Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Letonya gezisi sırasında gazetecilere Hasan Cemal’in durumu için yaptığı açıklama, medya ve iktidar ilişkilerinin üçboyutlu fotoğrafını önümüze koyuyor.
Malum, Hasan Cemal, Milliyet’in manşetine çıkan “İmralı zabıtları”nın ardından kaleme aldığı iki yazıda da bu yayını savunmuştu. Cemal’in “Gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır. Kimse kimsenin işine karışmasın” görüşüne öfkelenen Başbakan Tayyip Erdoğan, “Batsın sizin gazeteciliğiniz” diye tepki göstermişti.
Başbakan’ın tepkisinin ardından önce iki hafta yazdırılmayan, daha sonra Başbakan ve medya sermayesi ile medya elitlerini eleştiren son yazısı yayımlanmayan Cemal’in Milliyet ile yolları ayrıldı.Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, gazete sahiplerinin Cemal’in köşesinin kapatılmasıyla ilgisi olmadığını öne sürdü, ancak gerçeğin böyle olmadığını biliyoruz.
İşte bu süreç, Letonya’da Cumhurbaşkanı’na soruldu. Gül’ün cevabını hatırlayalım:
“Açıkçası Hasan Cemal’e karşı yapılan çok büyük bir ayıptır. Yani fikirlerini tutarsınız, tutmazsınız o ayrı, ama bunları samimiyetle yazıyor. (...) Ben gazetesini söylüyorum açıkçası... Yani eğer gazetesine varsa bir empoze, gazetesi de orada direnecek kardeşim... İşte Başbakan da söyledi, diğerleri de söyledi, ‘Böyle bir şey bizden yok’ diye.”
Bu korku satın alınıyor
Gül, her olasılıkta Milliyet’i ayıplıyor. Cemal’in köşesinin görüşleri nedeniyle kapatılmasını da, bir baskı geldiyse gazetenin direnmemesini de...
Cumhurbaşkanı, bu sözleriyle, öncelikle, medya-iktidar ilişkilerinde Başbakan ile farklı bir dalga boyunda olduğunu belli ediyor. Her ne kadar Başbakan ve hükümet temsilcilerinden, Hasan Cemal olayı konusunda “nedeni biz değiliz” açıklamaları geldiğini hatırlatsa da, medyaya baskı tartışmasında AKP zirvelerinden farklı bir noktada olduğunu hissettiriyor. Zira “Eğer gazetesine varsa bir empoze, gazetesi de direnecek kardeşim” diyerek, bu ihtimali görmezden gelmediğini duyuruyor. Üstelik, “Başka insanlar da var tabii, ama şu an onu sorduğunuz için diyorum” sözleriyle tek sorunun Hasan Cemal olmadığını belirterek, cezalandırılan diğer gazetecilerin durumunu da not etme ihtiyacı hissediyor.
Gül’ün Milliyet’in tutumuna ilişkin eleştirisi, fotoğrafın ikinci boyutunu karşımıza koyuyor. Dünden bugüne iktidarların medyaya baskı eğilimi ne kadar gerçekse, gazetecilik dışında işleri olan medya gruplarının baskıyı “satın aldıkları” da o kadar gerçek. Misal; Milliyet’in patronu Erdoğan Demirören, huzura kabul edildiğinde “satın aldığı medya grubunu kime yönettireceğini” Başbakan’a sorarak satın alıyor bu korkuyu.
Tek parti rejiminde bile “Marko Paşa” gibi bir dergiyi çıkarabilen; peş peşe gelen kapatmalar üzerine muhalif yayınlarını “Merhum Paşa”, “Malum Paşa”, “Yedi Sekiz Hasan Paşa”, “Hür Marko Paşa” ve “Bizim Paşa” adı altında sürdüren Aziz Nesin’leri, Sabahattin Ali’leri sindiremeyen iktidar, bugünün medya gruplarını nasıl korkutuyor derseniz, cevap bellidir. Aziz Nesin’lerin, Sabahattin Ali’lerin hiçbir zaman sahip olmadığı paralar ve ticari ilişkiler her dönem olduğu gibi, bu dönemde de medya patronlarını korkutuyor. Ama unutmayın, satın alınmış, talip olunmuş bir “korku”dur bu!
Doğru, masum değilsiniz
İktidarların baskı eğilimlerini, bütün ayıpları örtecek bir kara delik gibi kullananlar arasında gazeteci milleti de var. Özellikle, editoryal bağımsızlığın yok edilmesine karşı kayıtsızlıkları herhangi bir şekilde elde edilmiş medya elitlerinden söz ediyorum.
Misal, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, Cumhurbaşkanı’ndan, “Hasan Cemal’e yapılan büyük ayıp” sözleri için, “O zaman o ayıbın sahibi kim... Herkes bir tarafa çekebilir” diye açıklama istiyor. Elbette her tarafa çekilebilecek, çekilmesi gereken, “al medya sermayesini, vur iktidarın tahammülsüzlüğüne” denebilecek Hasan Cemal olayı için, “aman sözlerinizden hükümet anlaşılmasın” gayretkeşliğidir bu.
Derya Sazak’ın da, Hasan Cemal’in yazılarına “Başbakan’ı eleştirme ve medya sermayesini sorgulama ısrarı” nedeniyle son verdiğini açıkladığı yazısında “Masum değiliz hiçbirimiz” sözleriyle kabul ettiği bir tablo karşısındayız. Ama Sazak’ın yaptığı bu yanlış toplamdan, “gazeteci kalabilenleri” çıkaralım.
Evet; iktidarlar, iktidar korkusuna talip olan medya patronları ve satın alınan kayıtsızlıklarıyla her türlü baskıyı rasyonalize etme profesyoneli hâline gelmiş medya elitleri.... Masum değilsiniz hiçbiriniz...
Oysa gazetecilik yerli yerinde duruyor, yapmak istiyorsan direneceksin kardeşim!..
(t24/ Taraf- 04 Nisan 2013)