren AKP icraatının hakkaniyetli bir muhasebesini yapmalı. Vesayete karşı mücadelede AKP'nin yanında yer alanları hayal kırıklığına uğratarak yüzde 58'in bir azınlık iradesine evrilmesini ancak böyle bir muhasebe önleyebilir.
Türkiye, onca darbe ve müdahalenin ardından, hiç olmazsa seçim sandığıyla gerekçelendirilen tahakküm heveslerini hak etmiyor...