Çağdaş demokrasinin tarihini, "anayasacılık hareketleri" üzerinden de okuyabiliriz. Zira, anayasa metinleri değişen toplumsal ve ekonomik koşullarda güç kazanan yeni sınıfların yerleşik düzeni değiştirme mücadelesinin sonucu oluştu.
Prof. Mümtaz Soysal, "100 Soruda Anayasanın Anlamı" kitabında "anayasacılık hareketleri"ni şöyle özetler:
"Ondokuzuncu yüzyılın en belirgin özelliklerinden biri, devletlerin yönetim düzenini, vatandaşların haklarını ve özgürlüklerini yazılı belgelere dayandırmak amacı güden çabaların o yüzyılda yoğunlaşmasıdır. İşte, bu çabalar, genellikle 'anayasacılık hareketleri' adıyla anılır..."
"Anayasacılık hareketleri" tabiatı itibarıyla "ilerici" bir nitelik taşır. Ancak bu topraklarda aksi yönde bir gelişime de tanık olduk. Zira, ne Osmanlı tarihinde padişah otoritesini sınırlar gibi görünen Sened-i İttifak'la (1808) başlayan süreç, ne de cumhuriyet dönemi anayasaları, Batı'nın aksine, dayanaklarını sınıfsal gelişme ve dayanışmalardan almadılar. İlk dönemde imparatorluğu kurtarma çabası, ardından Cumhuriyeti bir "milli güvenlik rejimi" olarak yerleştirme amacı anayasal metinlere temel karakterini verdi. Ve bu gerçek, bu topraklarda, anayasacılık hareketlerinde geriye doğru bir ivme de yarattı. Bu ivme, en sorunlu anayasanın en son anayasamız olması gibi bir sonuç da yaratmış bulunuyor.
Bir anayasa, eğer Türkiye'deki darbe dönemlerinde tanık olduğumuz gibi topluma dayatılmamışsa, toplumun sahipleneceği bir "ana" yasadır. Bu anlamda anayasa, bir arada yaşamaya gönüllü insanların bir arada yaşamalarının kendi rızalarına dayanan kurallarını belirler.
Devletin örgütlenişini düzenleyen ve bireyin devlete karşı temel haklarını garanti eden bir metinden söz ediyoruz. Diğer yasalardan üstün bir "ana" yasadır bu.
Prof. Soysal, aynı kitabında insanlığın ve Türkiye'nin birikimini özetlerken, "anayasa yapmanın, bilek gücüyle çözülecek bir sorun olmadığından" söz eder. Anayasayı yapan gücün, sürekli değişen toplumdaki uzun vadeli dengeleri, gelecekteki evrimi hesaba katması gerektiğine ilişkin bir saptamadır bu.
Türkiye'nin; anayasaların temel sorunların kaynağı olarak görülüp daima eleştirildiği, dolayısıyla "yeni bir anayasa"nın bütün sorunları çözeceğine inanılan bir siyasal kültürü var. "Anayasa fetişizmi" olarak anılan bu sorun, aslında anayasal düzeni somutlaştıran yasaları, anayasaların ardındaki temel güç olan toplumsal-siyasal örgütlenme düzenini görmeyi zorlaştıran bir sorundur.
Bütün anayasal metinler ile darbe bildirileri bir arada
Düşe kalka geçen bütün bu zamanın en önemli armağanı, bu topraklardaki demokrasi serüvenini çok miktarda anayasal metin üzerinden izleme olanağıdır. Şimdi bütün bu metinler, KONDA Araştırma'nın Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem'in titiz çalışmasıyla tek kitap içinde önümüze konmuş bulunuyor.
Tarhan Erdem'in Doğan Kitap yayınları arasında çıkan "Anayasalar ve Belgeler / 1876 – 2012" başlıklı kitabı, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e yaklaşık 150 yıllık demokrasi tarihinin anayasal metinler düzeyindeki tutanakları olarak araştırmacılara, gazetecilere, yeni bir anayasa çalışmasının içinde olan siyasetçilere, üniversitelere, velhasıl ilgisi olan bütün kesimlere önemli bir kaynak sunuyor. Kitap, 5'i anayasa metni olmak üzere toplam 92 kanun ve belgeyi kapsıyor. Erdem, "önsöz"ünde, çalışmasını şöyle gerekçelendiriyor:
"Bu kitap günümüz Türkiyesi için yeni bir anayasa gereğine inananların, hazırlanışında katılımcı olmak ve yapımını izlemek isteyenlerin çalışmasını kolaylaştırmak amacıyla hazırlanmıştır.
Bu üç grup insanın da - yeni bir anayasa gereğine inananların, katılımcı olmak veya yapımını izlemek isteyenlerin de - anayasaların, anayasalarda değişiklik yapan kanunların ve darbe düzenleme belgelerinin, tam ve doğru metinlerine, az veya çok ihtiyaçları vardır.
Kitap, okuyucunun kısa zamanda ve fazla emek harcamadan anayasa ve değişikliklerin tümünün elinin altında bulunmasını sağlamak için hazırlanmıştır..."
Adında başlangıç tarihi olarak 1876'yı duyursa da 1839 Tanzimat Fermanı'nın metniyle başlayan kitabın bütün metinleri peş peşe sıralamasının yanı sıra iki önemli özelliği daha bulunuyor.
Birincisi; "orijinal" anayasal metinler dışında bu metinleri değiştiren - kaldıran irade-i seniye, karar, kararname ve kanunların da Erdem'in kitabında ayrı metinler olarak yer bulması. İkincisi; kitabın, mevcut anayasal düzene müdahale eden askerlerin darbe ve muhtıralara dayanak olarak öne sürdükleri karar, bildiri ve açıklamaları da içermesi. Milli Birlik Komitesi'nin 1960 darbesinin ardından siyasi faaliyetleri men eden tebliğinden 12 Mart muhtırası ve 1980 darbesini duyuran açıklamaya kadar uzanan bu metinler, parlamentoda Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırken 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay Başkanlığı'nca yapılan ve "e-muhtıra" olarak anılan bildiriyi de içeriyor.
Tarhan Erdem, yazıları ve araştırmalarının yanı sıra, kısa bir süre de olsa, yakın çalışma şansı bularak yaklaşımlarından çok şey öğrendiğim bir yazar. Milliyet'te yayına hazırladığımız ve o tarihe kadar yapılmış en geniş kapsamlı saha araştırmasına dayanan (yaklaşık 50 bin kişi) "Biz Kimiz" başlıklı Türkiye'deki kimliklere ilişkin çalışma sırasında Erdem'in titizliğine, belgeciliğine, gerçeklere merakı ve sadakatine yakından da tanık olmuştum.
Türkiye'nin anayasal metinler düzeyindeki serüveninin Tarhan Erdem gibi güvenilir bir araştırmacının elinden çıkması, içeriğiyle referans özelliği taşıyan bu kitaba üzerindeki imzayla da bir referans değeri katıyor.
Erdem, kitabın hacmini okuru caydırabilecek ölçüde büyütmemek amacıyla olmalı, bazı metinleri çalışmasına dahil etmemiş. Kitabı gözden geçirirken bu bağlamda iki not aldım. Birincisi; Prof. Soysal'ın ifadesiyle, "görünürde de olsa Osmanlı tarihinde padişah otoritesini sözleşme niteliğindeki bir belgeyle sınırlandıran ilk metin" olan 1808 tarihli Sened-i İttifak'a da yeni baskılarda yer verilmesi, kitabın, "bu topraklarda anayasal metinler düzeyindeki demokrasi serüveni" niteliğine katkı yapabilir.
İkincisi; bir askeri müdahale girişimine cevap bağlamında önemli bir "ilk"i temsil eden 27 Nisan bildirisine sivil otoritenin ret cevabı, en azından, konuya ilişkin bölümde yer alan dipnotlar arasında yer bulabilir.
Evet; Tarhan Erdem'in kitabı bir hazine.
Kitabı elinize aldığınızda, Maurice Duverger'nin ünlü sözünü bu topraklar için de anacaksınız...
Tarih, toprağın anası olduğu kadar kızıdır da!..