'Gazeteci' ya da 'akademisyen' kılığında televizyonlardaki tartışma programlarına çıktıklarında en dikkat çekici özellikleri alabildiğince fütursuz olmaları ve cehaletin verdiği cesaretle her söze sazan balığı gibi atlamalarıdır.
Doğanın yasasıdır bu, her ölüm yeni canlılara yaşama alanı açar.
Şimdi de bu memlekette gerçek gazetecilik, gerçek televizyonculuk ölüyor ya...
İşte bu başkalaşım da yeni bir canlı türünün yaşam alanı bulmasına yol açtı:
TV-AK trolleri.
Bu türedi TV-AK trolleri çoğunlukla "köşe yazarı" ya da "akademisyen" gibi değişik meslek kisveleriyle çıkarlar ekrana.
Bunlardan "gazeteci" görünümlü olanları kendi içinde ikiye ayrılır.
Birincisi, yeni imalat köşe yazarıdır.
Kerametleri kendinden değil ama; istihbarat örgütlerinin taşıdığı bilgilerden, iktidarın propaganda makinesinin bir parçası olarak ellerine tutuşturulan hazır metinlerden menkuldur.
Zaman zaman yalakalıkta ölçüyü kaçırıp herkesi kendine güldürse de, "güç zehirlenmesine" uğramış iktidar sahiplerine pek şirin görünürler.
Televizyonlardaki tartışma programlarına çıktıklarında en dikkat çekici özellikleri de alabildiğince fütursuz olmaları ve cehaletin verdiği cesaretle her söze sazan balığı gibi atlamalarıdır.
Bu türlerde "yüz kızarması" gibi bir insani özellik yerine arsızlık ve yüzsüzlük tavan yapmıştır.
İkinci gruptaki "gazeteci" görünümlü "TV-AK trolü" ise kıdemli gazeteciden devşirme kalemşorlardır.
Tüm mesleki bilgilerine, birikimlerine, geçmişteki dostlarına, yol arkadaşlarına, inançlarına sırtlarını dönmüş; iktidarın parlak ışığının büyüsüne kapılmış pervaneler gibidir.
Birinci gruptakilere göre daha çok kaybedecek değere sahip "devşirme gazeteciler"in fiyatı bu nedenle daha pahalıdır.
Zaman zaman, başta kendilerine yaptıkları bu ihanetin derin çizgileri TV ekranlarında bile yüzlerine bir anlığına vurur
Ama hemen kendilerini toparlayıp, canlı yayında karşısında oturan lidere "Sabahları kahvaltıda ne yersiniz?" gibisinden hem mesleki bilgisine, hem deneyimine yakışmayan bir soruyu bile sorma cüretini gösterebilirler.
"Akademisyen" görünümlü "TV-AK trolleri" de aynı "gazeteci" görünümlüler gibi iki gruba ayrılırlar.
Birinci grupta olanların arkalarında en küçük bir akademik başarı yoktur.
Çoğunlukla taşra üniversitelerindeki akademik kadro boşluğundan yararlanıp Doç. ya da Prof. gibi ünvanlarını adlarının önüne eklemişlerdir. Arkalarında yitirecekleri bilimsel bir deneyim yoktur ama önlerinde kazanacakları pek fazla "akademik kariyer" gördükleri için bu cesaretle sonuna kadar fütursuzluğun sınırlarını zorlarlar.
Bu türün ikinci grubunda yer alan "devşirme" akademisyenler ise, geçmişlerinde biriktirdikleri değerli bir mesleki kariyeri ortaya koydukları için ücretlerini de hayli yüksek tutarlar. Bunların en büyük meziyeti ise, eskiden yetiştirdiği öğrencilerinden utanma duygusunu çoktan aşmış olmalarıdır.
Gözlükten kravata kadar değişirler
Gerek "gazeteci", gerekse de "akademisyen" görünümlü bu TV-AK trolleri, televizyon ekranlarına çıktıkça kılık kıyafet ve aksesuar olarak da büyük değişime uğrarlar.
En büyük değişimi de "devşirme" olanlar değil, ekranlarda "gazeteci" ve "akademisyen" taklidini başarıyla yapanlar yaşar.
Nedense bunların büyük bölümü erkektir.
Sadece "türbanlı" olduğu için kendilerine televizyonların tartışma programlarında yer bulanlar dışında pek fazla kadın olanına rastlanmaz.
Az sayıdaki "devşirme" başı açık kadının program arkadaşları uzun süre "Nasıl tahammül ediyorsun yahu?" gibisinden sorulara muhatap olmuşlardır.
Ama en ilginç "görüntü grafiği"ni "gazeteci" ve "akademisyen" taklidi yapan erkekler çizer.
Bunlar ilk çıktıkları programlarda genellikle kareli gömlek üzerine kilim desenli kravat takıp pötikare ceket giyerler.
Yakasındaki balinası yamuk gömlek üzerine taktıkları kravatlar göbekleri üzerine tüneyecek kısalıkta ya da apış aralarını örtecek uzunluktadır.
Ceketleri ya omuzlarından aşağı doğru sarkmakta ya da düğmelerini ilikleyince yırtmaçlarından patlama yapmaktadır.
İlk zamanlarda ceket kollarının uzunluğunu da pek tutturamazlar. Ya içlerindeki gömleklerin manşeti neredeyse bir karış fırlar kolundan ya da parmak uçlarına kadar inen ceket kollarında kaybolup gider.
Ayakkabıları da çarık görünümlü, uzun sivri burunlu ve bağcıksızdır genellikle.
İlk zamanlarda bunların kısa paçalarından sarkan lastiği gevşek çoraplar da dikkatli televizyon izleyicilerinin gözünden kaçmaz.
Kimi zamanla kaybolup gider, bir daha ekranda görünmez olur.
Ancak arsızlığı, yüzsüzlüğü, fütursuzluğu reyting gibi yukarı fırlatan, suratına "yarabbi şükür" ifadesini ustalıkla verenler daha çok çıkmaya başlar ekranlara.
İşte bu sürece girenlerin de "façaları" büyük bir değişime uğrar.
Yuvarlak yüzlü olanları geniş, uzun yüzlü olanları daha dik yaka gömlek giyinmeye başlarlar.
Hatta bunların içinde gömleklerinin sağ manşetine ya da ceplerinin üstüne adlarının baş harflerini işletenler bile olur.
Pötikare ceketlerin yerini kendinden desenli kahverengi ya da siyah takım elbiseler alır. Ceketlerinin kollarında İtalyanların "buttoni bacine" dediği dörtlü "öpüşen düğmeler" olan modelleri tercih edeler.
Daha cesur olanları kahve,bej, taba renkli; koltuk altlarında "sous bras" (sabun kristalleri) olan tüvit ceketlerin altına kanvas pantolon giyerler.
Ceket, gömlek, kravat kombini de değişir. Düz beyaz ya da mavi gömlek üzerine, ceketle de uyumlu, canlı renkler taşıyan çizgili kravat takmaya başlarlar.
Kravatların da boyu apış arasından yukarı ya da göbeğinin üstünden aşağıya doğru inerek yavaş yavaş olması gereken yere, kemer tokası hizasına getirmeyi başarırlar birkaç tartışma programından sonra.
Bazılarını önce kalın, siyah, kemik çerçeveli, yüzüne büyük gelen gözlüklerle görseniz de, birkaç program sonrasında ince yarım ya da tam metal çerçeveli, burunlarına "cuk" oturan gözlükleri tercih ettiklerine tanık olursunuz.
Biraz daha yaşını başını almış olanları arasında; giydiği "cart" renkli ceketle aynı renk kalın çerçeveli gözlük takıp, ceketiyle birlikte çerçevesinin rengini de değiştirenleri görürsünüz.
Kimi süreç içersinde badem bıyıklarından vazgeçer. Bazıları da "badem"ini biraz kalınlaştırıp Kadir İnanır bıyığına benzetmeye çalışır.
Kanalın meşrebine göre kontenjan var
Katıldıkları TV programı sayısı arttıkça façalarında büyük değişim görülmesi, giyim ve aksesuar tercihlerinde daha pahalı markalara yönelmeleri bu TV-AK trollerinin ortak özelliklerinden biridir.
Bir diğer ortak özellikleri de her tartışma programında dersini ezberlemiş "inek talebe" görüntüsünde olmalarıdır. Sanki iktidar aleyhinde bir söz söylenecek olsa ve bu programda "görevli" TV-AK trolü hemen müdahale etmezse birilerinden kırık not alacaklarmış, bir daha televizyon ekranına çıkartılmayacaklarmış, cezalandırılacaklarmış gibi bir telaşları vardır.
Üçüncü ortak özellikleri de hiçbir programı başladıkları gibi bitirememeleridir.
Bir "gazeteci" ya da "akademisyen" kisvesiyle başladıkları tartışmayı, bir iktidar milletvekili gibi bitirirler. Öyle bir "biz yaptık", "biz ettik" diye konuşurlar ki sanırsınız hükümet programını bunlar kaleme almış.
Ama haksızlık etmeyelim, bu durum da bir zorunluluktan doğuyor.
Çünkü iktidar partisi muhaliflerin olduğu hiçbir tartışma programına kendi milletvekillerini göndermiyor. Çoğu programda üç muhalif parti yöneticisi ile en az bir "gazeteci" ya da "akademisyen" görürsünüz. İşte programda doğan "iktidar boşluğunu" da bu TV-AK trolleri doldurur.
Bir tartışma programında kaç TV-AK trolünün yer alacağı da o haber kanalının meşrebine göre değişir.
İktidardan aldığı ihaleye ek olarak kendisine birkaç gazete ve televizyon da iliştirilenlerin sahibi göründüğü haber kanallarındaki hiçbir programa muhalifler çıkartılmaz. Bu kanallardaki tartışma programı kaç kişilikse o kadar TV-AK trolü yer alır.
Sanki hazırlık maçı yapmaktadırlar birbirleriyle.
Buralarda başarılı olanlar bir üst kümeye yükseltilerek, muhaliflerin de olduğu tartışma programına gönderilirler.
İkinci grup haber kanalı ise, iktidara tam biat etmiş olsalar da tarafsız görünme çabasında ısrar edip kimseyi inandıramayanlardır.
Bu kanallardaki tartışma programında daha çok "kenar süsü" olarak bir muhalif bulunur, geri kalan koltukları TV-AK trolleri doldurur. Muhalif katılımcı iktidarı eleştirecek olursa anında diğerleri hücum edip lafını ağzına tıkarlar.
En zorlandıkları televizyon kanalları ise, sahibinin iktidara tam secde etmemiş, rükuya durmuş olanlarıdır.
Çünkü birkaç muhalifle aynı programa katılmak zorunda kalan bu TV-AK trolleri, karşısında kaç tane tartışmacı varsa, hepsine birden laf yetiştirmek görevini canhıraş yerine getirmeye çalışırlar.
Ancak bu kanallar da TV-AK trollerinden en az bir tane olmadan muhaliflerle tartışma programı yapamazlar. Elde de yeteri kadar yetenekli TV-AK trolü olmadığı için her programa aynı görevli trol katılmak zorunda kalır. Böyle olunca da TV-AK trolü rolünün ötesine geçip "hükümet komiseri" görüntüsüne bürünür.
İşte iktidar sayesinde yeni türeyen bu canlı türü TV-AK trollerine inananlara da "milli irade" denir.