23 Temmuz 2021

Hayal bu: Üstü köpürür, düşünmek demlendirir

Umut bu, yaşatacaksın. Nefes alıp vermek gibi hayatının doğal bir parçası olacak. Kollarını açıp korkuluk olmayacağına göre sol memenin altındaki cevheri hep parlak tutacak, hep ışıldatacaksın. Her daim besin kaynağın bu

Belirsizliğin izlerinin hüküm sürdüğü günler.

Tutsaklık geldi geliyor. Bekleyiş çaresizlik ile yoğruluyor.

Alışkanlıklarımız. Geniş zamanlara yayılmış rutin davranışlarımız ellerimizden kısıtlamalarla alınıyor.

Suyun üzerinde nefes almaya çalışan balıklar gibiyiz.

Belki diyoruz, belki geri döneriz, yine o engin denizlerde, o özgür sularda yüzeriz.

Belki diyoruz, belki her şey yine eskisi gibi olur, özlediğimiz sevdiğimiz hayat bize geri döner.

Umudun üstüne umut ekiyoruz. Yeşermeyen her umudu yenisi ile takas ediyoruz.

Oysa, ekin iyi mahsul vermeyecek gibi duruyor.

Olsun, umut fakirin ekmeği, ye Memed ye…

Aslında neredeyse iki yıldır, hiçbir düşün hayalin gelecek ile ilgisi kalmadı. Hep birlikte geçmişe dönmeyi istiyoruz. Geleceğin kendine özgü potansiyeli yok gibi.

Bu kısıtlılık içinde geleceğe kabul etmeyi, ilerlemeyi kim ister?

Her şey normalmiş gibi davranırsak belki kısıtlamalar yok olur, belki engeller aşılır.

Sahi biz engelleri aşabiliyor muyduk?

Geleceğe gitme isteğimiz ancak geçmişin geri dönmesiyle muhtemel görünüyor.

Şu hınca hınç dolu plajlarda aranan hep geçmişin huzuru, tatlılığı.

O plajları dolduran insanların içinden geçen dua tek: “Lütfen her şey eskisi gibi olsun, lütfen bildiğim tanıdığım, güvende olduğum hayatın içinde olayım”.

O dua çok önceden reddedildi. Kabul etmek istemiyoruz. İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü iklimine geçiş yaptık.  

Hayal bu, kurulur. Eskiye dönme hayali kurulur. Geleceğin eskisi gibi olması hayali kurulur.

Biraz düşününce hayalin yarattığı köpük durulmaya başlar, tortu dibe çöker. Hakikat yavaşça demlenir.

İnsan bu, imkansızı istemeyi sever. Belirsizliği keşfetmek ister.

İmkânsız olanın gerçekleşmeme ihtimalini düşünmeyi istemez. Yine de durup düşünmek gerekir.

Eskisi gibi olmazsa?

Geleceğim, özlediğim geçmişin tekrarı olmazsa?

Zihin bir saniye dahi bu sorunun içinde kalmak istemiyor.

Bunca çabaya bunca bekleyişe rağmen o hayalini kurduğum gelecek gelmezse?

Açılmasını isteyerek çaldığım kapı yanlışsa?

Tedirginlik, korku, kaçış isteği bedene yayılmaya başlıyor.

Hayatım bu kadarıyla sınırlı kalacaksa?

Gerilme, sinirlenme, öfke fokurdayarak yüzeye geliyor.

Öfkeye paralel beliriyor: Kabul etmemek, reddetmek, meydan okumak. Daha fazla düşünmek, daha fazla strateji geliştirmek, daha fazla yüklenmek.

Gitti güzelim zaman… Gitti anı yaşamak… Geldi öfkeli bir hal, geldi saldırgan bir üslup.

Nerede güvendiğim o eller? Nerede aradığım huzur?

Nerede hayalin içinde keyifle kaldığım anlar?

Derin bir nefes… Belki bir of çekiş… Belki ufacık odada dolanan adımlar…

Tortu dibe çöküyor, köpük azalıyor. Olasılıklar belirmeye başlıyor.

Zihnin oldurma çabası gittikçe azalıyor. Yavaşça akışa bırakma isteği geliyor. Geri çekilme. “Dur bakalım ne olacak, gün doğmadan neler doğar”, bekleyiş başlıyor.

Girmeyin bu yola. Ne olacağını beklemekten önce yapılacak başka bir şey var.

Hayatım bu koşullarda, bu kısıtlamada kalırsa nasıl mutlu, huzurlu ve keyifli hissedebilirim?

Bu soruyu yanıtlamak iyileştirir, güzelleştirir.

Bir kış daha, belki bir yaz daha, belki birkaç kış daha bu koşullar devam ederse, ben kendime nasıl bir yol çizebilirim?

İçten yükselen bir isyan duygusu, derinden gelen bir inkâr dalgası. Hayır, böyle olmaz, saçmalık bu düşünce.

Ya saçmalık değilse, nasıl mutlu olacaksın?

Ya saçmalık değilse, yaşamdan nasıl keyif alacaksın?

Ya saçmalık değilse, neler bekleyeceksin?

Umut bu, yaşatacaksın. Nefes alıp vermek gibi hayatının doğal bir parçası olacak.

Kollarını açıp korkuluk olmayacağına göre sol memenin altındaki cevheri hep parlak tutacak, hep ışıldatacaksın.

Her daim besin kaynağın bu.

Umudu tek bir koşula bağlamadan, tek bir dalganın geçip gideceği beklentisi içine girmeden yaşamak.

Her dem açan bir çiçek yetiştirmek. Yaşamın yeni adı bu.

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"