Bu yazı, Başbakan Tayyip Erdoğan’a, kendisi ve ailesiyle ilgili yayımlanan haberlere karşı medyayı etkili bir şekilde kontrol edebilmesini sağlayacak samimi bir öneriyi paylaşmak üzere kaleme alındı.
Erdoğan’ın çok önemli bir girişimini, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan’ın, geçen hafta ABD’de yayımlanan The Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan demecinden öğrendik. Doğan, o demeçte, “Çocuklarının işleri ve Deniz Feneri olayına ilişkin haberlere tahammül edemeyerek bizi susturmak istedi. Susmayı reddettik. Hükümet ile durum kontrol dışına çıktı” diyordu.
Erdoğan, 24 Şubat Salı günü Yozgat’ta yaptığı açıklamada, Doğan’ın demecini şu sözlerle teyit etti:
“Benim Sayın Aydın Doğan’a bir sözüm oldu. Dedim ki, bak belden aşağı vurmayın. Çocuklarımızı, ailelerimizi, mahremimizi yalan yanlış haberlerle gelip de gazetelerinize basmayın.”
Erdoğan’ın, çok sert bir tartışmaya girmesine karşın Doğan ile çok önemli bir noktada mutabık kaldığı anlaşılıyor; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, ülkenin en büyük yayın organlarının sahibini arayarak ailesiyle ilgili haber yayımlanmamasını isteyebilmiştir!
Erdoğan’ın gerekçeleri: Yalan haber ve mahremiyet
Başbakan’ın sözlerinden, bu talebine iki dayanak gösterdiğini anlıyoruz. Birinci dayanak; “yalan yanlış haber” iddiasıdır ki, bunu geçelim. Çünkü, karikatürleri bile dava eden bir Başbakan, ailesini hedef alan “yalan yanlış” haberler konusunda nereye başvuracağını elbette iyi bilir.
Başbakan’ın, talebini dayandırdığı diğer noktayı, “mahreminin gazetelere basılması” iddiası oluşturuyor.
“Mahrem” Arapça bir sözcük. Türk Dil Kurumu; sözcüğün karşılığını “başkalarına söylenmeyen, gizli” olarak veriyor.
Bir Başbakan’ın dünyasında, aile hayatının gerçekten özel ve sınırlı bölgeleri dışında meşru bir gizli alan bulmak kolay değildir. Elbette başbakanların da “yalnız bırakılma, gizli kalma” hakları vardır, ancak bu hakkın kamuoyunun ilgilenmediği insanlar kadar geniş olacağı düşünülemez.
Türk basını, genel olarak Başbakan’ın arzu ettiği ölçüde Erdoğan ailesinin özeline girmiştir.
Hatırlar mısınız, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi 10 Ağustos 2003’te İstanbul’da bir düğüne katılmış, gelinin elini ısrarla öpmeye çalışarak ve bunda başarılı olarak dikkatleri üzerine çekmişti. Söz konusu düğünde, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan evlendi. O töreni, İtalya Başbakanı ve yaklaşık 9 bin kişiyle birlikte gazeteciler de izledi!
Bilal Erdoğan, geçen ay da, Başbakan’ın yakın arkadaşlarından işadamı Cihan Kamer’le ortaya çıkan ortaklığı nedeniyle manşetlerdeydi. Kamer’in diğer ortağı da, Başbakan’ın büyük oğlu Burak Erdoğan’ın eşiydi. Bu ilişki, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarıyla kamuoyunun bilgisi dahiline girebildi.
Başbakan’ın, daha önce gemi satın aldığı ortaya çıkan Burak Erdoğan ile Bilal Erdoğan’ın işleri konusunda çıkan haberlerden hoşlanmadığını biliyoruz. Ancak, bu işlerin büyük bir “haber değeri” taşıdığını da biliyoruz.
Başbakan haberleri nasıl önleyebilir?
Başbakan’ın çocukları elbette konumlarının gerektirdiği hassasiyetleri dikkate alarak ticaret yapabilirler. Ancak o hassasiyetler, her adımda “şeffaf” olmayı gerektirir. Çocuklarının ticari girişimleri şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılsaydı Başbakan’ın rahatsız olduğu eleştirilerin önemli bir bölümü dayanaksız kalabilirdi.
Aslında Erdoğan, ekonomik-ticari ilişkiler konusunda Başbakanlığı sırasında önemli bir deneyim yaşadı. Başbakan olduktan sonra kurduğu şirket de dahil olmak üzere Ülker grubu ürünlerini dağıtan üç şirketteki hisselerini satarak ticari hayattan çekildiğini duyurmuştu. Bu yerinde tutumun, Başbakan’ı, daha sonra başını çok ağrıtacak eleştirilerden kurtardığına karşı çıkabilir misiniz! (Bu konuda ayrıntılı bilgi için Sedat Ergin’in 25 Şubat 2005’te Hürriyet’te yayımlanan yazısına bakılabilir).
Aydın Doğan, The Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan demecinde, Başbakan’ın “çocuklarının işleriyle ilgili haberlere” tahammül edemediğinin altını çiziyor.
Basın için Başbakan’ın ailesindeki düğün de, ticari ilişkiler de “haber değeri” taşır. Düğününü kamuoyu ile paylaştığınız çocuğunuzun ticari ilişkilerini “mahrem” sayarak basını kapı dışarı edemezsiniz.
Bu konuyu basın ve siyaset tarihine geçecek girişimlerde bulunacak kadar önemsiyorsa Başbakan, medyada bu tür haberlerin yayımlanmasını kesin bir şekilde önleyebilir. Ancak bunu, medyayı değil, ailesinin ticari ilişkilerini kontrol ederek yapabilir.
Başbakan, örneğin “çok özel telefon konuşmalarının gizlice kaydedilip ortaya dökülmesi” gibi girişimlerle ihlal edilebilecek “mahremiyet hakkı”nı ticari ilişkilerde öne süremez!