Bizde biyografi metinleri kıt, hatırat yazımı “kendini övme, kimseleri incitmeme” sapmalarıyla maluldür. Medyanın önemli bir kısmı tuttuğunu yüceltir, kızdığını yerin dibine batırmaya çalışırken yazılanlar ne kadarı gerçeğe tekabül eder, tartışmalıdır.
Bunları, Ergenekon savcılığından alınıp İstanbul Başsavcı Vekilliği'ne atanması üzerine Zekeriya Öz hakkında medyaya yansıyan değerlendirmeleri izlerken düşündüm.
12 Haziran 2007'de bir ihbarla başlayan ve Türkiye'yi ikiye bölen Ergenekon sürecinin bir mimarı varsa, bu isim hiç kuşkusuz Zekeriya Öz'dür. Ancak Öz'ün, Ergenekon sürecinde, Türkiye'nin darbeci geçmişiyle yüzleşmesi adına yaptığı girişimleri değerlendirirken,ölümün eşiğindeki Prof. Türkan Saylan'ın evine sabah baskını yapılması ve “terör örgütü dokümanı” saydığı bir kitap taslağının kopyalarını yok etme çizgisine nasıl ulaşabildiğini sorgulamadan durabilir misiniz?
“Ergenekon Savcısı” olarak Zekeriya Öz, dokunulmayanlara dokunan bir “cesaret” ile bir kitap taslağını yasaklatma, kopyalarını yok etme “cüret”ini aynı anda önümüze koymuş bulunuyor. Türk hukuk tarihinin belki de yüz binlerce kez delinmiş ilk yasağını da ifade eden o “örgütsel doküman”ın ilk hükmü suçlanan gazeteci hakkında değil de “savcı”nın kendisi hakkında icra etmesi, o cüretin cesarete galebe çalması gibi bir anlam da taşıyor.
İnternete rağmen kitap zaptetmek, Türkiye'de gazete ve gazetecileri zaptetmek kadar kolay olmuyor. Ahmet Şık'ın Fethullah Gülen cemaatine ilişkin kitap taslağına yönelik hamlesiyle “altın vuruş” yaparak Ergenekon savcılığına veda ederken bunu da öğrendi Zekeriya Öz. İhtimal, yargının da belleğine dijital bir kayıt düşerek öğrendi...
Mutki'deki 'toplu mezarlar' için suçlanıyor
Hakkındaki biyografiler, Bulgaristan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1968 yılında Bursa'da doğan Öz'ün ilk ve orta öğrenimini aynı kentte tamamladığını, 1986'da girdiği İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1991'de bitirdiğini yazıyor. Hâkimlik-savcılık için şansını denediği ilk sınavı kazanamayınca avukatlık ruhsatı alan Öz'ün, ikinci girişiminde başarılı olarak savcı olduğu belirtiliyor.
Cumhuriyet savcısı olarak ilk kez Aydın'ın Çine ilçesine atanan Öz, daha sonra Bitlis'in Mutki ilçesine tayin edildi.
Öz'ün, halen devam eden toplu mezar kazılarına ilişkin olarak bazı iddiaların hedefinde bulunması, Mutki Savcılığı döneminden kaynaklanıyor. İlçede 1998-1999 dönemi çatışmalarında öldürülen kişilerin ailelerine teslim edilmeden toplu olarak gömülmelerine resmi onay verenler arasında Öz'ün de bulunduğu öne sürülüyor.
Öz'ün, bu vahim iddiayla muhatap olmasında, araştırılan dönemde Belediye Başkanı olarak defin ruhsatlarında imzası bulunan Mehmet Sait Birlik'in açıklaması önemli bir rol oynadı. Birlik, “Bu konuyu Zekeriya Öz'e veya o dönemki jandarma komutanına sorun” diyerek projektörleri Zekeriya Öz'ün üzerine çevirdi.
Jandarma Genel Komutanlığı da, toplu mezarlarla ilgili olarak yöneltilen suçlamalar üzerine 8 Ocak 2011'de bir açıklama yaptı. Jandarma açıklamasında, 8-9 Eylül 1999'da, yani Öz'ün Mutki Cumhuriyet Savcısı olduğu sırada çıkan çatışma için “ölü olarak ele geçirilen 15 teroristten 13’ünün otopsileri Mutki C. Başsavcılığınca yapılmış ve C.Başsavcılığınca defin ruhsatı düzenlenerek, Mutki Belediyesince 09 Eylül 1999 tarihinde Bitlis-Mutki ilçesi Kavakbaşı yolu Ziyaret mevkiinde defnedilmiştir” ifadesi kullanıldı.
Öz'le birlikte iddialara muhatap olan diğer isim, araştırılan dönemde Mutki'de görev yapan ve halen Yargıtay Savcısı olan Osman Turan Şahin. Şahin, bu konuda yöneltilen sorulara, “o dönemde birçok resmi işlemde imzası bulunduğu” karşılığını vermekle yetindi.
Öz ise, bugüne kadar hiçbir açıklama yapmadı. Ergenekon sürecinde durumu tartışılan bir diğer savcının, İlhan Cihaner'in avukatı olan Turgut Kazan, Mutki'de süren toplu mezar kazıları için “Savcının Resmi Gazete'deki atama tarihi ve yazısına bakın” mesajı vererek Zekeriya Öz'ü işaret ediyor. Evet, 2 Temmuz 1998 tarih ve 233390 sayılı Resmi Gazete'de “Mutki Cumhuriyet Savcılığına, Çine Cumhuriyet Savcısı 35837 Zekeriya Öz”ün atandığı yazıyor.
Öz'ün Mutki'de yaklaşık iki yıl kaldığını biliyoruz. Ancak, burada Öz'ü suçlayanların ihmal ettiği önemli bir ayrıntı var. Zira resmi olmayan biyografi kayıtları, Zekeriya Öz'ün Ağustos 1999'da, yani Jandarma açıklamasında söz edilen toplu definden hemen önce kısa dönem askerlik için silah altına alındığını gösteriyor. Öz'ün, askere gider gitmez iki kez “hava değişimi” aldığını, ancak “üçer ay” olarak haberlere yansıyan bu süreler içinde askerlik için sınır kabul edilen kiloya inemediği için “obezite” tanısıyla terhis edidiğini biliyoruz.
Diğer yandan Bitlis'in Mutki ilçesindeki toplu mezar arayışları ve bulgular tek çatışma ve olayla sınırlı değil. 30'un üzerinde olduğu iddia edilen ve ilk bölümüne ulaşılan toplu mezarlar konusunda Jandarma açıklamasında geçen çatışmaya ilişkin olanın, Öz'ün askere gidiş anına rastlamış olması muhtemel. Ancak, Şubat 1999'u da içeren diğer toplu mezarlar ve faili meçhul cinayet iddialarına ilişkin olarak defin ruhsatlarının altında kimlerin imzasının bulunduğunun açıklanması önem taşıyor.
O sırada İllhan Cihaner
İlhan Cihaner, demiştik. Cihaner, Öz ile aynı tarihte, 1968 yılında Kars'ta doğdu. Ortaöğrenimini Ankara'da tamamladı. Öz ile aynı dönemde, 1991'de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Adalet Bakanlığı tarafından gönderildiği Strasbourg'da “insan hakları eğitimcisi” kursuna katıldı.
Zekeriya Öz Bitlis'te Mutki'ye atanırken, Cihaner Şırnak'ın İdil ilçesi Cumhuriyet Savcılığı'na getirilmişti. 1998'de bu göreve atandığında faili meçhul cinayetler dosyasına el atan Cihaner, yaklaşık 9 yıl önce katledilen Hasan Caner, Hasan Utanç ve Tahsin Sevim'i kimlerin öldürdüğünün peşine düştü.
Araçları Cizre ile Şırnak arasındaki Kasrik Boğazı bölgesinde durdurulan bu üç kişi Silopi Jandarma Merkezi'nde sorguya alınmış, ardından 16 Eylül 1989'da Cizre-Nusaybin karayolunun kenarında kafalarına ateş edilerek öldürülmüş halde bulunmuşlardı.
Cihaner; JİTEM'in ilk eylemlerinden olduğu belirtilen bu olayla ilgili olarak Albay Arif Doğan (halen Ergenekon davasının kilit sanıklarından, “JİTEM'i ben kurdum” diye açıklama yaptı), Binbaşı Cem Ersever (öldürüldü), PKK itirafçısı İbrahim Babat (cezaevine girdi), Başçavuş Şaban Bayram, korucu Faysal Şanlı'nın isimlerine ulaştı ve soruşturma açtı.
Üç cinayetle ilgili olarak İstanbul DGM Başsavcılığı'na başvuran Cihaner, Babat'ın itiraflarının bir örneğini istedi. Başsavcılık yanıt vermeyince Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'ne yazı gönderdi, Babat'ın ifadesinin alınmasını, cinayetlerle ilgili olarak yer gösterme işlemi yapılmasını ve şüphelilerle yüzleştirilmesini talep etti. Yine yanıt alamayınca, Babat'ın ifadesini bizzat almak için girişimde bulundu, ancak bu talebi de reddedildi.
'Devlet görevlileri cinayet işliyor!..'
Cihaner bu noktadan sonra “silahlı çete kurmak, birden fazla kişiyi taammüden öldürmek” olarak tanımladığı suçlar için görevsizlik kararı vererek, dosyayı bu tür suçlarda özel yetkisi bulunan Diyarbakır DGM Başsavcılığı'na gönderdi.
Cihaner, bugün Ergenekon soruşturmasının ana damarlarından biri olan silahlı çetenin nüvesini, isim ve suç sayımı da yaparak 1999'da anlattı. İmzasını taşıyan yazıda, “yaptıkları ve işledikleri suçlar tüm ülke geneline yayılan ve kamu görevlileri, itirafçılar ve koruculardan oluşan bir çetenin, teröristlerle mücadele için kurulmasına karşın suç işlediğini, yasal yöntemler dışında cezalandırma yaptığını, adam öldürme, adam kaçırma, çek senet tahsilatı, bombalama, tehdit suçlarının faili olduğunu” anlattı. (Cihaner'in 8 Ocak 1999 tarihli bu resmi yazısının tıpkı basımı İlhan Taşçı'nın Cüppeli Adalet kitabında bulunuyor).
Daha sonra Çamlıdere, Vezirköprü, Alaşehir'e atanan Cihaner 2007'de Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na atandı. Cihaner'in burada yürüttüğü İsmailağa cemaati soruşturması, grubun “silahlı örgüt” olduğunu öne süren bir ihbar mektubu üzerine Erzurum Özel Yetkili Başsavcılığı'nca elinden alındı. Ardından silahlı olduğu öne sürülen - elbette değillerdi- cemaatin gözaltındaki mensupları bırakıldı.
Peşine düştüğü örgütün üyesi olmakla suçlanıyor
Tam bu sırada “Ergenekon terör örgütü üyeliği” ile suçlanan, makam odası ile evine baskınlar yapılan Cihaner Adliye'de gözaltına alındı, dört ay tutuklu kaldı.
Cihaner halen, 12 yıl önce özel dosya hazırlayarak üzerine gittiği bir örgütlenmenin ve suçladığı kişilerin yanında aynı örgüte üye olduğu iddia edilerek yargılanıyor.
Biri Ergenekon davasının sembolü olmuş, diğeri o davada sanık sandalyesine oturtulması çok tartışılmış iki savcının birbirine paralel tuhaf hikâyeleri kısaca böyle. Tahliye edildikten bir süre sonra Erzincan Başsavcılığı'ndan Adana'da düz savcılığa atanan Cihaner, görevinden istifa ederek siyasete atılmaya karar verdi. Öz ise artık İstanbul Başsavcı Vekili...
Ergenekon davası da sürüyor, Mutki'deki toplu mezar kazıları da...
Ne dersiniz; yazgıları bu iki savcıyı, sürpriz bir yerde daha buluşturabilir mi?