22 Nisan 2025

Prof. Melek Göregenli: Saraçhane, Gezi’den daha heterojen bir yapıya sahip; gençlere 'bizi kurtarmalarını beklemek' gibi yeni bir yük yüklüyoruz!

“Gençler için gelecek tahayyülünün hiç bu kadar kaybolduğu bir dönem olmadı”

Gezi’den sonra, tam 12 yıl sonra toplumsa itirazın en kitlesel haliydi Saraçhane… Çoğunluğunu gençler oluşturdu.  Eylemler farklı biçimlerde, formatlarda sürüyor, gençlerin yargılandığı davalar da eylem alanlarına dönüşüyor.

Uzun bir sessizliğin ardından sokak siyasetini yeniden hatırlatan Saraçhane gençliği ile Gezi gençliği arasında kıyaslamalar yapıldı.  Zira Gezi’nin sloganları vardı ama Gezi kadar ortak bir tahayyül yoktu.

2000’lerde doğan bu gençlik Z Kuşağı denilerek anlaşılabilir mi?  Heterojen olan bu gençliğin ortak paydası AKP karşıtlığı mı?  İttihatçı sembolleri kullanan bir gençle sosyalizm yanlısı slogan atan genç birbirini anlayabilir mi?

Sosyal psikoloji alanında çalışmalar yapan, 30 yılını gençlerle birlikte geçiren akademisyen Prof. Melek Göregenli ile konuştum, sorularıma yanıt bulmak için.

Göregenli’ye göre Gezi’de itirazın yanı sıra alternatif önermeler de vardı. Saraçhane’de ise hedeflerde bir homojenlik yoktu.

Gençler için gelecek tahayyülü hiçbir dönemde olmadığı kadar kaybolmuş durumda ve farklı sorunlarla baş etmeye çalışan gençlerden ‘bizleri kurtarmasını beklemek’ ayrı bir yük ve haksızlık…

İşte Prof. Göregenli’nin yazılı olarak gönderdiğim sorularıma yanıtları…

“Bu gençler Türkiye’nin en iyi üniversitelerine girmiş süper çocuklar gibi nitelemeler hiyerarşi oluşturuyor”

- Sayın Göregenli ‘Saraçhane gençliği’ diye bir kategoriye katılır mısınız?  Kuşak meselesi ‘tek tipleştirme’  riski nedeniyle doğru tartışılıyor mu?

Toplumsal olguların, Z Kuşağı ya da başka kuşaklar üzerinden anlaşılabileceğini düşünmüyorum, bu kuşak söylemini bütünüyle anlamsız ve yanlış buluyorum. İnsanın kişisel ya da kolektif davranışlarının belirleyicisi olarak ‘yaş’ değişkeninin merkezde olduğunu yani diğer bütün özelliklerden baskın bir rolü olduğunu gösteren bir bilimsel bilgi bilmiyorum, yok. Ama bu kuşak meselesinin bu kadar popüler ve tartışmaların odağına konmasının nedeni sanırım büyük lafların, öngörülerin, romantikleştirilmiş atıfların kolayca yapılabilmesini mümkün kılması tam da günün egemen popüler ideolojilerine uygun kolaycılık bu. 19 Mart’tan önce başka bir Z kuşağı anlayışı vardı, dikkati hemen dağılan, ciddi hiçbir şeye yoğunlaşamayan, sadece kendini düşünen vb., pek çok bugünün tersi olumsuz atıf. Ben 30 sene gençlerle birlikte yaşadım, bir tek genelleme hakkım olsa şunu söylerdim: Şu yaşadığımız koşulları en çok hakketmeyen en  az sorumlu olanlar ve en masumlarımız onlar, bir tek bu açıdan benzer koşullardalar. Zaman zaman bu atıfların hiyerarşiye karşı olduğu düşünülen bir ideolojik zeminde yeni hiyerarşiler yaratmak gibi zararlı sonuçlara algılara yol açabileceğini de düşünüyorum. Gezi’de de aynı eğilim vardı, “orantısız zekâ” nitelemesini hatırlıyorum; şimdi de “bu gençler Türkiye’nin en iyi üniversitelerine girmiş süper çocuklar” gibi nitelemeler var. Sanayide çalışan ve “Ben bu adamı hiç sevmedim, çünkü bana hiçbir faydası olmadı” diyen eylemdeki genci hatırlıyorum. Ayrıca zaten her bakımdan sürdürmekte zorlandıkları hayatlarında, omuzlarına yeni bir yük yüklüyoruz: Bizi kurtarmalarını beklemek gibi mesela. Yaş ilerledikçe insanların konforlarına daha düşkün olabildiğini, belki de bazıları daha çok şeye sahip olabildikleri için risk almalarının daha zor olduğu gibi yaşa bağlı pek çok değişimden söz edebiliriz, gençler daha kolay harekete geçebilirler. Ama bu bilgiler bize farklı özelliklere sahip gençlerin neden ve ne zaman politik kolektif eylemleri başlattıklarını ya da yoğun olarak katıldıklarını açıklamaya yetmez. 

Gezi Parkı eylemleri

- Saraçhane’ye gittiğimde Gezi’ye göre daha genç bir kitle vardı. Ve daha kalabalıktı.  Gezi ise yaş olarak daha karmaydı. Saraçhane’deki gençliğin dış görünüş olarak tek tipliliği dikkatimi çekmişti. Hemen hemen hepsi siyah ya da koyu renk giymişti. Cinsiyet fark etmiyor… Bir de yüzlerini tişörtlerle bağlama stilleri ortaktı… Ya birbirlerinden öğrenmişler ya da sosyal medya videolarından. Ki öyle videolar da var. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Saraçhane gençliğini doğrudan gözlemleme fırsatım olmadı ama İzmir’deki eylemlerde bulundum ve farklı mekanlardaki gençlerle iletişim imkânı buldum. Sanırım benzer özellikler eylemlerin gerçekleştiği bütün kentlerde vardı. Sınıfsal ve kültürel olarak, eğitim düzeyleri, politik görüşleri bakımından farklı özellikleri olan gençler  harekete geçtiler. Bence motivasyonlarının kaynağı ve harekete geçme süreçlerini etkileyen faktörler farklı olsa da ortaklaştıkları en önemli konu, bu iktidarın uygulamalarına isyan etme noktasına gelmiş olmalarıydı, hepsi için bardak taştı sanırım, bardağı dolduran nedenler farklı olsa da. Aynı üniversitede okuyan öğrencilerin bile farklı dünya görüşleri olduğunu gördük: Örneğin LGBT bayrağı ile bozkurt ve zafer işareti yapan gençler yan yana durabiliyor.  Üniversite öğrencileri, yoksul orta ve üst sınıflardan öğrenciler, işçi gençler, işsiz gençler, farklı etnik kimlikleri olan, cinsel yönelimleri, cinsiyetleri farklı gençler vb. Kimisi zaten önceden de bir dünya görüşüne sahip farklı kolektif eylem deneyimleri olan gençler, daha örgütlü kimisinin ilk eylem deneyimi.  Daha çok şey söylenebilir ama dediğim gibi ortak yanları, artık yeter demek için zamanın geldiğini ve sokağa çıkmak gerektiğini düşünmeleri hatta hissetmeleri. Sokağa çıktılar ve eylemlere büyük bir ivme kazandırdılar.

“Sandık seçeneğinin tehlikede olduğu düşüncesi etkili oldu”

- Gezi ve Saraçhane gençliği doğal olarak karşılaştırıldı. Zira hem Gezi’nin sloganları vardı hem de Gezi’yi sahiplenme… Bu nedenle Gezi eylemleri ağaçların sökülmesiyle başladı ve başka manalar kazandı, Saraçhane eylemleri ise İBB Başkanı İmamoğlu’nun gözaltına alınması, tutuklanması sonrası başladı. Üniversite gençliğinin barikatları aşmasıyla toplumsallaştı. 12 yıl sonra sokağa çıkmanın nedeni farklı olsa da alta yatan nedenler de değişti mi ya da ortak noktalar var mı? 

Gezi’yi bugünden konuşuyoruz yani tamamlanmış bir süreci konuşuyoruz. Gezi gerek dönemin politik koşulları gerekse kitleselleştikten sonraki dinamikleri bakımından farklıydı bence. Gezi eylemleri ‘Gezi Parkı’ kapsamında ele alındığında başka, Türkiye’nin geneline yayılan kitleselliği bakımından düşünüldüğünde farklı yanlarıyla konuşulması gereken bir süreç. Ama nereden bakarsak bakalım bence şu anda yaşadığımız itiraz, eylem dalgası sınıfsal ve içerdiği toplumsal grupların özellikleri açısından Gezi’den daha heterojen bir yapıya sahip.  Gezi daha başlangıçta açık bir politik itiraz ve çerçeveyle başladı ve öyle de ilerledi, iktidarın hayatın kamusallığına, kamusalın inşasına bir müdahaleye karşı çıkış genel olarak iktidarın yönetme biçimine itiraza ama çok daha politik içeriği net olan bir itiraza dönüştü. Şöyle söyleyebilirim belki, Gezi’de sadece bir itiraz yoktu aynı zamanda alternatif politik açık net önermeler de vardı. Bütün ülkede, daha orta ve orta üst sınıf, görece daha eğitimli politik açıdan da daha homojen bir eylemlilikti Gezi. Bugün gerçekleşen tetikleyici an ise İmamoğlu’nun tutuklanması. Galiba, bu coğrafyada yurttaşların ortak olarak en güvendikleri iktidarları değiştirme  aracı olan ‘sandık”’seçeneğinin tehlikede olduğu düşüncesini yarattı genel olarak.

Saraçhane protestoları (Fotoğraf: T24)

“Gelecek tahayyülünün hiç bu kadar kaybolduğu bir dönem olmadı” 

- Gezi’nin sınıfsal mı kültürel mi bir tepki olduğu çok tartışıldı. Ekonomik koşullarda bugünkü kadar ağır değildi. En azından o yıllarda üniversite gençliğini barınma sorunu yoktu. Son yıllarda ise güvencesizlik, geleceksizlik, ‘okuyunca ne olacak’, başka bir ülkede yaşam arayışı gençlerin ortak kaygıları.  Sınıfsal konumunu kaybetme korkusu daha mı öne çıkıyor gençlikte?

Ekonomik ve sosyal koşullar çok daha zor ve iktidarın gündelik hayatın her alanına müdahalesinin sınırı yok; en son nasıl doğum yapacağımızı vazeden bir pankartı futbolculara taşıtacak kadar saçmaladılar diyeceğim, daha iyi bir argümanı hakketmiyorlar.  Gençler için ise galiba hiç bu kadar gelecek tahayyülünün kaybolduğu bir dönem olmadı. Bence başlangıç olarak temel motivasyon, toplumun büyük çoğunluğunun yaşadığı ve artık değişmesinin neredeyse imkânsız olduğunu düşündüğü hayatlarımız. Yoksulluk, hukukun üç beş adamın kontrolünde iktidarın çıkarına hizmet eden yekpare bir rıza üretme sistemine dönüştüğü, hayatın her anlamda sığlaştığı, eğitim ve diğer kurumların giderek laiklikten uzaklaştığı, her gün en az bir kadının öldürüldüğü,  birden fazla işçinin iş cinayetlerine kurban verildiği, dağı taşı zeytini denizi yok edilen, insanların cinsel yönelimlerinden etnik kimliklerinden dolayı ve daha pek çok nedenle artık açıkça yasalarla kriminal eştirmesinin adımlarının atıldığı bir ülke. Bütün bu koşullar, bu toplumun her bir insanını bir yerinden yaraladı ama uzun zamandır böyle. Yeni olan yanı bu eylemliliğin kitlesini Gezi’ye göre daha heterojen kılan, ilk eylemlerin başarılmış olması. Toplumun farklı kesimleri, hep beraber bir gücü olduğunu yaşayarak gördü. Kolektif eylemin sürdürülmesinin önemli koşullarından biri ortak bir kolektif kimlik inşası -itirazda ortaklaşma- ve eylemin sonucunda göreceli de olsa bir başarı kazanılmasıdır; eylemlerin sürdürülmesi, kitlesel katılımın -katılanların toplumun farklı kesimlerini kapsayacak şekilde çeşitlenerek- giderek artması nedeniyle de mümkün oldu. Gezi’den başka bir farkı ise politik homojenliğin, itiraz bakımından var olması ama hedefler açısından henüz oluşamaması bence.  Henüz sürecin başındayız, zamanla nereye evrileceğini göreceğiz.

“İktidar yanlılığının kuşaklararası aktarımında sorunlar var”

- Gezi gençliği ile Saraçhane gençliği arasında bir süreklilik var mı varsa bu AKP karşıtlığı mı? Benim konuştuğum gençler arasında ebeveynleri AKP’li olan gençler de vardı

Kuşkusuz var, Gezi bir direniş efsanesi yarattı, bu topraklardaki -Batı’daki diyelim- en yakın kolektif eylem pratiği. Sembolleri, genel fikri, neşesi, ironisiyle aktarılıyor. Sovyet Devrimi’nin sembolleri de hala capcanlı bunca zaman ve dünya bu kadar değişmişken; en son Yozgat’taki eylemciler Ekim Devrimi’nin kodlarıyla ikonlaştırılıyor. İnsanlık tarihinde isyanlar nadirdir ama altüst edicilikleri, sıradan insanın kendi gücünü fark etmesi bakımından kalıcı izler bırakırlar. Bence Gezi’de de AKP’li ya da muhafazakâr ailelerin çocukları olan gençler vardı. Pek çok araştırma iktidar yanlılığının kuşaklararası aktarımında sorunlar olduğunu gösteriyor zaten, AKP’ye oy verenlerin gençler arasında oranı giderek düşüyor.

“Hasım politik görüşlerin ortak eylemliliği var”

- Gezi’de sanki farklı toplumsal kesimler, feministler, LGBTİ+’lar,  anti kapitalist Müslümanlar gibi grupların görünürlükleri daha fazlaydı. Özgürlük, saygı, çoğulculuk ve dayanışma kavramlarının yaşatıldığı bir deneyimdi Gezi… Saraçhane’de ise baskın toplumsal kimlik Atatürkçülük, kentli bir Türklük… Yer yer farklı toplumsal kesimleri dışlayan aşırı sağcı dövizlere de rastladık mesela. Başkalarının da hak ve özgürlükleri tali bir mesele mi bu kuşak için?

Gezi başlangıcı ve  süreci açısından  politik  içeriği daha net bir hareketti, kitleselliğini belirleyen birbiriyle uyumlu kapsayıcılık temelinde ortaklaşan farklı politik hareketlerin uyumlu birlikteliğiydi. Bugün böyle bir bütüncül dünya görüşünden söz edemeyiz en azından şimdilik hatta karşıt zaman zaman hasım politik görüşlerin ortak eylemselliği var. Ortaklaşılan esasen itirazın kaynağı ve hedefi.  İlk günlerden sonra farklı görüşlerin, eğilimlerin, grupların eylem mekanları, zamanları ve belki eylem tarzları da değişti gözlemlediğim kadarıyla.  Çünkü yukarıda özetlemeye çalıştığım nedenlerle farklı biçimlerde politikleşmeye neden olan koşullarda yaşayan çeşitli toplumsal gruplardan insanlar var eylemlerde.  Sol, sosyalist eğilimli insanlar -her yaştan-, farklı parti aidiyetleri olan insanlar -sol, sosyal demokrat-sağ, milliyetçi- hiçbir parti aidiyetiyle kendisini ifade etmeyen ama genelde -ya da daha görünür olan diyelim- milliyetçiler.  Bence feministler, LGBTİ’ler de eylemlere katılıyorlar ama belki kendi örgütlülükleriyle, bayraklarıyla falan değil hatta zaman zaman Gezi’deki gibi diğer grupların sloganlarına, söylemlerine itiraz ettikleri eylemler de yapıyorlar.

Ankara'da Ekrem İmamoğlu protestoları (Fotoğraf: T24)

“CHP’nin, sol sosyalist hareketlerin, iradesi olan herkesin nasıl bir politik öncülük yapacağı belirleyici olacak”

- Baskın söylem milliyetçilikti…

Sanırım asıl dikkat çekici olan bu eylemlerde genel olarak milliyetçilik ve Kürt düşmanlığıyla, hatta ittihatçılık gibi söylemlere kadar giden çeşitlilikte özetlenebilecek söylemlerin ve tavırların zaman zaman baskın olması. Böyle olması normal geliyor bana. Son 25 yıldır ekilen tohumların yeşermesi böyle bir politik sosyalizasyona neden oldu. Ayrıca sınıfsal ve toplumsal konum da insanın nasıl politikleşeceğini belirliyor, her seçeneği tanıma bilme imkanları oldu da milliyetçiliği tercih ettiler diye düşünmüyorum.  Biraz da itiraz edilen iktidar tarafından bile makbul karşılanabilecek söylemler bunlar.  Bayrakların bir tür meşruiyet sağladığını bu nedenle çok yaygın olduğunu düşünüyorum. Bu konuda asıl önemli olan bence bu eylemliliğin öncüsü olma sorumluluğunu en çok taşıyan CHP’nin ve kuşkusuz sol sosyalist hareketlerin, iradesi olan herkesin, nasıl bir politik öncülük yapacağı, yeni bir hayat vadediyorsa bunun içini nasıl dolduracağı; farklı yaraları olan insanların itirazlarını birbirlerini yaralayarak değil hep beraber iyileştirebileceklerini önceleyen bir politik hattı kurup kuramayacağı…

Candan Yıldız kimdir?

Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.

Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı.

Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı.

Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı.

Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı.

"Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı.

T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir garip geri gönderme hikâyesi; “gelmezsen eşini gözaltına alırız!”

Suriyeli hak savunucusu Taha Elgazi eşiyle birlikte apar topar sınır dışı edildi

Akşam'ın gazeteci 'avı'nda bir isim hem var hem yok!

Akşam gazetesinin "İmamoğlu Medyası A.Ş." haberinin internet versiyonunda gazeteci Soner Yalçın'ın adı yer almadı

Alt tarafı bir çiçek deme, o çiçekte hakkını arayan bir kadının emeği olabilir!

Çiçek üretimi yapan Queen Seracılık’ta çalışan ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu işçiler sendikal örgütlenmeye gidince tehditler başladı, konu yargıya taşındı

"
"