07 Mart 2017

Beklentiyle gelmeyen saadet

Korkmadan, endişe etmeden, istemediklerinizi yapmak zorunda kalmamak için, çok basit, sadece iki hece: "Ha-yır"

Zor gelen her şeyden uzaklaşıyoruz, bunu da mertçe yaptığımız söylenemez. "Yapmak istemiyorum" demek yerine daha çok 'tamam' diyerek geçiştiriyoruz. 

Bir de farklı bir durum var: Kafamıza yatmayan şeylere "hayır" demek yerine sessiz kalmak. 

Uzun vadede ilişkilere zarar verebilecek bir tavır. 

Bahardan mıdır, nedir bilmiyorum. Son dönemlerde bu iki duruşla çok karşılaşıyorum. 

Bir arkadaşınız gelmiş, sizden bir konu hakkında yardım istiyor. Bildiğiniz ne ise, anlatıyorsunuz. O kişi “Haydi ya, öyle mi?” diyor. Ardından susuyor. 

Sustu mu, bilin ki, kafasına yatmayan bir şey var. Söylediğiniz her ne ise, hoşuna gitmeyen, onaylamadığı, işine gelmeyen bir şey var. 

Susuyor. 

Sadece susuyorlar. Sadece susuyoruz. 

Siz gidiyorsunuz ilişkiniz olan birine, ortak yaşadığınız bir mekan, bir durum ile ilgili:

"Şunu şöyle yapmayalım / yapalım, olur mu?" diyorsunuz. 

“Tamam” diyor. 

Aaaa, sonra bir bakıyorsunuz, hiçbir şey olmamış. Hiç konuşulmamış gibi. O söylenilen, mutabık kalınan konunun yerinde yeller esiyor. “Fesuphanallah" diyerek hayata devam etmeye çalışıyorsunuz. 

Hey hat! Hayat işte. Aynı konuyu yeniden konuşmak zorunda kalıyorsunuz. Yine yumuşak, ılımlı anlatıyorsunuz, yeniden bir "tamam" alıyorsunuz. 

Üç gün, beş gün geçiyor. Aaa! O da ne, yine yeller esiyor. Yeniden her şey hiç konuşulmamış gibi. 

Eh, artık bu sefer biraz celalleniyorsunuz. Biraz sert çıkıyor sözler ağzınızdan, bu sefer karşınızdaki tereyağından çekilen kıl misali "Niye sinirleniyorsun ki, anlamıyorum” diyor. 

İşte, tam o anda, bir yılan boğazımı sarıyor, nefessiz kalıyorum. 

Bir boşluk hissi, sanrı ibaresi her şey. Öncesinde konuştuğum kimdi? 

O an, sadece “Pardon, seni diğeri ile karıştırdım” diyerek gitmek istiyorum. 

Nasıl oluyor bu? 

Çok güzel oluyor valla, çok da kolay oluyor. 

Bir tarafın insandan beklentisi fazla. Neler beklemiyor ki? Anlaşılmayı, dürüstlüğü, konuşulana saygıyı, anlaşmayı, sözün güvenilir olmasını, kim bilir daha neler neler bekliyor. 

Nereden başlıyor bu beklenti biliyor musunuz? İnsana değer ve anlam yüklemekten. Sevdiklerimize, önem verdiklerimize değer yükledikçe güm güm çarpıyoruz duvara. 

İlişkilerde değer yükleme ile değer verme arasında ciddi bir fark var. İlişki içinde bulunduğunuz insanın gerçek değerini görebilme, olabildiği kadarına razı olma, onu olduğu gibi sevebilmek büyük beceri. 

Öteki türlüsünde işler karışıyor. Siz bir insana değerler yüklemeye başlıyorsunuz: Anlayışlı, sakin, saygılı, dürüst, cana yakın, konuşkan diye gidiyor liste. Oldu mu, size değerler apartmanı.

O da yüklüyor size; sabırlı, eli çabuk, saf, sessiz, sakin, yük olmayan diyerek onun liste de, uzuyor. Oldu mu, onunda nur topu gibi değerler apartmanı. 

Kimle olursa olsun, eşiniz, anneniz, babanız, patronunuz, arkadaşınız, sevgiliniz, dostunuz, fark etmez. İki gerçek kişi yok artık bu ilişkide. Sizin dışınızda üzerinizden gerçekleştirilmeye çalışılan bir ilişki var, sizden beklenen davranışlar var. Demem o ki, ortada ilişki filan yok güzel kardeşim, kocaman bir boşluk var. 

Enerjiler size boş olan, karşılıksız olan beklentilerinizi acımasızca gösterir. Dank diye vurur yüzünüze. İşte bundandır “Tamam” diyenlerin, dediklerini yapmaması. Siz, ben, o, dersi alana kadar hep “Tamam” denecek, hep 'dank' sesini duyacağız kafamızın içinde. 

Ya “Tamam” diyenler?

Ah! Bu iğneler ve çuvaldızlar hep var, hep batıyor bizlere.

Karşımızdaki kişinin bize beklentimizi göstermesi dışında yaptıkları başka bir şey var: saklanmak. 

Hani o susan vardı ya, o saklanıyor. 'Tamam' diyen, o da saklanıyor.

İkisi de aynı sebepten saklanıyor: İtiraz etmekten korktukları için. Kim bilir hangi nedenle yapıyorlar bunu, belki hiç onaylanmadılar. Belki hiç kendilerini açık olarak ifade etmediler, bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. 

Her ne sebeple olursa olsun, belli ki, hiç “Hayır” diyememişler. Doğrularını hep kaçak göçek yaşamışlar. Hep “Evet” demek zorunda olduklarını hissetmişler. Kim bilir, hangi ilişkiler onlara “Evet” dedirtti. Belki beklenti içine girdikleri her ilişkide evet dediler. 

Belki de ortak karma bu? Kim bilir.

Siz kendinize şans verin “Hayır” demek için. Gün içinde sizden istenen, sizin içinize sinmeyen, yapmak istemediğiniz en az üç isteğe “Hayır” deyin. Korkmadan, endişe etmeden, istemediklerinizi yapmak zorunda kalmamak için, çok basit, sadece iki hece: "Ha-yır"

Ne kendinizi üzün, ne uzun vade içinde ilişki ortağınızı üzün.


www.canhayatakademisi.com 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"