01 Haziran 2013

Medya da suskun, bu halkı kim kandırıyor?

Türkiye, uzun süredir tanık olmadığı görüntülere sahne oldu dün. İstanbul'dan ülkeye yayılan protestolarda on binler sokağa çıktı

 

Türkiye, uzun süredir tanık olmadığı görüntülere sahne oldu dün. İstanbul'dan ülkeye yayılan protestolarda on binler sokağa çıktı.

Ve yine Türkiye, çok uzun süredir tanık olduğu bir tavrı, dün bir kez daha tecrübe etti. Ana akım medya, sokaklara dökülen on binlerce insanın bu ülkenin toplumsal protesto tarihine geçirdiği görüntüleri geçiştirmeye çalıştı.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a göre, İstanbul'da Gezi Parkı'na sahip çıkmaya çalışan onbinlerce protestocu birileri tarafından kandırılmış, istismar edilmiş insanlardan oluşuyordu.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Mısır'da Hüsnü Mübarek'ten Suriye'de Beşşar Esad'a kadar “Sesine kulak ver” dediği halk, bu ülkede ses verince böyle oluyor işte; kandırılmış!

Ne düşünmüştür 17 yaşındaki o kız çocuğu, polisin 1 Mayıs'ta kafatasını kırdığı Dilan? Ne düşünmüştür, vali ve belediye başkanının “kandırılmış, istismar edilmiş  insanlar” teşhisini dinlerken? Vali Mutlu'nun daha bir ay önce, öyle olmadığı halde kendisini “yasadışı örgüt üyesi bir militan” ilan etmesini; taşımadığı halde elinde molotof kokteyli olduğunu öne süren emniyetin iddialarını hatırlamış mıdır?

Mutlu ve Topbaş'ın açıklamalarından sonra, büyük bir nefretle kullanılan biber gazı ve tazyikli suya rağmen Taksim'de toplanan “kandırılmış” insanlar on binleri buldu. İstiklal Caddesi, Sıraselviler, Tarlabaşı, Cihangir, Harbiye, Osmanbey'de insan seli vardı. Helikopterler, sabahın ilk saatlerine kadar Taksim bölgesinde uçarken, cadde ve sokaklar binlerce gaz bombası kapsülüyle doldu.

Sabah saat 02:00 sıralarından itibaren, Taksim'den Kabataş, Fındıklı, Cihangir ve Gümüşsuyu bölgesine, Beylikdüzü'nden Kozyatağı'na, Küçükçekmece'den Ümraniye'ye kadar binlerce evin pencerelerinde tencere ve tavalar, borular ve ıslıklar çalındı, ışıklar sürekli yakılıp söndürüldü.

 

Ekranlara sızamayan bir Türkiye de var

 

T24'ün ofisinin de bulunduğu Sıraselviler Caddesi'nde, vakit gece yarısını geçiyorken polis aralıksız gaz bombası fırlatmayı sürdürüyordu. Her gaz taarruzunda onlarca kişi T24'ün küçük ofisine sığındı. Çoğu önlerini göremez halde ve nefes almakta zorlanarak girdiği T24'te koridora uzanıp nefes almaya çalıştı. T24 editörleri, kriz geçirmekte olan insanlara küçük terasta soluk aldırmaya, eczaneden aldığımız solüsyonlarla gözlerindeki yangını söndürmeye uğraştılar.

Peki neden?

“Bu insanlar, kandırıldılar ve istismar edildiler!”

 Açıklamanız bu mu?

Size bir şey söylemeye çalışan bu insanlar, kandırıldıkları için mi gaz bombalarınıza meydan okuyor?

Kaybedecekleri para, iş, ihale korkusu eşliğinde terbiye edilen medyada anlatılandan başka bir Türkiye ihtimali mi sizi bu kadar acımasızlaştırıyor?

Demokrasiyi sandıktan ibaret sayan bir dayatmacılığın sancısını yaşıyor Türkiye. O dayatmacılığın tahammül sınırlarını giderek daralttığı bir Türkiye'den söz ediyorum.

O tahammülsüzlük, kâh kentlerine kendi doğruları peşinde sahip çıkmaya çalışan insanlara gaz bombası olarak yağıyor; kâh alkol satışı, pazarlaması ve tanıtımını sınırlandıran bir düzenlemeyi “İnancın emrine neden karşı çıkıyorsunuz” sözleriyle Başbakan'ın öfkesinde dile geliyor.

İktidar görüşünün “bütün ihtimallerin toplamı” sayıldığı demokratik bir ülke var mıdır?

Her dinden, her inançtan insanın yaşadığı, inançsızların nefret görmediği hangi demokratik ülkede bir yasal düzenleme tek inancın emirleriyle gerekçelendirilebilir?

Hangi demokratik ülkede topluma emredilebilir?

Roboski'den son olaylara kadar biliyoruz ki, emir demiri medyada kesebiliyor.

Ama topluma emredemezsiniz.

Eğin kulağınızı, Gezi Parkı direnişi bunu size söyleyecek...

Ve “Gezi Parkı isyanı sadece Gezi Parkı isyanı değildir” de diyecek!..

 

Twitter: @DOGANAKINT24

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"