Bunca yıldır tribünlere giden biri olarak ilk 10 dakikada 'oyundan düşeceğim' aklıma gelmezdi. Tezahüratlarla, çığlık karışımı o atmosfer, beni oturduğum yerde dahi dumura uğrattıysa, oyuncuların, özellikle de hücumcuların hallerini düşünemiyorum.
Trabzon, genel olarak bütün maç ama özel olarak gol çıkaramadığı ilk yarı boyunca oyunun tek hakimiydi. Beşiktaş ceza alanına düzenledikleri ataklarda bu denli verimsiz olmalarının nedenleri arasında, tribündeki o çığlık baskısının da etkisi var mıdır, ayrıca bir düşünmek gerek. Beşiktaş, hücumda ne kadar düzensizse, müdafadaki hatalarında o denli düzenliydi. Özellikle Sidnei-Ersan bloğu o kadar aksadı ki, tribündekiler maç boyunca çığlık çığlığa hop oturup hop kalktı. İbrahim Toraman’ın da zaman zaman aksaması sonucu, Trabzonspor belki de tarihi fark yapacağı maçı, elbette biraz beceriksizliği ve biraz da yanlış son oyuncu tercihleri nedeniyle tek farkla kazanabildi.
Beşiktaş cephesinde maçın yıldızı benim sayabildiğim kadarıyla, en az 5 net gollük pozisyonu önleyen Cenk Gönen’di. Carvalhal’in takımında bütün yük Ernst ve Necip’in sırtındaydı. Onlar da ellerinden geleni yaptılar ama kimse, müdafa hattının bu denli savruk oynayacağını hesap edememişti.
Hücuma gelince... Şu çok net anlaşıldı: Top Quaresma’ya gediğinde kimse pas alamayacağını bildiği için yanına gitmiyor. Haliyle özerk bir futbolcu olarak Quaresma, sürekli takımdan ayrı varyete kovalıyor. Carvalhal, Pektemek değişikliğini yaptıktan sonra, ceza sahasına inen toplarda kulübedeki Almeida’ya bakıp dudağını ısırmış mıdır, bilemiyorum... Netice itibarı ile Trabzonspor taraftarları için heyecanlı ve mutlu bir geceydi. Çıkışta kulak kesildiğim Beşiktaşlı kadınlar da yenilgiye rağmen iyi vakit geçirimiş tonda konuşuyorlardı.