Başarılı oyuncu Ufuk Bayraktar’ı şu an TRT 1’de yayınlanan ‘Milat’ dizisinde başarıyla canlandırdığı Hamza karakteriyle izliyoruz.
Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu ve Nuri Bilge Ceylan filmlerinde rol alan Bayraktar, sinemaseverlerin büyük merakla takip ettiği, sevdiği ödüllü bir isim. Aynı zamanda, rol aldığı başarılı dizilerle de dikkatleri üzerine çekiyor. Başarılı oyuncu, ‘Kümes’ adlı filmiyle festivallerde yer alarak yönetmenlikte de iddiasını ortaya koyuyor...
Ufuk Bayraktar'la 'Milat' dizisini, yönetmenliğini yaptığı ilk filmi olan ‘Kümes’i ve sinemayı konuştuk.
Öncelikle ‘Milat’ın senaryosunda ve canlandırdığınız Hamza karakterinde sizi neler cezbetti ve bu rolü neden kabul ettiniz?
Hamza başına buyruk, yetimhanede büyümüş, biraz bilinenin dışında kendine ait bir yaşamı olan ve kendi doğrularını takip eden bir karakter. Yetimhaneden sonra devlet onu himayesine alıp büyütmüş. Bunun vermiş olduğu bir duyguyla anne-babası olarak devleti görüp sahiplenmiş birisi.
En başa dönersek Zeki Demirkubuz tarafından keşfedilme hikayeniz var; Demirkubuz sizi Cihangir’deki meşhur Firuzağa Kahvesi’nde keşfetmiş. Nasıl oldu?
Zeki Abi çay bahçesine müşteri olarak gelen birisiydi. Tanıştıktan sonra filmle ilgili konuşmaya başladık ve zincirleme bir süreç işledi. Fakat bunu bir şekilde adlandırmak garip olsa da, ben
olması gerektiği için bunların olduğunu düşünüyorum. Ama buna şans, kısmet de diyebiliriz.
Olmasa da yine de oyunculuk yapar mıydınız? Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu ve Nuri Bilge Ceylan ile çalışmanız size neler kattı?
Hayatımın en hızlı dönemi olan 20’li yaşlarımı yaşadığım, yerimde duramadığım dönemine denk geldi. Ve mutlaka onların hamurundan geçmiş olmanın artıları olmuştur ama bu artıların içinde Zeki Abi’ninki biraz daha fazla ve ötede bir durumdu.
‘Kümes’ nasıl bir film oldu? Yola çıktığınızda derdiniz neydi? Yönetmenlik süreci nasıl gelişti?
‘Kümes’in senaryosunun oluşması altı ay sürdü. Benim kafamda beş senedir olan bir hikayeydi.
Anneannemlerden esinlenerek, şimdi oldukları durumdan yola çıkarak yazdığım bir senaryoydu.
İnsanların benlik duygusunu anlatmaya çalıştığım bir şeydi. Sadece senaryosunu yazmakta heyecanlanmıştım ben… “Bunu yazıp, çekeyim” diye bir düşüncem yoktu, fakat yazarken bütün görüntüler gözümün önüne geldiğinde, bakanlığın da destekleme durumu olduğu için, madem yazabiliyorsam neden çekmeyelim diye düşündüm.
‘Kümes’i izlemeyi çok istedim festivalde ama talihsiz bir olay yaşandı, bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İstanbul Film Festivali’nde ana yarışmadaydı, festival kapanınca biz de filmi göstermedik. Şu an hazırda dört festivalde yarışacak film, 15 kadar festivalden de haber bekliyoruz. Bu aşamadan sonra filmde her şey, biz de filmi takip edeceğiz.
‘Kümes’i izleyici ne zaman izleyebilecek?
Türkiye’de ve yurt dışındaki bazı festivalleri gezdikten sonra vizyona sokmayı düşünüyoruz.
Dizi tarihimizde büyük yeri olan ‘Ezel’de yer almak ve üstelik Tuncel Kurtiz gibi bir ustayla çalışmış olmak nasıldı?
‘Ezel’ Türkiye’deki dizi tarihinde klişelerin üzerinde bir iş oldu. Tuncel Abi başta olmak üzere çok kaliteli oyuncular vardı. Haluk Bilginer, Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ gibi ‘Ezel’de ufak rollerde oynayan oyuncuların şu anda başrollerde, ondan önce de başrollerde oynadığını görüyoruz. Her zaman bir araya gelemeyecek bir kadroyu bir araya getirmişlerdi, benim için çok büyük bir şanstı. Bir parça da olsa kendime yer bulabilmek, bulduğum yerde Tuncel Kurtiz’in gençliği olarak ondan bir parçayla eşleştirilen hikaye olması gurur vericiydi.
Hayatla ilgili derdiniz ne? Neler yapmak, nasıl olmak istiyorsunuz?
Evet, bir şeyi kaleme almak dert zaten. Bir şeyleri yazıyorsan derdi anlatıyorsun. Var olan sendeki derdi anlatmaktır sinema.
Sinemada ve dizilerde canlandırdığınız rollere dönüp baktığınızda sizce nasıl duruyorsunuz?
Sinemada biraz seçmeye çalışıyorum oynadığım rolleri, televizyon biraz daha kovboyculuk gibi para kazanmak adına yapılan iş ama orada da kendimi tutmaya, frenlemeye ve seçici olamaya çalışıyorum. Ama sinemada bambaşka bir durum bu. Her insanın oynadığı rol kendiyle alakalı bir yerden geçiyordur. Kendimizde olmayan hiçbir şeyi yansıtabilme gücüne sahip değiliz. Ama her insanın içinde
her şey var, tabii bunların ne kadarını ortaya çıkarıp ne kadarıyla bağdaştırabildiğine bağlı biraz. Hoyrat bir hayat yaşadım gençliğimde, içimde olan değişmeyecek bir şey, o hayatın üstüne koyarak yaşıyoruz.