Bekaa Vadisindeki Bar Elias Kasabasında Abdullah Öcalan'la röportaj yapmış, düzenlediği basın toplantısına katılmış, geri dönüyordum.
1993'ün Mart'ıydı.
Havaalanında beni kravatlı, şık giyimli, temiz yüzlü, çok kibar iki kişi karşıladı.
Dışişleri'nden geliyorlarmış, gittiğim yerde gördüklerim, öğrendiklerim hakkında brifing istiyorlarmış.
Belli ki "Dışişlerindeniz" tanımlamaları "Biz MİT'teniz" dememe nezaketinin ürünüydü!
Bunu anladığımı farkettirmek gerekiyordu.
"Kusura bakmayın, ben gazeteciyim Dışişleri'ne de PKK'ye de brifing vermem. Ne gördüysem, ne konuştuysam zaten gazeteme yazacağım. Siz de 'açık istihbarat' yapın, yazdıklarımı okuyun."
Teşekkür edip gitmişlerdi.
Gelin şimdi biz de "açık istihbarat" yapalım, üzerimizde dolaşan akbabaların nereye doğru uçtuğunu anlamaya çalışalım.
'Kan dökülecek' uyarısı
25 Aralık'ta; Emniyet Amiri, 4. ve 3. Sınıf Emniyet Müdürü toplam 54 emniyet personeli toplantıya çağırılıyor.
Yer; Emniyet Genel Müdürlüğü binasının Y Blok Toplantı Salonu.
Genel Müdür'den, yardımcılarına kadar herkes var toplantıda. Terörle Mücadele, İstihbarat, Özel Harekat, Personel, Kaçakçılık, Güvenlik, İkmal Bakım, İdari İşler Daire Başkanları...
Toplantıda söylendiği iddia edilen birkaç cümle:
"Çözüm sürecinin yanlış anlaşıldığı ve Devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı..."
“Bu zafiyeti ortadan kaldırmak üzere -toplantıya çağırılan- vatanseverlerin seçildiği...”
“Bizim fedakârlığımızla Güneydoğudaki başıbozukluğun giderileceği, seçim sürecinin istenen şekilde atlatılacağı ve seçimde işbirliği içinde çalışılacağımız..."
Yeniçağ yazarı Ahmet Takan, bir emniyet müdürünün kendisine yazdığı mektubu köşesine taşımış, gazete de 25 Ocak 2015 tarihli sayısına manşet yapmış:
"Süreç çakıldı, kan dökülecek'' uyarısı!
Haberin spotunda da şu tümce yer alıyor:
"Jandarma subayından sonra polis müdürü de isyan etti: AKP, seçimde milliyetçilerin oyu ile durumu kurtarmak için kan dökecek, kurban da biziz!"
Dünkü, yani 25 Ocak tarihli Yeniçağ Gazetesinin bu manşetini aklınızın bir kenarında tutun, biz devam edelim.
'AKP telaşa kapıldı'
İkinci haber, haberdar.com sitesine, yine 24 Ocak 2015 günü saat 14.41'de girmiş.
Site, Genel Yayın Yönetmeni Said Sefa'nın attığı tweetlerden derlediği habere "Said Sefa'dan çarpıcı 'Çözüm Süreci' analizi" başlığını atmış. Aynen şöyle:
Haberdar.com Genel Yayın Yönetmeni Said Sefa, Twitter hesabından 'Çözüm Süreci'yle ilgili çarpıcı paylaşımlarda bulundu.
Çözüm Süreci'nde verilen sözlerin ve mutabakat metninin kamuoyuna sızması halinde milliyetçi oyların tamamını kaybedeceğinin farkında olan AKP'nin telaşa kapıldığını ifade eden Said Sefa, KCK içindeki MİT mensuplarının AKP'nin istihbarat kanadı tarafından harekete geçirildiğini iddia etti.
İşte o tweetler:
(1)Davutolunun bilgisi ve haberi olmadbir sre(zm sreci) hakknda halknbilgilendirmesi trajikomik bir durum.
(2)zm Sreci'nde verilen szler ve zerinde anlalan mutabakat metni kamuoyuna szarsa Akp, milliyeti oylarn tamamnkaybedecek.
(3) Kaybedilicek olan milliyetçi oylar, bölgede hakimiyetin tamamen yitirilmesi ve HDP'nin oylarının arması, AKP'yi telaşlandırıyor.
(4) Devletin kirli mekaniğini işletime sokan AKP'nin istihbaratçı kanadı, KCK içindeki Mit mensuplarını provokasyon için aktifleştiriyor.
(5) Aynı mekanizma 'Vur emri verdiği' polis müdürlerini bölgeye gönderiyor. Aynı zamanda Hizbullah destekçileri takviye ediliyor.
(6) Çözüm Süreci'nin kaosa gebe olduğunu fark eden Kandil'in sert bir dille İmralı Heyeti'ni uyarması, durumun vehametini resmediyor.
(7) Anlaşılan o ki iki tarafta "kan dökme konusunda" geri adım atmayacak. Kirli oyunların merkezi haline gelen bölge iç savaşa gebe.
(8) Urfa'ya gelen Cizre heyetinden, Diyarbakır, Van, Batman'dan aldığım haberlerden bölge okuması yapınca vahim bir tabloyla karşılaşılıyor.
(9) 90'lı yılların bilinen karanlık aktörleri sokaklara geri dönmüş. JİTEM'in adamları Hizbullah'la omuz omuza. Her türlü destek sağlanıyor.
(10) Provokasyonun devlet eliyle yapılmaya çalışıldığı bölgede siyasilere meze yapılacak kılıf da hazır "paraleller devrede" denecek.
(11) Çözüm Süreci'nin kaybeden tarafı olmak istemeyen AKP bugüne kadar kaybettiklerini kazanmak için siyasi ve kirli hesaplar yapıyor.
(12) AKP'nin bile başına fiilen geçemeyen bir başbakan var sözde ülkenin başında. Hiç bir şeyden habersiz müjdeler veriyor kamuoyuna.
(13) İktidarını devam ettirmek için devletin bütün mekanizmasını alt üst eden irade oy için kan dökmekte mahsur görmüyor. Felaket de burada."
Cezaevleri yetmeyecek!
Abdurrahman Dilipak, 25 Ocak 2015 tarihli, yani dünkü Yeniakit gazetesindeki köşesinde bir felaket senaryosu yazmış.
Öyle böyle değil! Paralel yapı için kritik eşiğe gelindiğinden, on binlerce kişinin tutuklanacağını, cezaevlerinin bile yetmeyebileceğini söylüyor. İşte o yazıdan bir bölüm:
"81 ilin imamından söz ediliyor. Bölge imamları var. Bunların yardımcıları, koordinatörleri, ilçe imamları, mali komiteler, iktisadi işletmeler, hukuki işler, uluslararası ilişkiler, basınla ilişkiler, istihbarat, himmet grubları ve daha bir sürü komite ve komisyonun başkan ve yardımcıları. Bunlar örgüt üyeliği, örgüte yardım ve yataklıktan sanık olabilir. Örgüte para toplayanlar, bu paraları taşıyanlar, örgütün işletmelerinin yöneticilerinin sanık olduğu bir dava düşünün, 81’i, 800 ilçe, 110 ülke. On binlerce kişilik bir potansiyel sanıklar ordusundan söz ediyoruz. Bunları nasıl yargılayacak, nerede tutacaksınız. Yargılama ya da ceza ve tutukevi olarak yeni tip cezaevlerine ihtiyaç olacak. Klasik F Tipi bu ihtiyaca cevap vermeyecektir. Silivri de yetersiz. Aslında Silivri paralelcilerin rakipleri için düşündüğü yerleşkeydi. Kime niyet, kime kısmet.. Ama Silivri gelinen noktada yeterli değil. Acaba dikey bir yargılama ve cezaevi tipi mi geliştirmek gerek.."
Yıllarca sürecek bir yargılamadan söz ediyor Dilipak. Sıcak geçecek, kabus gibi bir yaz mevsiminin tablosunu çizerken, çok geniş bir yelpaze üzerinden sınır ötesine geçiyor, hatta okyanusu bile aşıyor:
"Bu işin, Media, Mafia, Sermaye, Finans, Siyaset, Bürokrasi, Güvenlik, İstihbarat, STK, dış bağlantıları var. Paralel devlet, paralel din yapılanması sadece Türkiye ile başlayıp, Türkiye’de bitmiyor. Yarın bu iş, ABD, bazı AB ülkeleri, Vatikan ve İsrail’de iç politika meselesi haline gelirse şaşmamak gerek. İrangate gibi patlayabilir bu iş. Birçok ülkenin istihbaratı ile içli dışlı olan bir yapıdan söz ediyoruz. Sahte diploma, kayıtdışı para hareketleri, sınav sorularının çalınması, kamu kaynakları ve fon kaynaklarının haksız kullanımı, gizli bilgilerin ele geçirilmesi ve başka ülkelere transferi, her şey var. Hatta Mısır, Yemen, Libya, Tunus gibi ülkelerde meydana gelen olaylarda da bu kişilerin parmak izlerini görmek mümkün."
'Kitlesel işkence' gündemde
"Açık istihbarat"ı sürdürdükçe içinde bulunduğumuz koşulların ne kadar dehşetli boyutlara vardığını daha iyi görüyoruz.
Şimdi BirGün Gazetesi'yle sürdürelim "açık istihbarat"ımızı.
Gazetenin 25 Ocak 2015 tarihli manşetinde Onur Erdem'in haberi var:
"Kitlesel işkence için bomba satın alacaklar"
Spotu da şöyle haberin:
"Emniyet'in 180 desibellik gürültü ve 8 milyon mumluk ışık saçan yeni bombalarını uzmanlar BirGün'e değerlendirdi: İnsan vücudunda kalıcı hasar bırakacak kitlesel bir işkence silahı"
Haberin flaş cümlesi "Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2015 yılı için almayı planladığı 77 bin 400 adet ses-ışık bombasını maruz kalanların gözlerinde, kulaklarında ve iç organlarında hasara yol açacak cinsten. BirGün’ün ulaştığı 2015 Gaz Fişeği Teknik Şartnamesi’nde yer alan ses-ışık bombasının 180 desibellik ses ve 8 milyon mum ışık saçma özelliklerini..." diye sürüyor.
Uzman değerlendirmelerinin ardından İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa'nın görüşlerine de "Otoriter sistemin işkence aracı" başlığıyla yer vermiş Onur Erdem:
"Hiç kimse bireyin iradesi olmadan bedeni üzerinde bir müdahalede bulunamaz. Bireyler demokratik bir tepki göstermek için sokağa çıktığında, bu silahın fiziksel ve psikolojik şiddetiyle karşılaştığında bunun adı işkence olur. Bugüne kadar gaz bombaları pervasızca kullanıldı, çocuklar öldürüldü ve failleri yakalanmadı. Hükümet ise kınama açıklaması bile yapmadı. Hal böyleyken vücut üzerinde çok farklı zararlı etkileri olan bu işkence aletinin kullanımını kabul etmek mümkün değil. Bu silah, hükümetin önümüzdeki yıllarda inşa etmek istediği otoriter sistemi bize gösteriyor. Kendi otoriter rejimlerini kurabilmek için her silaha başvurabilecek bu hükümet ifade özgürlüğünü de yok sayacak. Biz biber gazının yasaklanmasını beklerken emniyetin böyle bir silahı kullanması insan haklarıyla bağdaşamaz. Hükümete bu saldırgan tavrından geri dönme çağrısında bulunuyoruz."
'Açık faşizme geçiş'
"Açık istihbarat"ın "Açık faşizme geçiş" bölümünü yine 25 Ocak 2015 tarihli, yani dünkü BirGün Gazetesinden Aydın Demir imzalı bir haberle sürdürelim.
Önce haberin başlığı:
"Güvenlik bahanesiyle özgürlük feda ediliyor"
Gelelim habere:
"İçişleri Komisyonu’nda kabul edilen tartışmalı 'İç Güvenlik Paketi' dün, İstanbul Barosu Kültür Merkezi’nde Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu'nun (ÖDAV) düzenlediği panelle kamuoyuyla paylaşıldı. Komisyon üyesi İstanbul CHP Milletvekili Celal Dinçer, Av. Ercan Kanar ve Av. Ümit Altuş’un katıldığı panelde, ilk konuşmacı olarak CHP İstanbul Milletvekili Celal Dinçer, İç Güvenlik paketinin içeriğine dair bilgi verdi. Hükümetin, neden böyle bir yasa düzenlemesine gittiğini açıklayarak söze başlayan Dinçer yasa taslağının çıkması durumunda 'Temel hak ve özgürlüklerin askıya alınacağını, kimsenin özgürlük kullanma gibi hakkının olmayacağını ve Türkiye’nin açık faşizm rejimine geçmiş olacağını' belirtti.
Salı günü taslağa muhalefet şerhini koyacaklarını belirten Dinçer sözlerine şöyle devam etti: 'İktidar, bu yasa taslağıyla polis devleti arzusunu açıkça ilan ediyor. Türkiye’yi parti devletine dönüştürmek için son adımları atıyor. Rejim artık tamamen otoriter bir rejim olacak?
Paketin nüfustan Terörle Mücadeleye, Emniyet Teşkilatı Kanunundan, Polis Akademisi Kanununa kadar bir çok alanda değişiklikler getireceğini söyleyen Dinçer, 'Polisin arama yetkisi arttırılıyor. Mevcut yasada ‘suç şüphesiyle durdurulan kişinin’ savcı kararı olmaksızın üstü ve eşyası aranamaz. Taslakla, mahalli mülkü idare amirinin tespit ettiği kolluk amiri izniyle arama yapılabilecek. Vali ve Kaymakam’a adli görev yükleniyor. İdareye adli görevler yetki kılınıyor. Savcı ve mahkemeler etkisizleştiriliyor' dedi.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun, Terörle Mücadele Yasasına eklediğini de belirten Dinçer, 'Gösterilere katılan herkesi tutuklayabilmenin önü açılıyor. Bununla beraber polisin silah kullanma yetkisi de genişletiliyor. Sapan bilye, taş, havai fişek, molotof kokteyli atıldığında, polise bertaraf etme yetkisi getiriliyor. Yargısız infazlar artacak' dedi."
Yeniçağ'dan haberdar.com'a, Yeniakit'ten BirGün'e uzanan "Açık istihbarat"ımız şimdilik buraya kadar.
Siz hala üzerinizden geçen akbabaların hala Suriye'ye doğru mu uçtuğunu sanıyorsunuz?
İsterseniz bir daha bakın!