Demokrasi tırmanıyor!
On’ca baraj engeline rağmen Kürt siyasetinin sandıktan, parlamentoya bugüne kadarki en büyük grubu gönderecek bir sonuçla çıkması üzerine Cemil Çiçek böyle düşünmüş müdür?
“Bir şeyler yapmak” kabilinden bir kıpırdanma, “en azından bir duruş paşam” lisanından tercüme edilmiş “sivil”ce bir muhtıra, bir “demokrasi tırmanıyor” ihbarı…
Kelimenin tam anlamıyla bir “devlet” bakanıydı Cemil Çiçek, bu kez TBMM’nin 25. başkanı olarak çıkıyor işte şişeden. Gazeteler ve ekranların “solmayan Çiçek” portrelerinden geçilmemesi bundan.
Medyada uçuşan Cemil Çiçek portrelerine can sıkıcı uzunlukta bir itiraz olarak kabul edin bu yazıyı. Okunmasa bile, bir “Toplu Eserler: Cemil Çiçek” kaydı olarak görün.
‘Kürtler Ermeni sınırına dayandı’
Doğru, solmayan bir Çiçek.
Düşünsenize, 2009 yerel seçimlerinde, sonradan kapatılan DTP’nin aldığı sonucu “Iğdır’ı da aldılar, yani Ermenistan sınırına dayandılar. Tamam, Ankara’yı aldık diye sevinebiliriz. CHP de İzmir’i aldık diye övünebilir. Ama bu kutlamanın Türkiye’nin güvenlik açısından sorunlu bölgesine yardımı olmaz. Oraya ayrıca dikkatle bir bakmak gerekir” diye yorumlayabilen bir “neviden” Meclis Başkanımız oluyor.
“Ermeni işbirlikçisi hain Kürtler” Iğdır’ı da aldıktan iki yıl sonra rekor sayıda milletvekili ile parlamentoya girmiş olabilirler, ama o Çiçek Meclis Başkanlığı kürsüsüne çıktığına göre Ankara’yı da alamazlar artık! Nitekim Ankara yolunda epey zayiat da verdiler. Diyarbakır’da 411 bin 232 oy alan BDP’li bağımsızlar 5 milletvekili çıkarabilirken, 230 bin 213 oy alan AKP 6 milletvekili sahibi olabildi! Bu dünyada adaleti boş verelim, tamam, ama “seçme ve seçilme hakkı” bir yerlerde hesabı sorulacak “kul hakkı”ndan sayılır mı dersiniz?
11 kardeşin en büyüğü
Cemil Çiçek, diyorduk.
Beka kabiliyeti. Kişisel hikâyesinde önce budur Cemil Çiçek.
11 kardeşin en büyüğü olarak 1946 yılında Yozgat’ın Musabeyli Boğazı Köyü’nde doğmuş. 2,5 odalı bir evde 11 kardeş, bir süre köyün imamlığını da yapan çiftçi bir baba ve yoksul bir aileyi çevirmeye çalışan fedakâr bir anne. İlkokulu köyünde okumuş, birincilikle bitireceği imam-hatip okulu için köyüne 21 kilometre uzaklıktaki Yozgat’a göç etmiş.
“Gaz lambası” kuşağının bir mensubu olan Cemil Çiçek, sınıf geçme hediyesi olarak bir çift lastik pabuç alan çocuklardan. Titrek ışık altında sobanın şöyle bir ısıtıp geçtiği odalardan asıldığı hayat onu 1965 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ne taşımış. Talebe cemiyetinde faal bir öğrencilik ve hukukun yanı sıra Milli Türk Talebe Birliği tedrisatı ile hayata epey bir sağ şeritten atılış. Bir daha çıkmayacağı o “güvenlik” şeridinde toplumsallaşmaya başlayan hikâyesi, bugünkü Cemil Çiçek’i dikecektir karşımıza:
“Iğdır’ı da alarak Ermeni sınırına dayanan Kürtler!..”
Başarı, vardığınız nokta kadar çıktığınız yere dair de bir şeyse eğer, kişisel hikâyesinde gerçekten başarılıdır Cemil Çiçek.
Avukatlık yıllarının ardından 12 Eylül darbesinden sonra iktidara gelen ANAP’ın 37 kurucusundan biri olacaktır. Turgut Özal’ın o çok sevdiği ifadeyle “dört eğilimli” ANAP’ın, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” kanadındadır artık. Tanrı Dağı’na daha yakın bir muhafazakâr.
1984 yerel seçimlerinde ANAP’ın adayı olarak Yozgat Belediye Başkanlığı’nı kazanır. “Abi” diyecek kadar yakın olduğu Özal ile yolları, 1989 yılında Semra Özal’ın İstanbul İl Başkanlığı’na aday olmasıyla ayrılır. Zaten, darbeyle kapatılan partiler tekrar açılmaya doğru yol almakta, partideki “dört eğilim” eve dönüş hazırlığı yapmakta, hülasa ANAP baş aşağı gitmektedir.
Bir süre ara verir siyasete. Özal’ın ölümünden sonra Mesut Yılmaz liderliğindeki ANAP’ın “Devlet Bakanı” olarak döner siyaset ve devlet sahnesine. Özal ve Yıldırım Akbulut hükümetlerindeki Devlet Bakanlığı’na bir kez daha kavuşmuştur.
8 yıllık kesintisiz eğitime karşı çıktığı için ANAP’la bir kez daha yolu ayrılır, partiden ihraç edilir. Bu arada İstanbul Belediye Başkanı olan Tayyip Erdoğan’la dirsek teması kurar. Ardından ver elini Fazilet Partisi.
Fazilet Partisi kapatıldığında bir süre bağımsız kalır. Ardından Milli Görüş içindeki yenilikçi kanatla birlikte AKP’nin kuruluş çalışmalarına katılır. Sonuç; 9 yıldır “Adalet Bakanı”, “Devlet Bakanı”, “Hükümet Sözcüsü” , “Başbakan Yardımcısı” ve nihayet TBMM Başkanı olan Cemil Çiçek’tir.
Tam altı dönemdir milletvekili olan, üç hükümette Devlet Bakanlığı, iki hükümette Adalet Bakanlığı, bir hükümette de Başbakan Yardımcılığı yapan bir isimden söz ediyoruz. Profesyonel bakan!
‘İnsan haklarını ihlal bakanı’
İnsan haklarından ve aileden sorumlu Devlet bakanlıkları ile Adalet Bakanlığı önemli. Misal, İnsan hakları İzleme Örgütü (HRW) yöneticisi Kenneth Roth’un, Türkiye’de insanlara şiddet uygulayan polislerin neden cezalandırılmadığı konusunda görüştüğü bakanlardan biri Çiçek’tir. Sene 2008. Roth, bakın nasıl anlatıyor Çiçek’le görüşmesini:
“Daha küçümseyici ve savunma halinde olamazdı. Polis şiddetiyle ilgili sorunun varlığını bile reddediyor. Polis şiddeti vakaları hatırlatıldığında bunu polisin terörizm karşısındaki psikolojisine bağlıyor. Gündeme getirilen insan hakları ihlalleriyle ilgili her konuda bir karşı mazeret öne sürdü. Anayasa reform, dediğimizde AB'deki anayasa sürecinin de durduğunu, ifade özgürlüğü dediğimizde AB'nin Türkiye'ye karşı tutumunu, polis şiddeti dediğimizde PKK'nin şiddetini gündeme getirdi. Çiçek'in insan haklarından sorumlu bakan olması ironik. Bana acaba Çiçek insan haklarına saygı duyan bir bakan mı, yoksa insan haklarını ihlal bakanı mı, diye düşündürdü."
‘Türk milletini arkadan hançerleyenler’
Budur Cemil Çiçek. Ama bu kadar değildir.
Şu sözler “Adalet Bakanı” Cemil Çiçek’in. Tarih 24 Mayıs 2005. Konu, Boğaziçi Üniversitesi’nde planlanan “Osmanlı Ermenileri” konulu konferans. Yer, bugün başkanlık koltuğuna oturacağı TBMM. Genel Kurul’da Çiçek konuşuyor:
“Milletçe, devletçe yoğun çaba içindeyken bu çabaları arkadan hançerlemek ne anlama geliyor? Şimdi siz, o zaman falanca ülkenin parlamenterlerini nasıl ikna edeceksiniz? Bunlar pekala diyecek ki ‘Siz bizi ikna etmeyin, gidin Boğaziçi Üniversitesi’nde, Boğaz’a bakarak bu yalanları söyleyenleri ikna edin.’ Dolayısıyla bu, Türk milletini arkadan hançerlemektir. Bunu açık olarak söyleyebilirim. Birçok cemiyetler, dernekler var ya, ‘Bu ülkede özgürlük yok’ diyorlar ya, bu ülkede milleti arkadan hançerleme, bu millete iftira etme özgürlüğü var. Hükümet olarak bir yetkimiz olsaydı gereğini yapardık. Keşke Adalet Bakanı olarak dava açma yetkisini devretmeseydim. Şimdi YÖK ne yapacak merak ediyorum. Boğaziçi Üniversitesi ne yapacak, onu merak ediyorum. Milletimiz de merak ediyor. Bu sorumsuzluk, bu ciddiyetsizlik, bu millete küfretme, bu milletin nüfus cüzdanını taşıyanların bu milletin aleyhine propaganda yapma, hıyanet etme dönemini artık kapatmamız lazım.”
“Misyon tamam”dır, konferans devletin Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılamaz, Bilgi Üniversitesi’ne kaçırılır.
‘Fırat’ Hrant oldu öldürüldü, ‘Efendi’ Cemil oldu ve...
Aşağıdaki sözler de “Adalet Bakanı” Çiçek’in. Van 100. Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı, yolsuzluk iddiasıyla Savcı Ferhat Sarıkaya’nın yürüttüğü operasyonda Rektör Prof. Yücel Aşkın’la birlikte gözaltına alınmış, tutuklanmıştır. Dört ay hâkim karşısına çıkarılmaz ve suçlamayı onuruna yediremeyerek cezaevinde intihar eder.
Davanın beraatle sonuçlandığını, üniversitede tek kuruşluk bir yolsuzluk saptanamadığını not ederek Çiçek’e dönelim.”Adalet Bakanı”, kendi yönetimi altındaki cezaevinde hoyratça çiğnenen onuru nedeniyle intihar eden Arpalı için ölümden başka seçenek olmadığını bakın nasıl veciz bir ifadeyle anlatıyor:
“Maalesef öyle (intihar) gözüküyor. İp olmasa bile çarşaf var orada. Çarşafı kesiyor yine yapıyor. çarşafsız da yatıracak halimiz yok."
O kadar da değil yani, Adalet Bakanı tutukluları çarşafsız yatıracak kadar zalim değil!
Evet “Adalet” Bakanı.
Ermeni Konferansı için “ihanet”le suçladığı isimler arasında bulunan Hrant Dink, “Türklüğü aşağılamak”tan yargılanırken Çiçek, o yargılamanın dayanağı olan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesini savunanların başında geliyordu. “301’i abartmaya gerek yok”tu. “Hem 301’den mahkûm olmuş, hapse girmiş kimse var mı”ydı?
Gerçi Hrant mahkûm oldu, ama Çiçek yine haklı çıkacaktı. Zira cezaevi değil, bir tetikçi bitirdi işi. “İhanet” cezasız kalmadı yani!
19 Ocak 2007’de öldürüldüğü gün Agos’taki köşesinde çıkan “Alın size bedel, alın size bedel” sözlerini Çiçek’gillerin boynuna bir hüküm gibi astı Hrant. Bu topraklarda Ermeni kökenini saklama gereğinin bir sonucu olarak takındığı “Fırat” adını “Hrant”a çevirmenin bedelini ödemişti. Üniversite yıllarına kadar “Efendi” olan adını mahkemeye başvurup “Cemil” diye değiştiren Çiçek, Hrant cinayeti için üzülmüş müdür acaba? Hani cezaevlerinde o kadar çarşaf varken, devletimiz bu kadar pervasızca çarşaflayabilirken!..
Sahi, bir de Çetin Altan’ın “Bayrak direklerini ne kadar yükseğe dikerseniz dikin bir Orhan Pamuk kadar görünmüyor dünyadan” sözleriyle Pamuk’a “Türklüğe hakaret davası” açanlara ilişkin olarak Çiçek’in de nasiplendiği bir nasihati vardı değil mi?
Ne demişti yine “Adalet Bakanı” Çiçek?
“301. maddeyi ilk başta Avrupa Birliği de benimsedi. Orhan Pamuk dava konusu sözleriyle ilgili etik davranmadı. Önce 'Bunları söyledim', sonra da 'Söylemedim' dedi. Baştan 'Söylemedim' dese dava hemen düşecekti. 301 işini Türkiye'nin başına açan kişi Orhan Pamuk'tur!”
Hrant Dink, Eylül 2006’daki bu sözlerin üzerinden altı ay geçmeden öldürülmüş, Çiçek’in mantığına göre, meslektaşımız katledilerek Türkiye’nin başına yeni bir “301 işi” açmıştı!
‘Fransız değilsiniz, Türk gibi düşünün’
“Devlet” Bakanı olarak gençlere öğütler de verdi Çiçek. Misal, "Bizi Türk milleti olmaktan çıkaracak davranışları ‘cinsellik’ adı altında tasvip etmemiz mümkün değildir. Siz Fransız değilsiniz. Türk olduğunuza göre Türk gibi düşünmek zorundasınız" dedi.
“Flört adı altında evliliğe alternatif olarak sunulmak istenen gayrimeşru cinsel ilişkilere karşıyım" sözleriyle “evlilik niyetlisi olmayan” gençleri haşladı.
“Başbakan Yardımcısı” Çiçek’ten de örnek verelim. Mesela, “sefalet içindeki Nijerya’da kurulan Türk okullarında bile öğrettiğimiz Türkçe’yi Kürtlere öğretememekle” başlayan büyük bir teşhisi var, onu not edelim:
“Nijerya'daki Nijeryalılara Türkçeyi öğrettik, Hakkâri'dekine, Diyarbakır'dakine hâlâ Türkçeyi öğretemedik. Bu, devletimizin ayıbıdır, bizim ayıbımızdır. Çünkü eğitime yeteri kadar önem vermedik, veremedik. Bunun bedelini yoksulluk olarak ödüyoruz, terör olarak ödüyoruz."
Demek ki neymiş terörün nedeni? Diyarbakır Cezaevi vahşetini de deneyen bir devletin Kürtlere Türkçe’yi öğretememesiymiş…
‘Bir kısım teröristler sünnetsiz…’
Kürt politikicıları “kimlik siyaseti” ile suçlarken kimlik siyasetinde sınır tanımayan Çiçek’in “Türk” olmayan her kimlikte takılan bir plağı var. Şu sözler, o “brasikefal” kafatasından:
“Sadece Ermeni terörü de değil, Ermeni terörü ile PKK terörü arasında yakın işbirliği var, bunlar kan kardeşidir. Zaten, özür dilerim, bir kısım teröristlerin sünnetsiz oluşu, size çok şeyi ifade ediyor demektir. yani bu, bir rivayet falan değil, biz kimin ne olduğunu iyi biliyoruz!”
Cemil Çiçek, bir “başyapıt” geçidi olarak Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu için de görüşlerini esirgememiştir milletten:
“Hergele Meydanı’nda açıkladılar. Entel zırva, entel fitne! Dikiş yerimize jilet attılar!”
Jileti atanlar Prof. Baskın Oran, Prof. İbrahim Kaboğlu… Peki Hergele Meydanı’nda atıp tutan kim?
Çiçek’i destekleyen anaç muhalefet partisi
Evet, Cemil Çiçek 25. TBMM Başkanı oluyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da destek vermiş kendisine. Bir zamanlar, çok parti değiştiren Çiçek için “Hızlı Kubi” benzetmesi yapan Kılıçdaroğlu. “Uzun yıllardır siyasette bulunan bir kişi olarak, güçler ayrımı ilkesine duyduğu saygının bir gereği olarak yasama organını iyi temsil edeceğine inanıyoruz” demiş.
Çiçek ve “kuvvetler ayrılığı”na saygı?
Demek ki Kılıçdaroğlu, Denizli’den milletvekili seçtirdiği İlhan Cihaner’in Erzincan Başsavcısı’yken yaptığı açıklamalara itibar etmiyor. Demek ki Cihaner’in, “Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in kendisini telefonla arayarak cemaat soruşturmasında gözaltına alınan kişileri serbest bırakmasını istediği, aksi halde hükümetin seçimden önce zor durumda kalacağını söylediği” yolunda tuttuğu tutanağı, Çiçek’i “kuvvetler ayrılığına saygısı” nedeniyle överken bir sorun olarak görmüyor. Anaç muhalefet partisi!
İslamcı hareket içinde de “devlet”le ilişkisi sorgulanan, o cenahta “Kim bu Cemil Çiçek” yazılarıyla durumu tartışılan, orduyla AKP arasında bir işlevi olduğuna inanılan, AKP’yi devletin diline tercüme ettiği anlatılan bir siyasetçiden söz ediyoruz. Bu çizginin mutlaka bir gerekçesi olmalı, mutlaka bir işlevi ve “her neviden” işlere kullanışlı gelen bir hüneri…
TBMM Başkanlığı’na aday olurken “Sorunları vuruşarak değil, konuşarak çözelim. Beyaz sayfa açalım” demiş ki, doğru. Zira medyadaki CV’lerle aklanacak bir sayfa değil onunki.
Demokrasi Cemil Bey, sizin gibi tırmanıyor. Tırmandığınız o yerde, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in, kocasını “hain” ilan ettiğiniz Bilgi Üniversitesi’nde altı yıl sonra ne dediğini unutmayın:
“Bir Allah’ın kulu özür dilemiyor bu ülkede…”