Hükümetin, Kürt açılımına destek arayışında bugüne kadar izlediği temel strateji, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın yanıt mektubuyla çok önemli bir ayağını yitirmiş bulunuyor. Açılım girişiminin “bir devlet politikası” olduğu söylemi eşliğinde atılacak adımlara parlamentoda DTP dışında bir destek bulma arayışına stratejik öncelik tanıyan AKP'nin, Baykal'ın mektubunun ardından DTP ile başbaşa kaldığını söyleyebiliriz.
Açılım konusunda görüşme talebini mektupla ileten Başbakan Tayyip Erdoğan'a 6 sayfalık uzun bir yanıt veren Baykal'ın mektubunda vurgulanan noktalar ile ortaya çıkan durumu şöyle özetleyebiliriz:
Baykal 'külliyen' mahkûm etti
Deniz Baykal, Kürt açılımı konusunda bugüne kadar AKP'nin attığı bütün adımları, dile getirdiği bütün mesajları “külliyen” reddetmiş bulunuyor.
CHP liderine göre açılımın çerçevesi, içeriği ve ilkeleri konusunda hükümetin “öngördüğü” bir belirsizlik ve bu “müphemiyet”in arkasında “saklanan” hedefler var.
Baykal, hükümetin ortaya koyduğu açılım hedeflerini “politika” değil “propaganda” olarak mahkûm ettikten sonra, atılan adımların “hızla ayrıştırıcı sonuçlar vermeye başladığını” savunuyor.
“Uzun vadede düşünülen Anayasa değişikliğinin PKK'nın siyasi hedefleriyle örtüştüğünü” savunan CHP lideri, Erdoğan'ın “hazmettire hazmettire” ilerleyeceklerine ilişkin sözlerinin, sürece iyi niyetle bakanların güvenini de sarstığını belirtiyor.
CHP liderine göre, hükümet “milli kimliği, ulusal bütünlüğü tartışmaya açan, Anayasa'nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek ilk üç maddesinin de değiştirilmesini talep etmeyi makul karşılayan bir siyaset zemini” oluşturmuş bulunuyor.
Baykal, CHP merceğinden ortaya çıkan durumu, “Milli bir ayrışma peşinde koşan terör örgütünün siyasal amaçlarına yönelik bir açılımla karşı karşıya olunduğu” ifadesiyle tasvir ediyor.
Hükümetin, İmralı'dan gelen yol haritasını “açıklamaya cesaret edemediğini” belirten Baykal, sürecin “PKK ve destekçilerinin siyasi taleplerini karşılamaya çalıştığını ve şimdiden terör örgütünün itibarını artırdığını, bölgede otorite haline getirdiğini” düşünüyor.
Üniversitede Kürtçe'yi 'PKK ile dolaylı müzakere' saydı
CHP lideri, “çeşitli af biçimlerini, üniversiteye etnik dil girmesini” terör örgütüyle “dolaylı müzakere” alametleri olarak değerlendiriyor.
CHP'nin önerilerini “bölgede devlet eliyle fabrika açmak, istihdam yaratmak, GAP'ı bitirmek, tarım-hayvancılık-sulama projeleri ile eğitim ve kadın projeleri geliştirmek, komşu ülkelerle yeni sınır kapıları açmak”la sınırlayan CHP liderinin, eğitim ve iktisadi-ticari alan dışında bir öneride bulunmaması dikkat çekiyor.
AKP ile DTP'yi başbaşa bırakan ifade
Baykal, bütün bu eleştirilerinin ardından “Bu nedenlerle çok önemli tutarsızlıklar, belirsizlikler içeren, tehlikeli tuzaklar barındıran bu 'Açılım Politikası'nda hiçbir şekilde sizinle birlikte olmayacağımız çok açıktır” diyerek, açılım sürecinde AKP'yi DTP ile başbaşa bıraktığını ilan etmiş oluyor. "Açılım" girişimini "ihanet" sayan MHP'den randevu talep etmeye gerek görmeyen Erdoğan'ın Baykal'dan aldığı yanıtta, sadece "ihanet" ifadesinin eksik olduğunu söylersek abartmış olmayız!
Hükümetin açılım sürecini bu ifadelerle yerden yere vuran Baykal, Erdoğan'ın talep ettiği randevuyu verirken, başbaşa görüşmenin “daha sonra belirlenecek bir yer ve zamanda yayınlanmak üzere kamera ile kayıt altına alınmasını” öneriyor. Daha sonra açılım buluşmasının “Erdoğan'ın, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe'de yaptığı görüşmenin akıbetine uğramaması” amacıyla da gerekçelendirilen kamera önerisinin, mektupta bir “ön koşul” olarak ifadelendirilmediğini not edelim. Ancak “milletin doğru bilgilenme ve karar alma hakkına saygı” ile ilişkilendirilen kamera önerisinin “ön koşula” çevirilebilir bir tonlama da taşıdığını not edelim.
Anayasa değişikliğine veda
AKP'nin, Anayasa değişikliği için sadece DTP ile hareket etmeyi istemediğini biliyoruz. DTP ile başbaşa kalmış bir görüntünün açılım sürecinde AKP'nin üstlendiği riski katlayacağı çok açık. Kaldı ki bu seçenek, parlamento aritmetiği açısından da sorunlu görünüyor. AKP'nin 338, DTP'nin 21 olmak üzere, iki partinin toplam milletvekili sayısı 359'da kalıyor. Anayasa değişiklikleri için referandumu zorunlu olmaktan kurtaran alt sınır 367 milletvekilinin desteği. Anayasa değişikliklerinde milletvekili desteğinin 330 ile 367 aralığında kalması zorunlu referandumu gündeme getiriyor.
8 DSP'li 367'yi tamamlıyor, ama...
8 milletvekili bulunan DSP'nin olası desteği, iki partinin 359'da kalan milletvekili desteğini, biraz da ironik bir şekilde 367'ye çıkarıyor! TBMM Genel Kurulu'nu yönetecek AKP'linin kullanamayacağı oyu ve diğer fireleri, sayıları 10'u bulan bağımsızların telafi edeceğini varsaysak bile, AKP'yi DTP ile kol kola görüntüden de kurtarabilecek DSP formülünün ihtimal dahilinde görünmediğini belirtelim. Bu hesapta önemi yok, ancak hatırlatmış olalım; AKP'yi DTP ile başbaşa bırakan CHP'nin 97, MHP'nin 69 milletvekili bulunuyor.
Hak ve özgürlüklerin referanduma sunulmasını doğru bulmadığını açıklayan Başbakan'ın tutumunu da dikkate aldığımızda, Anayasa değişikliği gerektirebilecek açılım adımlarının neredeyse imkânsız hale geldiğini söyleyebiliriz.
Yıllardır muhatap alınmak istenen DTP'liler İmralı'yı gösteriyor
DTP'nin, açılım sürecindeki tutumu da AKP'yi sıkıştırmış görünüyor. Siyasal kadroları siyasi tarihleri boyunca “muhatap alınmamaktan” yakınan DTP'nin temsilcileri, açılım sürecinde defalarca muhatabın kendileri değil “İmralı” ve “PKK” olduğunu açıklayarak “askeri kanat vesayeti” iddialarını teyit etmiş oldular. DTP'nin, hayati bir konuda ilk kez muhatap alınmak istenirken İmralı'yı işaret etmesi, AKP'nin kol kola görünmekte neden büyük bir siyasi risk algıladığını da gösteriyor.
AKP ne yapabilir?
Açılım sürecinde CHP ve MHP tarafından kesin olarak terk edilen AKP neler yapabilir? Referandumu ve DTP ile kol kola görüntüyü de göze alarak Anayasa değişikliklerinde ısrarcı olabilir mi? DSP kilit parti haline gelebilir, AKP bağımsızlardan transferle 367 sınırını zorlayabilir mi? Hepsi “teorik” olarak mümkün, ancak biz ilk aklımıza geleni söyleyerek noktalayalım: Ne olursa olsun açılım sürecinde geri adım atılmayacağını açıklayan AKP, ilk adımda Anayasa değişikliği gerektirmeyen, ancak bölge halkında olumlu etki bırakacak “değiştirilen Kürtçe isimlerin iadesi” gibi yasal değişikliklerle sınırlı adımlar atmakla yetinebilir...