02 Kasım 2021

Yaşamın dengesi nerede kayboluyor?

Üzüntü hissi ve duygusunun sana yaşamındaki dengesizlikten kaynaklandığını söylesem. İnanır mısın?

Kaçak dövüşlerden yorgun ve bitkin olan bedenin değil, zihnin ve düşüncelerin.

Her zaman gidilecek, görülecek, keşfedilecek bir yerler arıyorsun.

Ah, nasıl da unutuluyor yaşamak!

Ah, nasıl da unutuluyor hayattan keyif almak!

Her anın bir koşturmaca. Her gün, bir güne sığabilecekten daha fazla işi omuzlarına alma ve ardından göğsüne saplanan bıçaklar…

Bir zerre yardımın dokunacaklar sıraya giriyor kapında.

Peh! Ne büyük mutluluk!  

Oysa, gidilecek bir yer yok. Gidecek olan bedenin, ama senin ruhun da gidiyor zihnin de…

Aslında üzüntü hissi ve duygusunun sana yaşamındaki dengesizlikten kaynaklandığını söylesem. İnanır mısın?

Hani o iç sıkıntılarının, nefes almadan katlanmaya çalıştığın ortamların yaşamındaki dengesizlikten kaynaklandığını söylesem, inanır mısın?

Durmak ve beklemek çok sıkıntılı, koşturup hızlıca ulaşmak varken neden yavaşlasın ki insan? Aslında, sen de haklısın. Sana hep bu öğretildi yıllarca, başar bir daha başar bir daha başar ve üst sıralara ulaş.

Başarmak hep ilerlemek ve hep daha üstüne ulaşmak zihninde. İnanmıyorsan bana, dur biraz ve başarmaktan ne anladığına bak.

Oysa, başarmak biraz genişlemek bir alana yayılmak ve kök salmak. Bunu anlamak için daha kaç sınavın daha kaç maratonun yorgunluğu gerekiyor hayatına.

Başarmak kalbi geniş tutmak, ferahlamak ve her sabah tazeliği koklamak.

Başarmak yaptığın işin keyfine varmak. Uğraşmak belki sabaha kadar, belki tamamlayamamak ama haz ile dolu uyumak.

Başarmak sadece zaman temelli, son tarihleri olan işleri tamamlamak değil.

Başarmak yaptığının içine yayılmak, katılmak, bütünleşmek onunla. Onun senin, senin onun bir parçası olmak. Karşılıksız bir bütünlük yaratmak.

Haklısın, durmuyor hiçbir şey ve hızla ilerliyor rakamsal tarih. Bu gerçek mi gerçekten? Zaman tarihlerin içinde mi yoksa senin bedenin ritminde mi? Zaman senin duygularında mı yoksa senden talep edenlerin kontrolünde mi?

Haklısın, durmadan koşturuyor insanlar ve bir an rahatlasan herkes birden üzerine geliyor. Ya sana ne demeli? Bugüne kadar bu koşuşturma içinde kaç kere ihmal ettin kendini?

Kaç kere telaşla yürüdün yolları ve nefesini sakinleştirmeye çalışırken ıskaladın gülümsemeyi?

Ritim gerçek zaman. Senin ritmin senin zamanın.

İster inan, ister inanma ama kalbini açacak ve ferahlatacak olandır senin ritmin.

Her gün biraz şefkat göstermek çevrene, her gün biraz sevmek, her gün biraz yardım etmek birilerine. Sana kendi güzelliğini gösterecek. Sana neşeyi, sevgiyi, umudu ve yenilenen coşkuyu getirecek.

Dur ve dinlen.

Otur ve sakinleş.

Bugün neyi sevebilirim diye sor kendine.

Bugün bir çiçeği sevebilir miyim mesela?

Bugün bir kediye mama verebilir miyim mesela?

Bırak koştursunlar hiç durmadan. Bugün ben bir içecekle arkama yaslanıp koşuşturanları izleyebilir miyim mesela?

Sor kendine.

Sakinleş. Naif ve içtenlikle dokunarak sev. Sana gösterilmesini istediğin sevgiyi, şefkati göster bir şeylere.

İnan, mutlu olduğun, neşeli olduğun ne varsa yeniden canlanacak.

Sevginin içinde sakince dur ve patinaj yaparak yaşa hayatı.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"