Mardin’deki katliamın tanığı 9 yaşındaki bir çocuk. Doğduğundan beri gördüğü bütün erkekler silahlı. Biraz büyüdüğünde Kaleşnikof taşıyan korucu ağabeylerinden biri olacaktı büyük ihtimalle. Ağabeylerinin yaptığı katliamı gördüğü güne kadar...
Ailesinin kökünü kuruttuklarını zangır zangır titreyerek gördüğü ana kadar Kaleşnikof taşıyacağı günün gelmesini bekliyordu...
Şimdi ilk fırsatta kaçacak köyünden, bir şehrin yolunu tutacak, İstanbul’a düşecek mutlaka yolu. İstanbul’da da eğer Mazlum Şeker gibi olmazsa sonu...
Yaşayacak...
Mazlum Şeker’i hatırlayan var mı?
Diyarbakır’dan İstanbul’a göç eden, bulaşıkçılık yapan, Bostancı operasyonunda, sokakta kurşunları izlerken, ensesinden aldığı tek kurşunla 1 Mayıs’tan hemen önce ölen...
Ve Diyarbakır’da sessizce toprağa verilen delikanlıyı hatırlayan var mı?
Yine, 1 Mayıs’ta anarşistlerin iç sesini duyan oldu mu, dış ses veremiyorlar da, o nedenle iç sesi duyabildik mi?
Bir anarşistin sesi…
Sokaklarda Gucci pabuçlara, Armani blucinlere bakakaldık önce. Yol üstündeki barlarda güzelim kızlara içki ısmarlayanlara...
Takılıp kaldı gözlerimiz, arabasından müzik patlata patlata gezenleri uzaktan izledik, İngilizce konuşup, üniversitenin kralını...
Kazananların yanına bile yaklaşamadık.
Analarımız ev temizliğinde, babalarımız tornacı, sıvacı, tamirci, muslukçu hatta öğretmen.
Bize “çalış, adam ol” diyen babalarımız borç harç içinde. Ne üstümüzde başımızda var, ne gidebileceğimiz iyi okullar.
Adaletsizliği doğuştan gördük, yokluğa mecburen razı olduk. Kafamızı toprağa gömmeden yapacaklarımız olmalıydı.
Bizi çaresiz bırakanlara isyan bayrağı açmalıydık önce. Bize “anarşistler” diye bağıranlar bilmeli ki, anarşistler önce...
Çaresizler.
Şimdi arkadaşlarım çok kızıyordur bana: “Fakir edebiyatı yapıyorsun, küçük burjuva analizlere gerek yok, sınıf bilinciyle konuş.”
Diyorlardır mutlaka. Arkadaşlarım "Gururumuzu incitiyorsun" diye öfkeleniyorlardır bana. Haklılar tabii.
Gururumuzu korumak için, varlık göstermek için anarşist olduk önce.
Mitingler bizim boy gösterdiğimiz yerler. Kendimizi ortaya koyabileceğimiz başka yer yok. Bizden nefret etmeleri bile bir tepkidir ve...
Bize bizi iyi hissettirir. Yoksa ne nefret ederler, ne severler, sadece yok sayarlar bizi. İnsanın canını en çok kimsenin size aldırmaması...
Yakar. Var mısınız, yok musunuz fark edemezsiniz.1 Mayıs’ta gösterdik kendimizi, yeni bir mitinge kadar kimse adımızı almayacak ağzına.
Polis kardeşlere gelince...
Onların bizden farkı, bir meslek sahibi olabilmek için polisliğe razı gelmeleri. Onların anaları, babaları bizden farklı değil yoksa. Kusura...
Bakmasınlar saflarımız ayrı, biz onlara saldırmak zorundayız. Durum bundan ibaret.
Emin olun biz de çok isterdik; şarabımızı yudumlarken...
Anarşizmin felsefesini yapabilmeyi.
Bir anarşistin sözlerine kulak versek, belki farklı algılarız meydanlarda taş atanları. Makul dışında kalanları, makul olmak istemeyenleri.
Herhalde makul sınırlarını zorlayarak Taksim’e çıkan DİSK ve KESK’in işçileri anlıyordur onları ama TÜRK-İŞ yönetimi şu haliyle asla.
Ne diyor Hakkari Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Belenli:
“Hakkari’de taş atan çocuklarla top oynuyorum”, “Sokaklara kurulan barikatları açıyor çocuklar, futbol oynuyoruz birlikte, sevgi bariyerleri aşıyor.”
Hakkari’de taş atan çocuklarla, mitinglerde sapanlarla bilye atanlar arasında fark yok. Mesele onları anlamaktan geçiyor. Kaderleri tayin edenlerin...
Ezbere bilinen sözleri kimseye değmiyor, dokunmuyor.