Yeni bir yıl başında, güzel bir şeyin dönümünde, yeni başlangıçlarda dileklerimiz genel olarak "neşeli, mutlu, sağlıklı, huzurlu, sevgi dolu" gibi duygu ifadeleri ile belirtiriz.
Bunların anlamları ve kaynakları üzerinde çok fazla durmayız.
İyi, güzel olmasını istediğimiz şeyler için pozitif duygular diler, geçeriz.
Duyguların hepsi aynı mı? Mesela mutlu olmak, huzurlu olmak, neşeli olmak… Üçü arasında nasıl bir fark var?
Kavramların neler olduğunun farkında olmazsak yaşadığımız süreçleri kırgınlık, öfke ya da olumsuz durumlarmış gibi değerlendirmemiz çok mümkün.
Huzur
Huzurlu olmak aslında duygu yelpazesinin belirli bir ritim içinde olması anlamını taşıyor. Huzurlu olmak için hayatınızda çok iniş çıkış olmaması gerekiyor. Süt liman bir denizde hafifçe kıpırdanan bir kayık gibi olmalı ruh haliniz.
Bu nasıl bir hayat düzeni olabilir?
Çok hareketli değil. Çok girdi çıktısı yok. Ani olaylar yok. Rutin, kendi içinde bütüncül ve dengeli ilerleyen. Etli ya da sütlü olmasına karışmayan.
İlişki problemleri yok, genelde yüzeysel, derinliği olmayan ilişkiler.
Unlar elenmiş, elekler asılmış. Duvar süsü olmuş kasnaklar da geçmiş anılar çağrışır durur.
Bu hayatta aşk da yoktur. Aşk iki güçlü enerjinin karşılaşması ve dansıdır.
Hani o yüzden huzurun bulunduğu evler, yerler vardır.
Artık her şeyden biraz nasibini almış, hayatın her bir parçasını tatmış, doyuma ulaşmış olması beklenir bu kişilerin. Öyle olduğuna inanılır. Ne yazık ki, çoğu zaman öyle değildir. Huzur arayışına girenler, bunu daimî halde yaşamak isteyenler hayattan korkup kaçmış, kırgınlıkları çok olan bireylerdir.
Kendinizi dinlemek için dönemsel huzur arayışları bunun çok dışında. O demlenmek, dinlenmek, yenilenmek içindir. Yelkenleri yeniden fora etmeden önce bakım aşamasıdır.
Sürekli huzur arayışının yaş kaç olursa olsun nedenlerinin sorgulanması gerekir.
Mutlu
Mutlu olmak huzurdan biraz daha farklı. Mutlu olmak için her zaman pozitif yaşantılara ve dönüşlere ihtiyacımız yoktur. Mutlu olmak bizim kendimizi gerçekleştirmek üzere girdiğimiz yolda öz değer ve ilkelerimize bağlı olarak ilerlememizdir. Bu anlamda da karşımıza çıkan güçlükler ve zorluklar bizi mutsuzlaştırmaz, güçsüzleştirmez aksine bu tür güçlükler ile karşılaştığımızda amacımıza olan bağlılığımız ve motivasyon duygumuz artar.
Hani "onurlu direniş", "şerefli tutsaklık" gibi ifadeler hep buradan gelir. Çekilen acının, ödenen bedelin bir anlamı var ise bu bizi mutsuz değil, mutlu yapar.
Bu amaç ise maddi bir karşılık ile ilgili olmadığı sürece daha daimî, daha derin olur. Alınan haz değerin maneviyatının yüksekliği ile artar.
Bu anlamda mutluluk içsel bir süreçtir. Kişinin kendisi ile ilgilidir. Tek başına mutlu olabilir insan.
Hatta mutlu olmak için tek başına olmayı seçebilir. Bu mutluluğun kolay ve kestirme rolüdür. Tabii her durumda her his aynı yoğunlukta yaşanır mı, ayrıca düşünmek gerekir.
Belki de bu nedenle "mutlu aşk yoktur".
Tek başına olamayacak bir duygu var ki, ona neşe diyoruz.
Neşeli
Neşe ancak karşılıklı bağlantı ve paylaşım ile oluşabilecek bir duygu. Başka yolu yok.
En az iki kişiliktir neşe, tıpkı gerçek aşk gibi. Her ikisi de kalp bağlantısı ister. İkisi de patlamaya hazır güçlü enerjiler ister.
Bir duruma bakınca gülünecek ortak bir neden ister. Neşeli olmanın sosyalleşme ile büyük ilgisi var. Bu nedenle ciddi asık suratlı insanların toplantılarını sosyalleşme tatmini yaratmıyor. Bu nedenle hayatın ciddiyetine aşırı kapılmış olanın yaşam ile ilgili tatmin duygusu eksik kalıyor.
Bu nedenle sebepsiz karşılıklı gülümsediğiniz, gülmeye başladığınız insanlar âşık olabileceğiniz ya da olduğunuz kişilerdir.
Neşeli olmak zamanla, yaşla azalan bir duygu durumu değil aslında. İnsan hayatının her döneminde fırlamalık yapabilir. Bu hayatı ve yaşamı nasıl algıladığınızla yakından ilgilidir.
Neşeyi ve kaynaklarını kendi içinde dönemlere ayırabiliriz.
Çocukluğun neşe kaynağı biraz daha mutluluk veren şeylerle ilgilidir. Canı yanmadığı, isteği olduğu sürece neşeli kalabilir. Neşeli olabilir. İsteklerinin karşılığını verene, güvende tutana gülücükler fırlatması tamamen bencilce yapılan bir eylemdir. O yaş için sağlıklı olanı budur.
Çocukluk sonrası neşe biraz değişiyor. Hani şu "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" diyen şairi haklı çıkarmak için var gücümüzle çalıştığımızdan. Şaire, şiire, sanata verdiğimiz önemden olsa gerek her şey görünmez bağlarla sıkı sıkıya sarılmış, kazık atmaların, haksızlıkların çoğaldığı bir dünyada, neşeli olmak duygusal olgunluk ve hayatı ciddiye almamak ile ilgili oluyor. Bunu başardığınızda ağzınızdan çıkan kahkahaların duygusal alt yapısında "yeteri kadar acı çektim, doldum taştım, korkularımla yüzleştim ve çok da önemsemem gereken bir şey olmadığını anladım" oluyor. Başka bir deyişle "hamdım, yandım, piştim" demektir neşeli olmak.
Lakin, evvel zaman içinde başınıza gelebilecek her acıdan kaçmış, tekneyi her zaman korunaklı bir limanda tutmuş (koy bile değil liman) iseniz neşeli olmak yetişkinlikte sizin için çok zordur. O zaman açılmamış öfkeler, açılmamış hüzünler kutusu her daim bagajınız ve sizi ağırlaştıran duygulardır.