Milli Takım hocası Guus Hiddink, Belçika maçının ardından yazılanlara göz atıp, söylenenlere kulak verdiyse eğer, uzun yıllar sonra geldiği Türkiye'de futbol algısının 'salyangoz yürüyüşü' hızında değiştiğini de anlamıştır.
Bilinir, bu ülkede futbol 'rakipsiz' oynanır. Karşıda bir takım yoktur. Bir 'bizim takım' vardır, bir de 'hakemler.' 'Rakip takım' top oynamaz, aklı yoktur, her daim beceriksizdir. Yenildiysek ya da yenemediysek bu, rakiple değil 'bizimle ilgilidir.' Bu nedenle 'yanlış' yapan da bizizdir, 'yanlıştan dönen' de.
Belçika maçının ardından ortak kanaat şu yöndeydi; "Hiddink ikinci yarıda yanlıştan döndü..." Haberlerden okuduğumuza göre onu yanlıştan döndüren de futbolcularmış. Devre arası toplantısında futbolcular 'maçı okuyamayan' hocalarına, "Golcümüz yok, hücumda çoğalamıyoruz" deyince Hiddink de hiç düşünmeden ön libero Selçuk'u çıkarıp yerine Semih'i alarak 'yanlış'ından dönmüş... Yorumlarda da ısrarla bu 'yanlıştan döndü' vurgusu yapılıyordu.
Hiddink gibi birine karşı bu kadar ileri gidebilen birilerinin bu hayatta bir şeyler öğrenmesi, hayatı ve oyunu analiz edebilmeleri ne kadar mümkün, varın gerisini siz düşünün...
Anladım ki, Belçika takımı bir şey yapmamış. Onların okullarında üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğu öğretilmediğinden Belçikalı futbolcular da, futbolun 'dairesel ataklarla' oynandığını sanıyorlarmış.
Meğer bu ülkede yetişen en iyi futbolculardan biri olan 'Şifo Mehmet', lakabını Belçikalı bir oyuncudan almamış.
Belçikalılar koşmayı, kafa topuna çıkmayı, arkadaşının arkasını kollamayı, duran toplarda alanı savunmayı bilmezmiş. Taktik ve disiplin hak getireymiş!
Neyse ki Mehmet Demirkol'u da dinledim o gece... Hiddink'in kim olduğunu, ne yapmak istediğini, oyuncuları ve oyun yapısını nasıl değiştirmeye gayret ettiğini, 'kontrol futbolu'nun ne demek olduğunu anlattı bir güzel. Örnek verirken de mealen şöyle dedi; "Her topu ileri vuran Servet, topu ayağına her alışta yanındaki arkadaşına pas atması gerektiğini hatırlıyorsa, önemli değişiklikler oluyordur."
Çoğunluk, maçı 'Semih hamlesi'nin döndürdüğünü yazdı ya kırmızı kartla atılan Kompany'den, o gece gününde olmayan Dembelle ile Belçika takımının yapısı gereği Hazard'ı kullanamamasının sonuca etkisi olduğundan söz eden yine Demirkol oldu.
Play Station’da ter yoktur
Unutulmasın ki, futbol her zaman rakip takıma göre oynanır. O nedenle Del Bosque'nin Dünya Kupası'nda takımın golcüsü David Villa'yı bazı maçlarda neden ısrarla sol çizgide oynattığını bu ülkenin 'ulema geçinen' yorumcuları turnuva boyunca anlayamadılar. Haliyle onları 'ulema' sanıp dinleyenler de...
Rakibi yok sayıp onun ne yaptığını anlamaya çalışmadan futbolu anlamaya çalışmak böyle bir şey... Acun Ilıcalı maç sonu yaptığı yorumda, "Almanya'ya karşı böyle oyna ama Belçika bu, ne gereği var" tonundan konuşuyordu. Futbolu 'play station' sanmak bu olsa gerek. Unutulmasın ki, 'play station'da topun peşinden koşanlar ne terler, ne tekme yiyince canları acır ne de birbirlerine 'sahici' küfür ederler. O sanal bir oyundur, o kadar. Futbol da öncelikle eğlencedir ama bu kadar ciddi konuşuyorsak biraz da ortalama 'hayat bilgisi' gerektirir değil mi? Ne de olsa, 'yanlış olan bir hayat doğru yaşanamaz' demiş filozof...