AKP'nin girişimi üzerine Prof. Ergun Özbudun'un başkanlığında saygın akademisyenlerden oluşturulan bir komisyon 2007 yılında yeni bir anayasa taslağı hazırladı. O taslak, gerek muhalefetin vizyonsuzluğu ve inatlaşma tutumu, gerekse AKP'nin planlarına uygun olmayan içeriği nedeniyle rafa kaldırıldı. AKP'nin o taslaktaki bazı bölümlerden rahatsız olduğunu, 12 Eylül'de referanduma sunulacak anayasa değişikliği paketinde tartışma yaratan maddelerden anlıyoruz. Zira AKP'nin bu kez Özbudun ve o komisyonda yer alan akademisyenlere danışmadan hazırladığı pakette tartışılan maddeler, 2007 taslağıyla taban tabana zıt hükümler içeriyor.
Referandum paketinin, AKP'nin girişimi üzerine 2007 yılında hazırlanan yeni anayasa taslağı ile AKP Programı'nda yer verilen vaatler karşısındaki durumunu irdeleyeceğiz. Vakti az olan okur, daha önceki yazılarımızda da üzerinde durduğumuz 2007 taslağı bölümünü atlayarak, “AK Parti Programı' karşısında AKP'nin Anayasa paketi” ara başlığından itibaren okumaya devam edebilir.
Özbudun komisyonunun hazırladığı taslağın rafa kaldırılmasının ardından Anayasa değişikliği 2010 başına kadar gündeme gelmedi. Hatta Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bu konudaki sorular üzerine, gündemlerinde Anayasa değişikliği bulunmadığını söyledi. Ancak Çiçek'in bu sözlerinden çok kısa bir süre sonra AKP'nin Anayasa değişikliği teklifi kamuoyuna açıklandı, TBMM Başkanlığı'na sunuldu.
AKP'nin sürpriz tutumunda, “bir daha Anayasa'yı tek başına değiştirebilecek milletvekili sayısıyla parlamentoya gelememe” olasılığının tayin edici bir rol oynadığı anlaşılıyor. İktidardaki bir partinin bu saikle hareket etmesinin meşru olmadığını iddia etmek de, ortaya konan anayasa değişikliği paketine karşı çıkmayı “darbe anayasası taraftarlığı” ile bir tutmak da aynı ölçüde gerçekçilikten uzak yaklaşımlar olarak görünüyor.
Toplu biçimde referanduma sunularak seçmenden tek bir “evet” ya da “hayır” istenen Anayasa değişikliği paketinin içinde olumlu bölümlerin yanı sıra son derece sorunlu düzenlemeler bulunuyor. Anayasa Mahkemesi'nin oluşumu ile Adalet Bakanı'nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) başında tutulmasına “yargı üzerindeki yürütme etkisi”, “yargı bağımsızlığı” ve “sorumsuz cumhurbaşkanının yetkilerinin aşırı ölçülere vardırılması” açısından yöneltilen eleştirileri muhalefet söyleminden ibaret görüşler olarak değerlendirirsek, kamuoyunun sağlıklı bir kanaat tesis etmesine katkıda bulunamayız.
Sadece AKP'nin 2007 yılında hazırlattığı yeni anayasa taslağı ile gerekçelerine bakmak bile, bugün Anayasa değişikliği paketine yöneltilen eleştirilerin kuvvetli dayanakları bulunduğunu ortaya koymaya yetiyor.
Köşk'e 'parlamenter rejime ve yargı bağımsızlığına aykırı' yetki
Halen Köşk'te oturan Abdullah Gül'ün de mevcut durumda bile “fazla” olduğunu söylediği Cumhurbaşkanı'nın yetkileri pakette yargı konusunda alabildiğine artırılıyor. 11'den 17'ye çıkarılan Anayasa Mahkemesi üyelerinin 4'ünü doğrudan, 10'unu önerilecek adaylar içinden seçecek olan Cumhurbaşkanı, toplam 14 üyeyi atayacak. Anayasa değişikliği paketinin “hesaplaştığı” öne sürülen 12 Eylül Anayasası'na göre 11 mahkeme üyesinin 3'ü doğrudan, 7'si önerilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı'nca atanıyor.
AKP'nin 2007'de hazırlattığı Anayasa taslağında ise, “yargısal atamalara ilişkin yetkileri, gerek parlâmenter rejim kurallarının, gerek yargının bağımsızlığı ilkesinin icabı olarak, kaldırılmıştır” denilerek Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'ne (ve HSYKY'ya) tek üye bile seçmesi öngörülmüyordu! AKP, kendi isteği üzerine hazırlanan taslaktaki bu önemli gerekçeye itibar etmedi.
Hocalar 'iktidar tek belirleyici olmasın, bakan HSYK'ya girmesin' dedi ama...
Değişiklik paketinde Anayasa Mahkemesi'nin 3 üyesinin de parlamento tarafından seçilmesi esası geterilerek olumlu bir adım atılıyor. Ancak, bu seçimin ilk turundan sonra nitelikli çoğunluk, ikinci turdan sonra salt çoğunluk bile aranmayarak parlamentoya hakim olan çoğunluğun (yani yürütmenin) 3 üyeyi de belirleyeceği bir düzen kuruluyor. AKP, bu tercihiyle “Meclis tarafından yapılacak üye seçimlerinde iktidar partisinin yegâne belirleyici olmasını önlemek için nitelikli bir çoğunluk aranmalıdır” diyen 2007 taslağındaki düzenlemeye de itibar etmemiş oldu.
Nihayet, Cumhurbaşkanı'na 4 üye seçme olanağı getirilse de HSYK'nın yapısında daha demokratik bir oluşuma gidilen değişiklik paketinde Adalet Bakanı'nın kurulun başındaki sorunlu varlığı ne yazık ki korunuyor. Adalet Bakanı'nın HSYK'daki varlığına son veren 2007 taslağının, AKP'nin bugünkü tutumunu “yargı bağımsızlığı” açısından mahkûm eden gerekçesini hatırlatalım:
“Kurulun yeni yapılandırılmasında, hâkimlik bağımsızlığı ve teminatının görünür güvencesini oluşturan kendi kendini yönetim ilkesi ile korporatizmin olumsuz etkilerinden korunma gerekliliği bağdaştırılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, yürütmenin yargıya müdahalesine imkân sağladığı gerekçesiyle yargı çevrelerinde ve kamuoyunda eleştirilen, Adalet Bakanının Kurulun başkanı olması esasına son verilmiştir..."
Adalet müfettişlerinin hâkim ve savcılar konusundaki soruşturmalarının “bakan izni”ne bağlanması da, paketin sorunlu hükümlerinden birini oluşturuyor.
Görüldüğü üzere, daha önce hazırlattığı taslak da AKP'nin bugünkü Anayasa değişikliği paketinin kuvvetler ayrılığı konusunda ciddi sorunlar içerdiğini, yargı üzerinde yürütme hakimiyeti kurulmak istendiğini ortaya koyuyor.
'AK Parti Programı' karşısında AKP'nin Anayasa paketi
2007 yılında kendi girişimiyle saygın hukukçular tarafından hazırlanan anayasa teklifine bakıldığında bugünkü tutumu ciddi bir çelişki içeren AKP'nin kendi programı karşısındaki durumunun ne olduğuna gelince...
Aşağıda koyu harflerle dizilen tırnak içindeki bölümler “AK Parti Programı”ndan yapılan alıntıları, açık harflerle yazılan paragraflar da AKP'nin güncel tutumuna ilişkin bilgileri gösteriyor:
“(AK Parti) özgürlükçü, tüm toplumun ihtiyaçlarına cevap veren, demokratik hukuk devleti ilkesine ve demokratik ülkelerin standartlarına uygun, toplum ile devlet arasında yeni bir 'toplum sözleşmesi' kurmayı hedefleyen, tümüyle yeni bir anayasa önerisi hazırlayacaktır. Bu öneri, yeni bir 'anayasal mühendislik' denemesi değil, halkın iradesini ve taleplerini demokratik temelde devlet yapısına yansıtan bir belge olacaktır.”
Yaklaşık 8 yıldır iktidarda bulunan AKP bu süre içinde sadece 2007 yılında “yeni” bir anayasa girişimini gündeme getirdi. Yeni anayasa taslağını 2007'de rafa kaldıran AKP, 2011 seçimleri yaklaşırken aniden açıkladığı kısmi anayasa değişikliği ile yetindi.
“Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir.”
AKP, 8 yıldır milletvekili dokunulmazlığı konusunda bir düzenleme yapmaya yanaşmadı, programındaki bu taahhüde karşın konuyu anayasa değişikliği paketine de almadı.
Programa göre 'kuvvetler ayrımı hassasiyetle korunacak'tı
“Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler açık, net ve anlaşılabilir bir biçimde belirtilecektir. Kuvvetler ayrımı ilkesi hassasiyetle uygulanacaktır. Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında denge ve denetim sağlanacaktır.”
Programdaki bu taahhüt AKP'nin anayasa değişikliği paketine yansımadı. En büyük eleştiriyi kuvvetler ayrılığının ihlali noktasında alan bir değişiklik paketi hazırlandı.
“Yasama ve yürütme erkinin birbirlerinden net bir biçimde ayrılması için başbakan hariç diğer tüm bakanların meclis dışından atanmasını sağlayan sistem değişiklikleri araştırılarak kamuoyunda tartışmaya açılacak, bu konuda kamuoyunda oluşacak uzlaşmaya paralel olarak gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır. (…) (Siyasi) yarışta çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir, tüm ülkenin ya da yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler. Ancak yarışı kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz.”
Yasama ve yürütme güçleri arasındaki ayrılık için programında bu kadar radikal bir taahhütte bulunan AKP, Anayasa değişikliği paketinde yürütme organı için mutlak belirleyici bir statü öngördü. Yürütme organının başı Cumhurbaşkanı'nın yetkileri artırıldı, parlamentoda seçilecek Anayasa Mahkemesi üyeleri için son sözü yürütme organının söyleyeceği bir oylama düzeni getirdi.
'Yargıç bağımsızlığı' taahhüdü HSYK Başkanlığı'na yansımadı
“Yargıç tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanacak, yargıç güvenceleri korunacaktır.”
AKP Programı'ndaki bu vaat, anayasa değişikliği paketine beklendiği ölçüde yansımadı. 12 Eylül Anayasası'nın Adalet Bakanı'nı “HSYK Başkanı” yapan hükmü AKP'nin paketinde de korundu. Teftiş Kurulu'nun hâkim ve savcılar hakkında yapacağı soruşturmalar bakan iznine bağlandı.
“Vatandaşlarla yönetim arasında günlük hayattaki bağı kuracak olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için gerekli tüm anayasal ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirecek ve işlevsel yeni yerel yönetim birimleri oluşturacaktır. (…) Avrupa yerel yönetimler özerklik şartına uygun olarak, anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesini sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin yargı yoluna gidebilme hakkı dahil, ilgili tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir.”
Kürt sorununa çözüm arayışları açısından da özel bir önem taşıyan yerel yönetim reformu Anayasa değişikliği paketine taşınmadı.
Programda 'YÖK'te köklü reform' vaadi vardı
“Yüksek öğretimde köklü bir reforma ihtiyaç vardır. YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standart belirleyici bir yapıya kavuşturulacak, üniversiteler idari ve akademik özerkliğe sahip, öğretim elemanları ve öğrenciler üzerinde baskı, dayatma ve antidemokratik uygulamaların bulunmadığı, bilimsel bilginin üretildiği, araştırma ve öğretim faaliyetlerinin esas olduğu kurumlar haline getirilecektir.”
12 Eylül darbesinin sembol kurumlarından olan YÖK, AKP Programı'ndaki bu taahhüde karşın anayasa değişikliği paketinde yer almadı. Bu tutum “AKP YÖK'e hakim olunca onu değiştirmekten vazgeçti” eleştirilerine yol açtı.
Vaat 'isteğe bağlı', gerçek 'zorunlu' din eğitimi
“Din eğitimi ve öğretimi konusunda anayasanın 24. maddesiyle devlete verilen görevler, bu maddenin lafzına ve ruhuna uygun düşecek şekilde yerine getirilecek; özellikle isteğe bağlı din eğitimi ihtiyacı, eksiksiz düzeyde karşılanarak elverişsiz koşullarda ve ehliyetsiz kişiler eliyle yürütülen sağlıksız ve denetim dışı din eğitimi uygulamalarına meydan verilmeyecektir.”
AKP, 12 Eylül Anayasası'nın en önemli düzenlemelerinden olan “zorunlu din dersi”ni değişiklik paketine almadı.
“Örgütlenme özgürlüğünün önü açılacak, sendikalaşma teşvik edilecek, kamu görevlilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar ve özgürlüklere kavuşturulması için gereken mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilecektir.”
Anayasa değişikliği paketinde kamu çalışanlarına “toplu sözleşme” hakkı öngörüldü, ancak toplu pazarlığın en önemli kaldıracı olan “grev hakkı” programdaki taahhüde karşın memurlara tanınmadı.
Paketi eleştirenler 'faşist'se...
Evet, AKP'nin, Anayasa değişikliği paketi açısından, kendi girişimiyle hazırlanan 2007'deki yeni anayasa taslağı ile kendi programı karşısındaki durumu bu.
Anayasa değişikliği paketini eleştirenlere yöneltilen “darbe anayasası taraftarı” yaftalamasının menziline, özetlediğimiz AKP metinleri üzerinden AKP'nin kendisi de giriyor!
Türkiye, anayasa tartışmasını bile terörize eden büyük bir tahammülsüzlükle referanduma gidiyor...