11 Mayıs 2021

İletişim içinde oluşan yalnızlık

Hangi nedenden yalnızlık yaşıyor olursanız olun iletişim becerilerinizi geliştirmek kalıcı bir çözüm sağlar. Bu ise deneyimsel bir öğrenme sürecinden geçer

Yalnızlık sadece bir duygu. Bu duygu ile bazı yaşam örüntüleri ortaya çıkıyor. Yalnızlık duygumuz ne kadar baskın ise yaşamımızın bu duyguya göre şekillenmesi o oranda etkileniyor. Öteki ile kurduğumuz ilişkideki duygusal deneyim bizim yapımızı etkiliyor, şekillendiriyor.

Yalnızlık duygusu her zaman olumsuz bir etki mi bırakıyor?

Her zaman değil.

Evrimsel psikoloji yalnızlığı hayatta kalma açısından ele alıyor.  Evrimsel psikolojiye göre yalnızlık kişilerin birbirleriyle yakınlaşmasına, ilişki kurmasına neden olan aidiyet ihtiyacının karşılanmasını sağlıyor. Bu anlamda yalnızlık hissi ilişki kurmak için itici bir güç olabiliyor.

Yalnızlık ötekinin varlığından besleniyor. Yalnızlığı ilişkiler ortaya çıkarıyor. Bir ya da birkaç kişinin iletişimsiz bir halde hayatınızda düşüncelerinizde yer kaplaması onlarla duygusal, düşünsel boyutta ilişkinizin devam ettiği anlamına geliyor.

Yalnızlık duygusu yakınlaşmayı sağlıyorsa neden insanlar hâlâ yalnızlar?

Sağlıklı bir iletişim kuramamak bunun en belirgin kaynağı. Bir sohbette aranılan yakınlığı bulamamak, paylaşamamak yalnızlık hissini azaltmıyor, çoğaltıyor. Çatışmalı, tartışmalı ilişkiler yalnızlığın etkisinin daha çok yalnızlık olmasını sağlıyor.

Yalnızlığın temelleri çalkantılı ilişkilerle oluştuğunda yalnızlıktan kaynaklı yakınlaşma duygusunun içerisine onu pozitif yönde beslemeyecek, desteklemeyecek yorumlar, düşünceler giriyor.

* * *

"Çok yorgunum. Sürekli kendimi anlatma çabasından yenik düştüm. Artık birisi ile sohbet etmek bile mücadeleye dönüştü. Ne söylesem eleştiriyorlar, her davranışımın altından bir olumsuzluk çıkarıyorlar. Söylediğim her şey sürekli yanlış anlaşılıyor. Oysa, istediğim biraz sohbet etmek. İyi, güzel zaman geçirmek. Her sohbet tartışmaya dönüyor. Ya siyasetten ya insan ilişkilerinden sürekli bir gerilim çıkıyor. Beni anlayan kimse yok. Söylediğim her şeyin nasıl anlaşılacağını düşünerek yaşamaktan yorgunum. Kimseyle görüşmek istemiyorum. Görüşmediğim zaman da çok sıkılıyorum."

Bir İnsan.

Yalnızlık her zaman karşıdaki kişinin davranışlarıyla mı ortaya çıkıyor, yoksa bizim o davranışları yorumlayışımız, anlam yüklememizle mi?

Aslında her ikisi birlikte işliyor.

Bazı ilişkilerin olumsuz deneyimleri diğer ilişkilere taşınıyor.

Bunlardan en belirginleri "yargılanma", "eleştirilme", "aşağılanma", "beğenilmeme" gibi korku ve kaygılar.

Bir grup ya da kişi ile ilişkiye girildiğinde bireyler kendi değerlerini, yaşamlarını yüceltebiliyor. Bu kişiler ilişkide olunan kişinin de değerleri olduğunu, bireysel tercihleri olduğunu unutabiliyor. Görmek, fark etmek istemiyor. Hatta çoğu zaman kişiler yargılarına, yaşam perspektiflerine uymayan seçimlerin, tercihlerin de doğru olabileceği düşüncesinden uzaklaşıyor.

Böbürlenici bu davranış biçimi bir tarafta sürekli kendini anlatma, açıklama çabasına dönüşüyor. Bu ise iletişimi baltalayan, kesip atan temel bir mekanizmaya dönüşüyor.

İlişkilerinde yargılanan konumuna düşen kişilerin algısı bazen gerçeklik sınırlarını aşıyor. Gerçekten yargılanmadığı hallerde de böyle olduğu hissine neden olabiliyor. Bir bakıma otomatik düşünce kalıpları oluşmuş oluyor.

Bu durum bazı bireylerde bir süre sonra sosyal kaygı bozukluğuna benzer bir hâl alıyor. Ne kadar iletişim kurmak, sosyalleşmek istese de sürekli yargılanan, yadırganan insan olma kaygısı ile ilişkide olduğu insan sayısını azaltmaya başlıyor. Yalnızlıktan şikâyet etse de ilişkilerdeki yargılanma korkusu onu yaşamda tek başınalığa, duygusal olarak da yalnızlığa itiyor.

* * *

"Her gördüğünde canım diyerek boynuma sarılıyor. Ama o bakışları, beni süzen o bakışları bir görsen. Neresinde ne var ne giymiş diye baştan aşağıya bakan o gözler yüzündeki sahte gülümsemeyi ele veriyor. Geçen gün karşılaştığımızda bana sen benim en yakın arkadaşımsın, dedi. Oysa beni son üç haftadır hiç aramadı. Bir sürü başka insanla gezip tozuyor. Beni hiçbir yere çağırmıyor. Hatta onun diğer arkadaşlarıyla görüşmek istediğimde hiçbir şey söylememişim gibi davranıyor. Şimdi ben bu insanla arkadaş olduğumuza nasıl inanayım?"

İkinci insan.

Yalnızlık duygusu bazen yargılanma, eleştirilme kaygısından farklı bir gerçeklikle de hayatlara dahil oluyor.

İletişim yeteneği güçlü olan bireyler için daha farklı bir süreç işleyebiliyor. İletişime geçtiği insanların mimiklerinden, beden dilinden, sözlü ifadelerinden çift mesajları çok rahat alabiliyor.

Bu bireylerde iletişim çok ağır bir yük olmaya başlıyor. İletişime geçtiği zamanlar yaşadığı güvensizlik kontrolü yükseltiyor, iletişimsel yorgunluğa sebep oluyor. İlişkiler kısıtlanmaya, içe dönme seçimi ağırlık kazanmaya başlıyor.

Bir taraftan iletişimi kontrol etme ve dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı kendini koruma isteği hem kendisi gibi davranmasına engel oluyor hem güven temelli iletişim kuramadığı için derin bir yalnızlık duygusu beliriyor.

Bu ise sosyal kaygıdan çok sosyal beceri eksikliği nedeniyle ortaya çıkan yalnızlık. Empati kurmakla ilgisi olmayan kontrolcü iletişimde olmanın yarattığı, güvensizlikten kaynaklı duygusal bir boşluk beliriyor.

* * *

"O kadar gereksiz konular üzerine konuşuyorlar ki, kafamı şişirip duruyorlar. Ben onların anlattıklarını bilmiyorum sanki sürekli bir kendini ispat etme derdinde insanlar. Zaten hiçbiri doğru düzgün yaşamı bilmiyor. Şu hayatta başarılı olmak da bir yükmüş, ha! Ben hayatta yaşanabilecek her şeyi yaşadım. Her şeyi başardım. Onlar karşıma geçip bana kendi yaptıklarını anlatıp duruyorlar. Kimse benim ne yaptığımla ilgilenmiyor. Aman, zaten hepsi böyle! Hepsi vasat ve sıradan. Konuşacak, anlaşacak kimse yok etrafımda. Beni anlayan, yaptıklarımın farkında olan kimse yok!"

Üçüncü insan.

Bazı kişiler hem ötekinin yalnızlığını yükseltiyor hem yalnızlık duygusunu yoğun biçimde yaşıyor. Bu kişilerin en belirgin özelliği empati kurma becerisinden yoksun olması. Bir kişiyle iletişime geçtiğinde ötekinin ne hissedeceği ne düşüneceği ya da ona nasıl bir mesaj verdiği konusunda duyarlı olmayanların yarattığı bir durum.

Bu bireylerin değersizlik duygusu yüksek oluyor. Bunun kaynağı erken çocukluk döneminde. Ebeveyni tarafından görülmemiş, fark edilmemiş çoğu zaman onaylanıp takdir edilmemiş bireyler onaylanmaya, takdir edilmeye, beğenilmeye öylesine odaklı oluyorlar ki, öteki ile ilişki kurduğunun farkında olamıyor.

Sürekli kendilerini övmeye, sürekli olarak ilişkiye kendi katkılarını göstermeye, kendi başarılarını anlatmaya çok eğilimlidirler. Konuşmaya başladığınızda konuyu kendilerine getirirler. Ne kadar deneyimli ne kadar başarılı olduklarını anlatmaya başlarlar. Kaç yaşlarında olursa olsunlar takdir ve onay alma arayışları sürer.

İnsanlar bunu yapıyor diye yalnızlık hep sürecek mi?

Hangi nedenden yalnızlık yaşıyor olursanız olun iletişim becerilerinizi geliştirmek kalıcı bir çözüm sağlar. Bu ise deneyimsel bir öğrenme sürecinden geçer.

Her birey yalnızlıktan çok etkilenir mi?

Hayır.

Çocukluğumuzda ihtiyaçlarımız karşılanmış, duygusal beslenmemiz sağlıklı bir şekilde gelişmiş ise yalnız kaldığımız süreçleri üretken verimli zaman dilimleri haline getirebiliriz. Çünkü ebeveyn motifi zihinsel süreçlerimize, duygularımıza işlemiş bizimle özdeşleşmiştir.

Pandemi sürecinden kaynaklı yaşanan kısıtlamaların yarattığı yalnızlık duygusunu telafi edebilmenin güç kaynağı sevildiğini, değerli olduğunu bilmekten geçiyor. Aslında yalnızlık depodaki sevgiyi, kabulü, koruyuculuğu kullanabilen bireyler için üretkenlik demek.

Zorlanıyorsanız, bu anlamda ebeveynlerinizden aldığınız sevgiyi hatırlamak için bir miktar mutlu anılara dalabilirsiniz. Deponun şarj olmasına etki edecektir.

Ben hiç desteklenmedim, diyorsanız bu etkiyi de değiştirmeniz mümkün. Biraz emek biraz zaman ile halledebilirsiniz.

Yalnızlık yazı dizisi 1 | Covid-19'dan kaçarken yalnızlığa yakalanmak

Yalnızlık yazı dizisi 2 | Beyin kimyasalının yarattığı yalnızlık

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"