25 Aralık 2011

Doymak değil haz için yemek!

Christmas zamanı. Bir telaş her yerde. Işıklandırılmış evler, sokaklar, caddeler.

Christmas zamanı. Bir telaş her yerde. Işıklandırılmış evler, sokaklar, caddeler. Dini içeriğinden çok, yılda bütün aile bireylerini bir masa etrafında biraraya getiren sosyal buluşmanın güçlü motivasyonu, günler öncesinden başlayan “nasıl bir sofra donatmalı” telaşı.


Avustralya, dışarda yeme kültürünün yaygın olduğu, göçmen ülkesi olması dolayısıyla da dünya mutfağı ile tanışmanızı sağlayan bir coğrafya. Gündelik diyalogların ana konularından biri metorolojik bilgiler ise diğeri mutlaka akşam ne yendiği, verilen yemek tarifleri. 


Popüler kültür üretimlerinden de farkına varacağınız bir durum bu. Yemek kitaplarıyla dolu kitapçılar, her kanalı işgal eden yemek programları, gündelik dile yerleşmiş “Master Chef” geyikleri, arkadaşlık hallerinin olmazsa olmazı restoran buluşmaları.


Türkiye’de üst-orta sınıfın tüketim alışkanlıklarına denk düşen haz dünyası kümesinde yer alan “yemek doymak değil bir kültürdür” algısınının refah toplumlarında daha bir tabana yayıldığını görmek mümkün. Bu damarı yakalayan, girişimci ve 2011 Güney Avustralya En İyi Aşçı ödülünü kazanan bir Türk Ayhan Erkoç.


48 yıl önce Çorum’un Boyacı köyünden göç eden bir ailenin çocuğu. Mutfak işçiliğiyle başlayan serüvenini durdurmamış, işi dünyaca ünlü bir restoranda staj yapmaya kadar ilerletmiş. Ufkunu geliştirmek için köy-eyalet Güney Avustralya’dan çıkıp, ünlü restoranların mekanı Sydney’e taşınmış. Öyle ki ormana gidip yabani otlar toplayıp, hangi yemekte nasıl kullanılacağını öğrenmiş. Şimdi ise, yaptığı işe uygun bir ad verdiği, adı Celsius (derece/santigrat) olan, kendi mekanının “Master Chef”i: “Yaptığımız işte derece çok önemli. Öyle yemekler var ki sadece belirli derecelerde pişmesi gerekiyor."


Yemeklerinin lezzetinin sırrı, kendi tarla ya da seralarında yetiştirdikleri sebzeleri kullanmak. Başarısı, yeni bir lezzet yaratmaktan, değişik tadları kombine etmekten geçiyor. Yeteneğin ise sınırlığı olduğunu düşünüyor. Çok çalışmak, çok uğraşmak, ve denemek bütün marifet. Yani “yemeğe sevgini katmak” ezberi, laf-ı güzaf: “Yemek müthiş bir teknik gerektiriyor. Sürekli geliştirmeniz gerekiyor kendinizi. Sunum da bir parçası. Güncel ve modern tarzda, sezonluk yemekler yapıyoruz. Kalitesi yüksek malzemeler kullanıyoruz."


Müşteri profili üst-orta sınıf. Kişi başı 100-120 dolara çıkabileceğiniz restorana gelenler, sadece ödüllü bir aşçının elinden çıkan yemekleri tadmanın zevki ile değil, haz, ayrıcalık gibi kavramlar eşliğinde de yiyorlar yemeklerini; karın doyurmaya ek olarak!: "Müşterilerden tanışmak isteyenler oluyor, ama ben mutfakta olmayı seviyorum. Zira onlar, göz kamaştırıcı olarak tarif ettikleri yemeklerin, kaç derece sıcak altında pişirdiğimi bilmiyorlar, bunu da önemsemiyorlar.”


Ayhan Erkoç, bir malzemeden farklı lezzetlere ulaşmayı seviyor. Örneğin pancarı hem kızartıyor, hem turşu yapıyor hem de püre olarak servis ediyor. Yoğurttan çeşitli tatlılar üretiyor. Büyürken evde yediği köy yemeklerinden de esinleniyor. Bir anlamda tarihini katıyor aşa.


Kendisini geliştirdiği kanal ise sadece internet. Facebook ve twitter üzerinden dünyadaki ünlü aşçıları takip ediyor, onlarla bilgi alışverişinde bulunuyor. 850 takipçisi var ve yaptığı yemeklerin fotoğraflarını twitter üzerinden paylaşıyor.


Yazarın Diğer Yazıları

Suna’nın Kızları: Gitmediğimiz, görmediğimiz o köylerde kız çocukları hem okusun hem güçlensin diye…

Eğitimi bir süreç, bir güçlenme, birey olabilme gibi geniş perspektiften gören Suna’nın Kızları açtığı yeni pencereyle eşitsizlikleri, güçlendirmeyle aşabilmenin yollarını arıyor

Barış Vakfı ‘Türkiye’ masası kurdu: Otoriterlik ve çözüm bir arada olabilir mi?

Mümtazer Türköne: Kürt-Türk ittifakı kuruluyor İran’a karşı, bu reel politiğe dayanıyor

İstanbul'daki Suriyeliler anlatıyor: Dönmek istiyorlar mı, ne zaman?

Konuştuğum Suriyeliler için ÖSO ya da HTŞ ayrımı yok, onlar Esad’a karşı savaşan muhalifler…

"
"