Ne zamandır tartışıyoruz; "Kemal Kılıçdaroğlu'ndan lider olur mu?"
"Olmaz" diyenlerin çoğunlukta olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Belirteyim, CHP'li değilim ve şimdiye kadar CHP'ye de oy vermedim. Bu ülkede 'sosyal demokrasi' olarak tanımlanan ve kabul gören iddianın 'sol' ile ilişkisinin 'düşünsel' değil 'ruh'sal, teorik değil 'inanış' düzeyinde olduğunu iddia edenlerdenim.
Fakat Kılıçdaroğlu'nun 'liderlik' pozisyonuyla ilgili tartışmanın gayet kafa açıcı olduğunu ve hepimizin gündelik hayat pratiğindeki sapmalarına dair ciddi ipuçları taşıdığını düşünüyorum.
O nedenle genel olarak 'liderlik' tartışması vesilesiyle 'eski düzen'in kahraman/mesih/mehdi retoriğinin zihnimizdeki tahribatı üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım.
'REEL POLİTİK'İN TEHLİKESİ
Bir siyasi harekete önderlik etmek, onu çekip çevirmek, derleyip toparlamak için mutlaka bir lider gerektiği 'inancı'yla büyümüş/büyütülmüş insanlardan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; Kılıçdaroğlu da iktidar koltuğuna oturduğunda onda görülmek istenen her şeyi yapmaya çalışacaktır.
Fakat sorun şu ki, bu doğru olur mu?
Kılıçdaroğlu, 'kendi gibi biri' olarak, iktidardaki gücünü ekip arkadaşları ve partilileriyle bölüşebilir, 'yeni bir parti' tasarlayabilirse böyle bir ihtimalin kendisi bile fevkalade ilham verici değil midir?
Elbette ki reel-politik onu işlediği kulvara çekmeye çalışacaktır ama 'lider' değil 'genel başkan' olarak bu ülkede yaşayanların siyasete ve hayata bakışına yeni bir açı getirebilme şansına sahiptir Kılıçdaroğlu.
'Eski düzen'in ideolojik pozisyonu tam da 'dünyanın değişmeyeceği' inancından beslenir. 'Değişim'in ancak 'lider', 'mesih', 'mehdi' ile mümkün olabileceğine inandırılanlar başka bir seçeneğin mümkün olabileceğini düşünmez hale getirilir...
Oysa biliyoruz ki, "insanların eylemleri boşlukta gerçekleşmez ve 'deus ex machina' (çıkışı olmayan bir soruna çözüm getiren mucize kişi ya da olay) diye bir şey yoktur..." (Moshe Lewin)
Çünkü 'Birileri gelecek ve dünyamızı değiştirecek beklentisi' siyasetin anti-demokratik örgütlenmesinin de ön koşuludur.
BİR İMKÂNI KULLANMAK
Buradan bakıldığında Kılıçdaroğlu'nun memleket sathında yarattığı gözle görülür heyecanı toplumsallaştırmak gibi bir şansı vardır. Kullanmak ister, istemez kendi bileceği iştir. Ama Kılıçdaroğlu ve ekibi, yurttaşları sadece seçim için seferber etmekten öte bizzat siyasal bir varlık olarak siyasetin öznesi haline getirecek politikaları tercih edebilirlerse bilindik dünyanın dışındaki 'güzel günlere'de kapıların aralanmasına ön ayak olabilirler.
MORAL ÜSTÜNLÜK İÇİN FIRSAT
Ancak bence gelinen noktada Kılıçdaroğlu isminin ortaya çıkmasının önemi, liderlik tartışmasından öte 'toplumsal muhalif hareketlerin' toparlanması için gereken moral üstünlük için bir sıçrama noktası bulunmuş olmasıdır. İdeolojik hegemonyanın katı duvarlarında yarıklar açılması, o yarıkların genişletilmesi için en azından moral değerler açısından bir imkân doğmuş gibi görünüyor.
"BECEREMEZ" DERLER ÇÜNKÜ...
Kanımca o heyecanın içinde insanlar bir 'lider' değil kendilerini buluyorlar. Bunun öne çıkarılması, köpürtülmesi gerekirken alttan alta "Yok canım, beceremez"in işlenip durulmasının gerekçesi 'eski düzen'in siyaset etme halinin yıkılabileceğinden duyulan tedirginliktir.
'Mesih'in gelip bizi kurtaracağı fikri 'eski düzen'in biteviye kazanmasının da temel şartı olduğu için, 'bize benzeyen biri'nin bu işi becerebilme ihtimali 'yönetici sınıf' ideologlarınca daha en baştan tasfiye edilmeye çalışılır.
'BURSASPOR' ÖRNEĞİ...
Olmaz denilenin olabilirliğinin kanıtı için uzaklara gitmeye gerek yok. Futboldan bir örnek verirsek; 'bizden biri gibi' duran Bursa'nın 'hâkim futbol ideolojisinin' en damıtılmış temsilcilerinden Fenerbahçe'nin -bunu Beşiktaş ya da Galatasaray diye de okuyabilirsiniz önemi yok- önünde ligi şampiyon bitirmiş olması, gayet romantik ve gayet devrimci bir hal değil midir?
'Küçük' duranın, 'güçsüz görünenin', 'sıradan'ın içindeki gücü en verimli biçimde kullanıp, en umulmayanı yapmış olması hayata dair umutlarımızı artırmıyorsa, ne artırabilir ki?