03 Kasım 2020

ABD'de bugünkü seçim sandığından çıkacak olası sonuçlar

4 Kasım sabahı için şimdilik kesin olarak bildiğimiz tek şey var; dünyanın bütün kahvehanelerinin aynı soru etrafında birleşeceği: "Ne olacak bu Amerika'nın hali?"

ABD eski başkanlarından Jimmy Carter ve eşi Rosalynn'in kurduğu Carter Center adlı gözlemci kuruluş, on yıllardır Afrika, Latin Amerika ve Asya'da seçimlerin adil ve eşit şartlarda yapılıp yapılmadığını tespit için çalışma yürütüyor. Atlanta merkezli Carter Center'ın, bu yıl, "seçimin demokrasiye uygun şekilde yapılamayacağından şüphelenerek gözlem altına aldığı ülke" ise, bu kurum oluşturulduğunda hayal dahi edemeyecekleri bir ülke; ABD.

Aslında bütün anketler "Joe Biden kazanacak" diyor. Gerçi 2016'da anketlerin çoğunda Hillary Clinton'ın önde gözükmesine rağmen Trump'ın kazanması nedeniyle Demokratlar hiç rahat değil. Ama, bu yılki anketlerde daha yaygın bir Demokrat liderliği gözüküyor. Bununla beraber Trump'ın ülke genelinde 'çoğunluk oyunu' almasının imkansız olduğunda da herkes müttefik. Kendisi de bunun farkında ki birkaç ay önce, 'seçimleri ertelemeyi' gündeme getirdi ama kendi partisinde de yeterince destek bulamayınca konuyu bir daha açmadı. Fakat birbirini besleyen bu iki işarete rağmen, tarafsız gözlemcilerin hiçbiri rahatlıkla 3 Kasım'ın ne getireceği konusunda yine de bir tahminde bulunamıyor. Üç nedenden dolayı… 

Birincisi ve en önemsizi, beyaz seçmenin sonuçlara etki edebilecek bir kısmının gerçekte ne yönde oy kullanacağı konusunda ne anketlere ne de ortamlara konuşmaması. Siyah komedyen Dave Chappelle bir gösterisinde bu beyaz davranışını şöyle eleştirecekti:

"Bir seçim zamanı, istediğiniz siyaha sorun, 'kime oy vereceksin?' diye. Size anında yanıt verir. Beyazlar öyle değil. Kime oy vereceksin diye sorduğunuzda asla söylemiyorlar. İrkiliyorlar. 'Dave, böylesi kişisel sorular sorma lütfen. Başka şeyler konuşalım. Sana akşam yatakta karımla neler yaptığımızı anlatayım' diye konuyu değiştiriyorlar."

Bu belirsizliğin yarattığı sürpriz sonuçlar Amerikan siyasal literatürüne bazı terimler de kazandırdı. 'Bradley Etkisi' bunlardan biri. 1973'ten itibaren 20 yıl boyunca, Los Angeles'ın tarihinde en uzun süre belediye başkanlığı yapan Tom Bradley'den geliyor bu isimlendirme. Bradley, Los Angeles'ın ilk (ve halen tek) siyah belediye başkanıydı. Popülaritesinin doruğunda olduğu 1982 yılında Los Angeles'ın da bağlı olduğu California eyaletinin valiliğine aday oldu. Demokrat Partinin kalesi de olan eyalette siyah aday Bradley'nin karşısında, Cumhuriyetçi Partinin beyaz adayı George Deukmejian vardı. Seçim gününe kadar California çapında yapılan tüm anketlerde, Bradley, rakibi karşısında açık ara önde gözüküyordu. Seçim günü sandık başı anketlerinde (exit polls) bile büyük çoğunluk, oyunu siyahi politikacı Bradley'e verdiğini belirtiyordu. Bunun da etkisiyle medya seçim akşamı sandıklar açılır açılmaz Bradley'ı, California'nın müstakbel valisi ilan etti. Ancak oy sayımı sürdükçe büyük bir şok yaşandı. Anketlerin hiç kazanma şansı vermediği beyaz aday Deukmejian, hem de 3 puan farkla California valisi seçilmişti.

Ne olmuştu?

Sorulduğunda 'oyumu Bradley'e vereceğim' diyen çok sayıda beyaz, sandıkta Bradley'e oy vermemişti.

Peki oy vermeyecekleri halde neden her sorulduğunda "oyum Bradley'e" demişlerdi?

Irkçı gözükmemek için.

Trump destekçiliği, bağnazlık ve ırkçılık ile özdeşleşmiş durumda. Bu da Trump destekçilerinin çoğunlukta olmadığı eyaletlerde, bazı beyaz seçmenlerin, ortamlarda Biden'e oy verecekmiş gibi konuşup, sandıkta Trump'a oy vermesine neden olabilir. Bu seçmenlerin sayısı, Wisconsin, Michigan, Pennsylvania, Florida gibi son derece kritik eyaletlerde sonuçlara etki edecek ölçüde de olabilir. 

Aslında, daha küçük bir fenomen olsa da tam tersi bir etki de yaşanabilir. Beyaz muhafazakar çevrelerde Trump'a karşı olmak da birçok kişi için ailesinde, işyerinde zorluk yaşaması demek. Yine, Trump'ın kişisel yönetim tarzının ülkede kaos ve istikrarsızlığı derinleştireceği endişesi yaşayan beyaz muhafazakarlar da var. Siyah başkan adayı Obama'nın 2008 seçiminde Philadelphia kentinin en beyaz bölgesi olan Fishtown'da çok büyük bir sürprizle oyların yüzde 81'ini kazanması nedeniyle 'Fishtown etkisi' diyenler var bu fenomene. Sonradan sorulduğunda Fishtownlı çoğu beyaz, Cumhuriyetçi olduğunu ancak 2008 ekonomik krizinin yarattığı endişe nedeniyle Obama'ya oy verdiklerini söylemişti. 

Bu iki etki belli ölçüde rol oynarsa, Joe Biden'ın memleketi Pennsylvania'yı ve Wisconsin, Michigan gibi diğer kritik 'Midwest' eyaletlerini, dolayısıyla seçimi kaybetmesine de tanık olabiliriz. Texas, Georgia, Arizona gibi Cumhuriyetçi eyaletlerde şok bir Demokrat Parti sürprizine de…

3 Kasım'ı belirsiz hale getiren ikinci ve daha önemli neden, ABD'nin çağdışı seçim sistemi. ABD Başkanı doğrudan halk oyu ile seçilmiyor. Başkanı resmen seçen, 3 Kasım'daki seçimle şekil verilen 'Electoral College' adlı bir seçim mekanizması. Bu meclis 538 sandalyeden oluşuyor ve her eyalet bu seçim meclisinde, ABD Kongresinde sahip olduğu (milletvekilleri ve ikişer senatör) sandalye kadar oya sahip. Örneğin California'nın 55 oyu varken, Montana ve Alaska eyaletlerinin 3'er oyu var. ABD'nin 50 eyaletinden 48'inde, en çok oyu alan başkan adayı o eyaletin bütün 'seçici delege oylarının' tamamını kazanmış sayılıyor. Sadece Nebraska ve Maine, bunu, eyaletteki oy payına göre bölüştürüyor. Dolayısıyla, başkanın kim olduğunu anlamak için Electoral College delegelerinin toplantısının yapılacağı Aralık ayını beklemeye gerek kalmıyor. Tek işi başkan seçmek olan bu seçim meclisinde salt çoğunluk olan 270'e ulaşan aday başkan seçilmiş oluyor.

Cumhuriyetçilerin son iki başkanı da (Bush, Trump) toplam halk oyunda daha az oy aldıkları halde, kazandıkları kritik eyaletler nedeniyle seçim meclisinde 269'u geçen taraf oldukları için başkan seçildiler.

Yasalara göre, eyaletlerdeki bütün oy sayımlarının 8 Aralık 2020 gününe kadar bitmesi gerekiyor. Electoral College adlı meclis, hiçbir zaman ülke genelinde bir araya gelmiyor. Her eyaletin seçim meclisine göndereceği delegeler, 14 Aralık 2020 gününe kadar kendi eyaletlerinin başkentlerinde toplanarak, resmi meclis toplantılarında verecekleri oyu imzalıyorlar. Daha sonra bu oylar başkente postalanıyor.

Oy pusulalarının sayımını ABD Kongresi yapıyor. Başkanın resmen ilan edileceği bu formalite oturum 6 Ocak 2021 günü federal başkent Washington DC'de yapılıyor. Kongrenin bu ortak oturumuna ABD Başkan Yardımcısı başkanlık yapıyor. 1936 seçimine kadar, görevi biten Kongre oy sayımını yapıyordu. Ancak o tarihten beri Kasım ayında başkanlık seçimi ile beraber oluşan yeni Kongre sayımı yapıyor. Aslında bu yılki seçime kadar çoğu insanın farkına bile varmadığı bir resmi formaliteydi bu. Fakat bu yıl çok önem kazanabilir.

3 Kasım'ı ve hatta sonrasını ABD için belirsiz hale getiren üç temel nedenin en önemlisi Donald Trump sayesinde. Trump'ın yasaları çiğnemedeki pervasızlığı, etik kuralları ve teamülleri tamamen yok sayması, ülkeyi yöneten kişi olduğu halde aylardır 'hileli seçim' iddiasında bulunması ve toplumsal gerginliği ve kutuplaşmayı en üst düzeye çıkarma stratejisi, ABD başkentini çok tarihi bir anayasal kriz ve sosyal kaosun eşiğine getirmiş durumda. Bunun en çarpıcı sembolizmini, ABD başkentinde, son bir haftadır, sanki bir kasırga yaklaşıyormuş gibi camlarını tahta kepenklerle koruma altına alan işyerlerinde görmek mümkün. ABD seçimi bu anlamda ilk kez gelişmiş bir Batı ülkesi seçiminden çok, Asya, Ortadoğu ve Afrika'nın sosyal çalkantı yaratan şaibeli seçimlerini andırıyor.

Trump, canlı yayında bütün ülke huzurunda, Adalet Bakanı ve FBI Başkanını, rakiplerinin açıklarını bulmadıkları için azarlayabildi. 1970'lerin başında Başkan Nixon'un bunu kapalı kapılar ardında yaptığının açığa çıkmasından sonra başkanlıktan istifa etmek zorunda kalması, ABD'de, 'devletin parti mücadelesinde tarafsızlığının' geldiği aşamayı göstermesi açısından çok çarpıcı. Trump yönetimi, devlet imkanlarının, makamlarının, bakanlar dahil federal yetkililerin, binalarının seçim kampanyalarında ve politik faaliyetlerde istimalini yasaklayan Hacth Yasasını sayısız kez çiğnedi. Öyle ki devlete ait Beyaz Saray, Cumhuriyetçi Partinin başkanlık kurultayının Merkez üssü olarak kullanılabildi. Bakanlar, yasayı çiğneyerek politik konuşmalar yaptılar.

Trump'ın ABD'de uzun yıllardır sorunsuz uygulanan postayla oy konusunda aylardır yürüttüğü tartışma ise en büyük endişe kaynağı. Colorado, Hawaii, Oregon, Utah ve Washington eyaletlerinde bütün seçimler neredeyse sadece posta yoluyla yapılıyor. 34 eyalette ise bu seçmene bırakılmış bir tercih. Geri kalan eyaletlerde de sadece yasalarda belirtilen mazeretleri olanlar için tanınmış bir hak. Kovid-19 salgını, birçok insanın posta yoluyla oy kullanma seçeneğine yöneltiyor. Bazı analizlere göre, seçmen yaşını 18'e düşüren 1971 Anayasa değişikliğinden beri en kitlesel oy kullanma değişikliği bu.

Bu tür oy kullanımının genellikle Demokrat Parti seçmeni arasında yaygın olması ise krizin başladığı nokta. Bu nedenle oy sayımı bazı eyaletlerde birkaç gün bile sürebilir. Oyların birbirine yakın olduğu çekişmeli eyaletler açısından çok çok kritik bir durum bu. Trump, 3 Kasım gecesi, örneğin böylesi kritik eyaletlerden Wisconsin, Michigan ve Pennsylvania'da daha posta yoluyla kullanılmış oylar sayılmadan, sadece sandık sonuçlarını baz alarak çok erken bir saatte seçimi kazandığını ilan edebileceğinin işaretlerini veriyor. Hatta, bazı eyaletlerde orduyu, posta yoluyla kullanılmış oyları saydırmamak için kullanma girişiminde bulunabilir.

Sonrasında sayılacak oylar kazanmadığını gösterdikçe de 'seçimde hile yapıldı' diye taraftarlarını ayağa kaldırması da aynı ölçüde olası. Zaten, aylardır, posta yoluyla oylarda büyük sahtekarlık yaşanacağını iddia ederek bu psikolojiyi hazırlıyor. Ancak bu iddiasını temellendirecek tek bir somut gerekçe ortaya koymuş değil. Posta yoluyla oy kullanmanın da kendine göre kuralları var ve ABD tarihinde seçime etki edecek ölçüde bir seçim hilesi hiç yaşanmadı. Ancak, birçok eyalette daha seçime haftalar kala dava konusu oldu bu.

Cumhuriyetçiler, özellikle kritik eyalette, 3 Kasım'dan sonra ulaşacak oyların sayılmaması için mahkeme kararı aldırmaya çalışıyor. Trump'ın seçime aylar kala ABD Posta teşkilatının bütün üst düzey yönetimini değiştirmesi ve o değişiklikten sonra da posta yoluyla oy kullanımında pusula taleplerinin ve geri iadesindeki olağandışı gecikmeler yaşanması kaygıları artırıyor.

Trump'ın, 3 Kasım akşam saatlerinden sonra sayılacak oyların hileli olacağı yönündeki propagandasının krizi derinleştirecek olası sonucu, Cumhuriyetçi eyalet valilerinin, ve Cumhuriyetçi Partililerin kontrolündeki eyalet kongrelerinin, Trump'ın 'hileli seçim' iddiasının baskısına boyun eğerek, eyaleti kazansa bile Joe Biden'a mazbata vermeyi reddetmesi ve Electoral College oy mazbatalarını Trump yönünde kullandırmaları. Bu delege oylarının ne derece bağlayıcı kullanılacağı konusunda eyaletlerin farklı düzenlemelere sahip olması, açık bir federal yasa bulunmaması birçok açık yaratıyor. Trump ve Cumhuriyetçilerin böylesi fiili bir seçim çalma cüretinde bulunması karşısında yasal olarak ne yapılabileceğini kimse bilemiyor.

Sonuçta, bazı kritik eyaletlerde seçim sonuçlarının, 2000 seçiminde olduğu gibi Yüksek Mahkeme'ye gitmesi de bir olasılık. Ancak 2000 Yüksek Mahkemesinden farklı olarak 2020 Yüksek Mahkemesinden çıkacak bir kararın kaosu sonlandırması çok mümkün olmaz. Çünkü karşımızda, hem de seçime bir hafta kala profili Trump lehinde değişmiş son derece net partizan görüntülü bir mahkeme var. Bu mahkemenin vereceği kararın, ABD şehirlerini protesto ve hatta şiddet dalgasına sürüklemesi de bir başka kara olasılık.

Aslında, yakın bir sonuçla kim kazanırsa kazansın protesto dalgası ve kaotik olaylar kaçınılmaz görünüyor. Trump'ın da çok motive olmuş ve adeta kendilerini kurtuluş savaşında gören bir taraftar kitlesi var. Ülkenin diğer yarısı ise, oy hakkı kısıtlamaları, posta yoluyla oyda çıkarılan zorluklar, 'gerrymandering' gibi uygulamalar nedeniyle, halihazırda hile kurbanı olduklarına zaten inanıyor.

Biden net şekilde farklı kazansa ve sonuçta Trump yenilgiyi kabul etmek zorunda kalsa bile kaos kolay dinmeyecek. Bu durumda da ABD tarihinin en düşmanca iktidar transferine tanık olabiliriz. Seçilen ABD başkanı 20 Ocak günü öğle saatinde resmen göreve başlıyor. Böylece Trump'ın kalan üç ayda, Demokratların enkaz devralmasını sağlayacak birçok şey yapması büyük olasılık.

Senato seçimi Beyaz Saray seçimi kadar önemli

Elbette ki bugün benim gözüm de birçok kişi gibi, öncelikle Florida, Michigan, Pennsylvania ve Wisconsin'da başkanlık için kullanılan sonuçlarda da olacak. Ama açıkçası, bu akşam asıl takip edeceğim seçim farklı. Herkes başkanlık seçimine odaklansa da bugün Kongre seçimi de var. Ben, ABD'nin yakın geleceği açısından buradan çıkacak sonucun çok daha belirleyici olduğunu düşünenlerdenim.

Çok büyük bir sürpriz olmazsa Temsilciler Meclisinde Demokratların çoğunluğu sürecek. Ancak halen Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Senato'da çoğunluğun değişmesi Washington DC'deki bütün güç dengelerini, Beyaz Saray'ın el değiştirmesi ölçüsünde değiştirecek. Her iki yılda bir seçilen milletvekillerinin aksine senatörler 6 yıl için seçiliyor. Bu nedenle de her iki yılda bir Senato'daki sandalyelerin üçte biri için sandığa gidiliyor. Bu yıl 33 koltuğun yanı sıra 2018'de ölen Arizona Senatörü John McCain ve 2019'da istifa eden Georgia Senatörü Johnny Isakson'un koltukları için de özel seçim yapılacak. Yani toplam 35 senatörlük seçimi var. Halen Senato'da Demokratların 47 ve Cumhuriyetçilerin 53 sandalyesi var. Demokratların, ellerindekini kaybetmeden 4 senatörlük kazanması gerekiyor. Bu yılki 35 senatör seçiminden 23'ünün Cumhuriyetçilerin elindeki koltuklar olması ise bu şanslarını oldukça artırıyor. Arizona, Iowa, Maine, North Carolina, Georgia, Colorado, Alaska gibi senatörlüğü Cumhuriyetçilerin elinde eyaletlerde Demokrat adaylar yarışa ya ortak ya da önde gözüküyor. Hatta Texas ve Kansas gibi bazı eyaletlerin Senato koltukları da Demokrat sürprizine açık hale geldiler.

Trump yeniden seçilse bile, mevcut gücünü sürdürebilmesi için mutlaka Senato çoğunluğunu Cumhuriyetçilerin yeniden kazanması gerek. Eğer Cumhuriyetçiler Senato'yu ellerinde tutarsa, Biden'ın kazanması da Demokratlara yeterli bir güç vermeyecek.

Demokratların hem Temsilciler Meclisi hem de Senato'yu ellerine geçirmesi ise, Beyaz Saray'ı kimin kazandığı önemli olmadan, oyun değiştirecek. Eğer Demokrat Kongrenin yanı sıra Biden da kazanırsa, Demokratların, Yüksek Mahkemenin yapısı veya üye seçim limiti gibi oldukça kritik yapısal reformlarına tanık olacağız.

Eğer, Senato Demokratların eline geçmişken, Trump ikinci dönem için seçilirse, ABD'de büyük bir kilitlenmeye tanık olacağız. Bütün dünya Washington'da adeta "iki ayrı devlet" ile muhatap olmak zorunda kalacak.

ABD, bugün çok derin bir toplumsal kırılmanın etkisi altında sandığa gidiyor. En kasvet verici olan ise sandığın, belirsizliği dağıtacağına inanan sayısının oldukça az olması. Bu yüzden de seçimin ertesi sabahı nasıl bir ABD tablosu ile karşılaşacağımızı kestirmek çok güç.

4 Kasım sabahı için şimdilik kesin olarak bildiğimiz tek şey var; dünyanın bütün kahvehanelerinin aynı soru etrafında birleşeceği…

"Ne olacak bu Amerika'nın hali?"



TIKLAYIN | ABD Başkanlık seçimini anlama rehberi

 

Yazarın Diğer Yazıları

İki Amerika'nın siyasi savaşının tarihine bir yolculuk (4)

Seçimde kimin kazanacağı ve kimin Amerika’sının egemen olacağı belirsiz. Kesin olan ise İki Amerika’nın siyasi savaşının bitmekten hala uzak olduğu… 

İki Amerika’nın siyasi savaşının tarihine yolculuk (3): Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti nasıl kuruldu?

“Onlara, daha önceki politik isimleri ve organizasyonları unutmalarını ve sana Lovejoy’s Hotel’de önerdiğim ismin altında birleşmelerini telkin et. ‘Cumhuriyetçi’ ismi altında…”

İki Amerika'nın siyasi savaşının tarihine bir yolculuk (2): “Demir demiri biler, insan da insanı”

Güneyli Thomas Jefferson ve kuzeyli John Adams’a “Amerikan devriminin kuzey ve güney kutbu” yakıştırması yapılacaktı. Birçok tarihçiye göre ABD’yi bu iki kutbun oluşturduğu denge bir arada tuttu

"
"