Bugünkü dünya düzeni ve onun aynası olan Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillendi. Birleşmiş Milletler, küresel konsensus ile oluşmuş temsil adaletine sahip bir yapı değil. Onu kuranlar ve ona şekil verenler başta ABD olmak üzere İkinci Dünya Savaşının galipleriydi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bugün 193 üyesi var. Ancak, bu 193 üyeli Genel Kurul’un BM bütçesini onaylamak gibi birkaç karar dışında hukuksal anlamda yaptırım gücüne sahip bir karar yetkisi yok. BM sistemini yöneten asıl organ BM Güvenlik Konseyi’dir. Çünkü, ambargo, uluslararası müdahale ve barış gücü tesis etme gibi icrai operasyonların tamamında nihai karar organı BM Güvenlik Konseyi’dir. 15 üyeli konseyin 10 üyesi, iki yıllığına seçilir. Bu 10 üyenin veto yetkisi yoktur. Ancak konseyin 5 daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’dan birinin bile veto ettiği hiç bir karar geçemez. Diğer 10 üye emrivakiye uymaktan başka seçeneğe sahip değil.
Bu 5 ülkenin en önemli ortak özelliği, kürenin en fazla askeri harcama yapan 5 ülkesi olmaları. Küresel askeri harcamanın yüzde 65’ini bu 5 ülke gerçekleştirir. Küresel askeri harcamanın yüzde 40’ını tek başına ABD gerçekleştirir. Bu 5 ülkenin bir başka özelliği ise Uluslararası Nükleer Silahsızlanma Antlaşması’nın resmen ‘nükleer silah devleti’ olarak tanımladığı ülkeler olmaları. Nükleer silaha sahip oldukları bilinen Hindistan, Pakistan ve İsrail bu antlaşmaya taraf değiller.
Peki Güvenlik Konseyi’ndeki 10 geçici ülkenin kazancı ne?
En önemli kazançları ekonomik. BM GÜvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilen ülkenin ABD’den aldığı yardım ortalama yüzde 59 oranında ve BM’den aldığı yardım yüzde 8 oranında artıyor. Bu yardım biraz da kurnaz bir stratejik planın parçasıdır. Ayrıca, koltuğu kazanan ülke, iki yıl boyunca hem küresel kararlara katılıyormuş gibi önemli bir pozisyonda görünür hem de bu süre içinde kendi isteklerini dünyaya anlatma fırsatı bulur. Bu 10 üyenin, oylarını kendi politik ve finansal çıkarları karşılığında satmaları çok sık rastlanan bir durumdur.
Veto yetkisi, konseyden büyüktür
BM Güvenlik Konseyi’nde karar için gerekli sayı 9’dur. Ancak 5 daimi üyeden birinin bile vetosu kararın alınmasını engeller. Rusya (SSCB) BM Güvenlik Konseyi tarihinde veto yetkisini en fazla kullanan ülke konumunda. Bugüne kadarki vetoların yarısı tek başına bu ülkeden geldi. Ancak bunların büyük bölümü de 1965 yılından öncesine ait. 1966’dan beri Güvenlik Konseyi’nde gerçekleşen 155 vetodan 133’ü konseyin NATO üyelerine (ABD, Fransa, İngiltere) ait. 21’nci yüzyılda ABD, Rusya ve Çin veto yetkilerini kullanırken İngiltere ve Fransa hiç kulanmadı. Cezayir (1954–62), Süveyş (1956), Macaristan (1956), Vietnam (1946–75), Çin-Vietnam Savaşı (1979), Afganistan (1979–88), Panama (1989), Irak (2003), Gürcistan (2008) ve Suriye (2012-) savaşlarının tamamında beşli çeteden bir üyenin veto tehdidi nedeniyle, BM bu önemli krizlerde hiçbir ciddi etkinlik sergileyemedi. Bu çıkmaz, Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip ülke sayısı artırılarak aşılmayacağı açık. Veto, konseyin 5 üyesine önemli bir güç veriyor ama aynı zamanda konseyi küresel gelişmelerde her geçen gün etkisezleştiren, devre dışı bırakan bir mekanizma.
Güvenlik Konseyi’nde temsil adaleti
Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya kıtasından. Afrika ve Güney Amerika kıtalarının bir temsilcisi yok. Temsille ilgili bir başka eleştiri ise Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasında 1,7 milyar Müslümanı temsil edecek Müslüman yoğunluklu hiçbir ülkenin olmaması. Özellikle Dünyanın Müslüman yoğunluklu coğrafyasında çok sık gündeme getirilen bir konu. İslam Konferansı Örgütü, 2005 yılında Müslümanlara kalıcı bir koltuk verilmesi gerektiğini deklare etti. Ancak bu o kadar da basitçe çözülebilecek bir konu değil. Ekonomik, politik, askeri açılardan küresel ölçekte aktör olabilecek çapta bir Müslüman yoğunluklu ülke yok. Ekonomik ve politik gücü yerine dini kimliği nedeniyle bir ülkenin Güvenlik Konseyi’ne kabulü, diğer dinlerin temsilcilerine de – aynı istekte bulunma hakkı vereceği açık.
BM Genel Kurulu, GK’dan daha antidemokratik
BM kuruluş sözleşmesiyle ‘demokratik’ bir kurum olduğunu iddia eden bir yapı değil. Böyle bir amacı da yoktu. BM’nin ikinci genel sekreteri Dag Hammarskjöld’ün deyimiyle, ‘’BM dünyayı cennete çevirmek için değil, dünya cehenneme dönmesin diye var’’. Kararlar BM Güvenlik Konseyi yerine BM Genel Kurulu’nda alınsaydı demokrasiden söz edebilecek miydik? Yine hayır. 193 üye ülke içinde en az nüfusu oluşturan 128 ülke, Genel Kurul’daki oy gücünün üçte ikisini oluşturmakta. 128 ülke, dünya nüfusunun sadece 8,4’ünü oluşturuyor ve küresel gayri safi hasılanın yüzde 11’ine sahip. BM üyesi 112 ülkenin nüfusları 10 milyonun altında.
Dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan en kalabalık 10 ülkenin Genel Kurul’daki oy payı sadece yüzde 5.2 oranında. Bu 10 ülke, dünya gayri safi hasılasının yüzde 48’ini oluşturuyor aynı zamanda. Yani BM’de gücü Güvenlik Konseyi’den alıp BM Genel Kurulu’na taşıdığımızda ‘demokratikleştirmiş’ olmuyoruz. Kaldı ki eğer samimi bir demokratik anlayıştan söz edeceksek, BM Genel Kurulu’na üye gönderen ülkelerin hükümetlerinin tüm yurttaşlarını temsil ettiği de söylenemez. En fazla kendilerine oy veren seçmenlerinin temsiline söz hakları var. Dahası, BM Genel Kurulu’nun üçte ikisini demokrasi özürlü ülkeler oluştururken bunlardan 77’sinde demokratik ve şeffaf seçimler bile yapılmıyor. Bu 77 ülke dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturuyor. BM Genel Kurulu dediğimiz yapı da sonuçta bir şekilde devletleri elinde tutan güçlerin atadığı diplomat delegelerden oluşuyor. Hangi oyu vereceklerine de ülkelerinde gücü elinde tutan karar veriyor. Küresel sivil toplumun, sivil toplum organizasyonlarının neredeyse hiçbir söz hakkı yok.
Eğer, amaç gerçekten adil ve demokratik bir temsilse bunu sağlayabilecek en makul alternatif, ülkelere göre de değil, nüfuslarına göre ayrılmış bölgelerde demokratik bir seçimle üyeleri belirlenecek bir Dünya Parlamentosu’dur. Ancak bu da bugünkü koşullarda realistik değil.
Türkiye’de bir kısım çevrelerinin bugünlerde sıkça kullandığı ‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözü doğru ama eksik. Bu sözün bir adalet arayışından çok küresel ortamlarda dikkate alınmamanın kişisel egolarda açtığı zarardan kaynaklandığını düşünmek için sebep çok. Son 10 yıllık deneyimlerimizden, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’nin 6’ncı üye olduğu gün, aynı çevrelerin ‘Dünya 6’dan büyüktür’ demeyi bırakacağını ve ele geçirdikleri gücü tepe tepe kullanacaklarını da biliyoruz.
Yaygın yanlış düşüncenin aksine aslında Güvenlik Konseyi’nin kalıcı üyelerinin sayısının artması gerektiğinde 5 kalıcı üye de mutabık. İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan güçler dengesi ile günümüzdeki ekonomik ve askeri güçler dengesi aynı değil. ABD, 2005 yılında reform kapsamında yeni kalıcı üyeler için kriterleri nüfus büyüklüğü, askeri kapasite, ekonomik büyüklük ve demokrasi ve insan haklarına bağlılık şartı olarak açıkladı. Brezilya, Hindistan, Japonya ve Almanya BM Güvenlik Konseyi’nde kalıcı üyelik koltuğuna en yakın ülkeler.
Bu dört ülkeden sadece Hindistan üye olduğunda, Güvenlik Konseyi’nin kalıcı üyelerinin toplam nüfusu dünya nüfusunun yüzde 55’ine ulaşacak. Kaldı ki mevcut nüfusu da yüzde 45’e yakın. Yani birçok ülkenin hükümetlerinin oy oranlarına yakın veya daha fazla.
Uluslararası sistem maalesef, güçlünün borusunun öttüğü sistemdir. Küresel ölçekteki hukuk, evrensel değerler, şeffaflık, insanca yaşamak, doğaya saygı, devletin hesap verebilirliği taleplerine karşı "matematiksel analiz"le çıkar bu vicdansız sistem. Matematiği bile istediği gibi eğebilecek güçtedir. Gerektiğinde 2’yi biraz büyüterek, gerektiğinde 5’i biraz küçülterek pekala 2 + 2 = 5 bile der. Bu sistemi eleştiren, hem de BM kürsüsünden eleştiren o kadar çoktur ki… Ancak ülkelerindeki her keyfiliği, yetki istismarı, ayrımcılığı, zorbalığı, yolsuzluğu sadece sırf matematiğe dayalı bir ‘milli irade’ illüzyonuyla meşrulaştıranların, aynı matematiksel analize göre pekala meşru BM Güvenlik Konseyi’ni eleştirmesi hiçbir etki doğurmaz. Matematiğe çok düşkünseniz, dünyanın 5’ten büyük olmadığını kabul etmek zorundasınız.
‘Güc’e ve ‘çoğunluğa’ karşı çaresizlik hissediyor musunuz? Yapacak bir şeyiniz yok. Biraz empati yapın en azından.
@CemalTdemir