Siyasette inanca dayalı kutuplaşmanın CHP adına arzulanan sonuçları doğurmadığı, aksine daima “din” referanslı partileri büyüttüğü tespitinin, Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan yeni dönemde en belirgin hareket noktası olacağını söyleyebiliriz.
Şu sözler, CHP'nin son dönemde sokakla en iyi iletişim kuran ismi olduğu düşünülen Gürsel Tekin'e ait.
“Sayın Kılıçdaroğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na adaylığı döneminde seçim çalışması yaparken karşılaştığım bir durum benim içimi acıttı. Eyüp'te dolaşırken başı kapalı bir kadın Kemal Bey'e seslendi. Kemal Bey görmüyor tabii. Sonra bağırarak, 'Kemal Bey, Kemal Bey, bana elini uzat, kafama bakma' dedi. Ne kadar üzücü bir durum. Bu anlayışın yıkılması lazım...” (Sabah – 13 Haziran 2010)
Kılıçdaroğlu'nun Zaman'daki sözleri
Peki, kurultay konuşmasında “inanca dayalı bir kutuplaşma” siyaseti yapmayacağının kuvvetli işaretlerini veren Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda ne düşünüyor? 12 Haziran Cumartesi günü, Fethullah Gülen cemaati bünyesindeki yayınlardan Zaman gazetesinde söyleşisi yayımlanan Kılıçdaroğlu, kendi ölçüleriyle şimdilik söyleyebileceği kadarını söylemiş:
“Mütedeyyin insanın yaşadığı manevi ilişkiye, siyasetçinin şu veya bu şekilde müdahale etmesi yanlıştır. Çünkü müdahale ettiğiniz zaman inançlarına baskı uygulamış oluyorsunuz. Bu ülkede bir vatandaşım çıkıp derse ki, 'ben inancımı özgürce yerine getiremiyorum', Müslüman da olur, Musevi de, Hıristiyan da olabilir, ben önüne çıkacağım ve inancını özgürce yerine getirebilmesi için her türlü mücadeleyi vereceğim.
Başörtüsü konusunu sorun haline getirenler siyasetçilerdir. Siyasetçi o alana girmezse, o sorun kendiliğinden çözülür. Başörtülü kızlar, benim seçim propagandamda çalıştılar. Onların da oyunu istiyoruz. Onun inancı bizim başımızın üstüne... Benim annem de başörtülü, hiçbir zaman anneme 'niye takıyorsunuz' demedim...”
Siyaset türban alanından nasıl çıkacak?
Kılıçdaroğlu, “Siyasetçi o alana girmezse o sorun kendiliğinden çözülür” diyor, ancak asıl sorun siyasetin bu alandan nasıl çıkacağı! Zira yakın zamana kadar Türkiye'deki siyasal kutuplaşmanın taraflarını neredeyse tek başına türban konusundaki görüşleri belli ediyordu.
Evet, siyaset bu alandan nasıl çıkacak ve CHP bu konuda nasıl bir açılım yapacak?
CHP'de uzun süredir muhasebesi yapılan bu konunun, Deniz Baykal'ın türbanlı, çarşaflı kadınlara rozet takarak CHP üyesi yapmak ve özel hayat görüntüleri skandalında Fethullah Gülen hareketine güven atfında bulunmak dışında somut bir sonucu olmadı.
Kılıçdaroğlu, türban için süre istiyor
Duyduklarımız, Kılıçdaroğlu'nun bu konuda ciddi bir arayış içinde olduğu yönünde. “Üniversitede türban yasağı konusunda ne düşünüyorsunuz” soruları üzerine Kılıçdaroğlu'nun bu arayışı belli eden bir tavır sergilediğini ve “biraz süre” istediğini biliyoruz.
Zaman gazetesinde yayımlanan söyleşinin de, başörtüsü konusuna girilmesine rağmen “üniversitede türban yasağı”na uzanmamış olduğu düşünülemez. Yazılanlara bakılırsa (Mustafa Ünal -12 Haziran Cumartesi) Zaman gazetesi yönetiminde son derece iyi izlenimler bırakan Kılıçdaroğlu'nun, o söyleşide de türban yasağı konusunda somut tavır için “biraz süre” istediği anlaşılıyor.
CHP'nin kafa yorduğu iki soru
Üniversitelerin birçoğunda fiilen uygulanmayan türban yasağı için CHP zirvesinde birbirini tamamlayan iki sorunun yanıtı için kafa yorulduğunu söyleyebiliriz.
Birincisi; CHP'den yapılacak “Üniversitede türban yasağına karşıyız” açıklaması üzerine AKP bu kez ana muhalefetin de desteğini alacak bir Anayasa değişikliği talebiyle gelirse ne yapılacak?
İkincisi; Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarıyla defalarca yasaklanan üniversitede türban sorununu çözecek bir hukuki formül bulunabilir mi? Bu formül önemli, zira Anayasa Mahkemesi üniversitede türban yasağını, “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek Cumhuriyet'in laik niteliği” ile gerekçelendirmiş bulunuyor.
CHP liderliği bir formül bulduğuna inanırsa, aynı türban gibi birçok şeyin simgesi olan o meşhur başlığın lisanıyla söyleyelim, parlamentoda bu kez 550 el “kaos”a kalkabilir!