05 Ağustos 2021

Fırlatmalık değil, içmelik çayın Çin İmparatoru'ndan çobanlara, efsanelerden Türk edebiyatındaki yerine uzanan öyküsü

Asya'dan dünyaya yayılan çayla ilgili efsaneler, gerçekler, şiirler, şarkılar…

Muhtemelen tarihte ilk defa ikram niyetine vatandaşın üstüne atmak suretiyle kullanılan çayın tarihi mitler ve öykülerle dolu. Sanattan tarihe, edebiyattan tasarıma ilginç bilgiler içeren bu yazı yazılırken hiçbir çay zarar görmemiş ve hiçbir siyasi olaya dahil edilmemiştir.

Yine de 1924'te Rize'de küçük bir alanda ve bir fabrikayla başlayan Türkiye'de çaycılığın aradan geçen 96 yılda başına gelenleri okumak isterseniz Şengün Kılıç'ın T24 Haftalık'taki  'Varlık Fonu'nda biten koyu demli bir hikâye' başlıklı şahane dosyasına göz atmanızı tavsiye edelim. Ve çayın, miting kürsülerinden, parti otobüslerinden insanlara fırlatılmadan önce siyasi hayatımızdaki sembol isminin şair ve tiryaki bir Başbakan olan Bülent Ecevit olduğunu hatırlatalım. Eşine ithaf ettiği "Rahşan'a" şiirinde de özlemini harmanladığı çayı, yüz yılların ikilisi olarak 'sohbet'le de imgeleyen bir Başbakan'ı ve 'Ecevit usulü' diye anılan bir çay demleme tarzı da oldu ülkemizin.

Şimdi gelelim çay hakkındaki ilginç birkaç bilgiye…

Yerçekimini bulacakken çayı keşfetmek

Çayın bulunmasıyla ilgili bilinen en yaygın 'efsane' yaklaşık beş bin yıl kadar öncesinde M.Ö. 2737 yılında Çin imparatoru Shen Yung imzalıdır. Yung, bir çay ağacının altında oturup imparatorluk meselelerini düşünürken elindeki sıcak su dolu kâseye birkaç çay yaprağı düşer. Shen Yung, yerçekimini keşfetmesi beklenirken, bu işi Isaac Newton'a bırakmış ve düşen yaprakların suda bıraktığı renk ve tatla daha çok ilgilenmiş.

Çay bahçeleri gözünüzün önüne geldiyse "Çay ağaç mıydı ki?" diye düşünmüş olabilirsiniz, haklısınız. Çay bitkisi doğada kendi haline bırakıldığı zaman bir ağaç görüntüsü alıyor ve gelişme yüksekliği türüne göre değişiklik gösteriyor.

Bu tattan çok etkilenen İmparator, çayın kendisine şifa verdiğini söyler ve yedi yıl boyunca bu bölgede kalarak sürekli çay içer. İlk dönemlerinde tedavi ve şifa amaçlı içilen çay M.S. 18. yüzyılda Çin kültürünü incelemeye gelen Japon rahipler, çayı keşfedilince mucize bitkiyi kendi memleketlerine de götürür.

Böylece Japonya'ya gelen çay, Japon halkı tarafından da sevilir. Hatta önemli protokol toplantılarında çay seremonisi bile yapılmaya başlanır.

Ardından Kore ve Vietnam gibi farklı bölgelere de yayılmaya başlayan çay Atlantik kıyılarında Portekiz 'e ulaşır. Çin 'den giden çay eksperlerinin çay endüstrisini bu alanlara da yayması, geliştirmesi ve İngiltere'nin Portekiz'e gitmesi ile birlikte çay artık Avrupa 'ya yayılmaya başlar.


Çin İmparatoru Shen Yung, çay ağacı altında otururken

Çayı İmparator değil, koyunlar buldu

Rivayete göre, Asya'nın güneyinde çayı en çok tüketen grup olan çobanlar ise İmparator'un kendi keşiflerinin üzerine konduğunu söyler. Bu efsane kahvenin bulunmasıyla birebir aynıdır. Çobanlar, koyunların çay bitkisi yedikten sonra daha hareketli ve verimli olduklarını görür ve hayvanları bu bitkiden daha fazla tüketmeleri için çayın bol olduğu bölgelerde otlatırlar. Şifacılar ise haberi duyar duymaz olay yerine gider ve yeşil yapraklı bitkileri kurutup, kaynamış su ile karıştırarak içmeye başlarlar. 

Çayla tanışan ilk Türkler

Çayın Türklerde ilk olarak Hunlar tarafından kullanıldığı biliniyor. Kemalettin Kuzucu'nun 'Bin Yılın Çayı: Osmanlı'da Çay ve Çayhane Kültürü' adlı kitabına göre, yapılan kazı çalışmalarında bazı bakır kaplarda çay izlerine rastlanmıştır. Bu da Türklerin çayla MÖ 1. yüzyılda tanıştıklarını gösteriyor. Göçebe topluluklar sosyal yaşamları gereği et ve süt ürünleriyle beslenirken içeceklerini ise onlara ekstra güç verecek olan vitamin yönünden kuvvetli bitkilerden sağlamaktaydılar. Göçebe Türk boyları da çayı ek vitamin kaynağı olarak görüp tüketmişler.


Desen: Selçuk Demirel
 

Hoca Ahmet Yesevi'nin 'çay duası'

Fuad Köprülü'nün 'Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar' kitabına göre İslamiyet'in Türkler arasında yaygınlaşmasıyla, çayın izlerine bakıldığında Hoca Ahmet Yesevi'ye atfedilen bir öyküyle karşılaşılır.

Hikâyeye göre Yesevi, Türkistan'da bir köy evine misafir olur. Evin hanımı hamiledir ve Ahmet Yesevi'den doğumun kolay geçmesi için dua etmesini ister. Bunun üzerine hoca bir bez parçasına dua okuyarak hamile kadının beline bağlar. Doğum işi sağ salim atlatılır ve kadın iyileşince hocaya teşekkür edip çay ikram eder. Yesevi çayı içtikten sonra yorgunluğunun geçtiğini ifade ederek "Bu şifalı bir bitkidir, bundan hastalarınıza içirin şifa bulsun" diye öğütlemiştir ve çay, Türkler arasında bu tarihten sonra yayılmıştır.

Peki, çay kelimesi nereden geldi?

Çayın ilk olarak Çin'de tüketildiği anlayışı oldukça yaygındır. Yine Kemalettin Kuzucu'nun anlattığına göre Çin'de çay ekiminin en çok yapıldığı bölgelerden biri olan Fu- Kien bölgesinde konuşulan Amoy lehçesinde th (theh) şeklinde telaffuz edilen kelime, Hollandalıların Endonezya'yı 15. yüzyılda sömürgeleştirmesiyle birlikte Avrupa'ya, oradan da dünyanın dört bir yanına "the" ya da "tea" şeklinde yayılmış. 

İkinci söyleyiş biçimi Japonca "ça" kelimesinden türemiş ve yazılışı "tscha" şeklindedir. Bu telaffuz Hindistan ve Rusya kanatlarından yayılma göstererek Farsçada "Çay- ı Hıtai" şeklini almış. 

'Yapraktan Bardağa Çay'ın yazarı Burhan Kacar'a göre ise Memlükler zamanında "çim" ya da "şay" olarak telaffuz edilmiş, Arapçaya da "şahi" ve "tay" olarak geçmiş.

Bu tabağın tasarımcısı kim, çıksın ortaya!

Vaktiyle evlerde çok kullanılan,  şimdilerde daha çok yeme-içme mekânlarında tanık olduğumuz ve 12'li takımının alışveriş sitelerinde 102 Liraya satıldığını gördüğüm bu ikonik çay tabağı tasarımının bir anlamı var. Yedi adet kırmızı bölüm bulunan tabakta boşluklar bırakılmasının amacı, masaya geldiğinde çayın 'tavşan kanı' görünümünü vermesi. Bunun yerine tabağın tamamı kırmızı olsaydı, çay 'tavşan kanı' değil 'bayat' bir görüntü verecekti.

Zamanın ötesinde olan ve tam olarak kimin yaptığı bilinmeyen bu tasarımın İran'dan çıktığı tahmin ediliyor ve Türkiye'de 'Acem Çay Tabağı' olarak ismini alıyor. Türkiye'de bilinen en eski üretimi 'İstanbul Porselen' isimli firmanın yaptığı ve hâlâ yapılan ilk kalıpların durduğu söylenir.

"Çay var içersen, ben var seversen"

Kamyon arkası literatürüne kadar ilham olmuş çayın edebiyatta olmaması beklenemez elbette. Usta yazarların kalemine çay demi bulaşmış birkaç satır ise şöyle:

- Çayın rengi ne kadar güzel / Sabah sabah, / Açık havada! / Hava ne kadar güzel! / Oğlan çocuk ne kadar güzel! / Çay ne kadar güzel! Orhan Veli

- İki çay söylemiştik orda biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Açık çay içerdi hep. Demli olunca bardağın diğer tarafından beni göremezmiş. Öyle derdi hep. Cemal Süreya 

- Bir gün çay içelim seninle, çaylar benden manzara senden olsun. Orhan Kemal

- Çaycı getir ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim senelik paydan… Zindanda dakika farksız aydan. Necip Fazıl Kısakürek 

- Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle. Turgut Uyar

- Ateşe hakiki bir çay koyalım, Kenti unutanlardan olalım. Cahit Zarifoğlu

- Ben seninle, Ağrı Dağı'na mistik ve demli çay kıvamında bakan / Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında / Ben seninle herhangi bir insan elinin / terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim / Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim. Yılmaz Erdoğan

- oturmağa konuklar gelmesi bazen / çevresinde bir masanın kaygısız / sıcacık konularda bir demli çay gibi / bilmedik komşularla konuşmak. Bülent Ecevit

"Çay Masasında Hanımefendi"


The Tea, Mary Cassat, 1880, Museum of Fine Arts, Boston

Şık kıyafetler içerisinde çaylarının keyfini çıkaran zarif kadınları resmeden empresyonist ressam Mary Cassat, tablolarında çaya sıklıkla yer verir. Ev gezmeleri ve bu gezmeler sırasında gerçekleşen çay içme ritüellerinin Cassatt'nın resimlerinde farklı anlamlara büründüğü söylenir. Bir seri olarak karşımıza çıkan bu konuya Cassatt tarafından sosyal bir etkinlik ve iş ortamı haline getirilerek feminen bir söylem kazandırıldığı belirtilir. 'Çay', 'Çay Kupası', 'Çay Masasında Hanımefendi' adlı çalışmaları bu seri içerisinde yer alıyor. 'Çay' adlı resmi, sanatçının kendisine ait olan ve dönemin çağdaş eşyaları ile döşenmiş evin misafir odasında oturan iki kadın figürü izleyiciye sunuyor. 

'Tea for Two'

Kapanışı biri dünyadan diğeri Türkiye'den iki müzik ile yapalım… İlki New York'ta 1898 yılında doğan Vincent Youmans, ölüm tarihi olan 1946'ya kadar birçok efsaneleşmiş besteye imza atmış bir müzisyen.

Özellikle Broadway müzikallerine yaptığı dokunuşlarla ünlenen Youmans'ın, aslen bir film müziği olarak bestelenmiş olan 'Tea for Two'  (İki Kişilik Çay) eseri, üzerinden geçen zaman içerisinde çok sayıda kişi tarafından yeniden yorumlanmış, bestelenmiş.

Diğer şarkı ise kimi zaman gözyaşlarımızı sorgusuz sualsiz emanet ettiğimiz kimi zaman ise haykıra haykıra eğlenerek şarkılarını söylediğimiz 'Minik Serçe'den; "Tavşan kanı başa, bebelere paşa eksik olma…" sözleri ve  'Çaya Güzelleme (Eksik Olma)' isimli parçasıyla Sezen Aksu'dan gelsin.

TIKLAYIN - Varlık Fonu'nda biten koyu demli bir hikâye; çayın 96 yıllık serüveni

Yazarın Diğer Yazıları

Adnan Oktar mağduru baba Elvan Koçak’ın ‘Katarsis’i üzerinden sorular...

Bir çocuğun cinsel istismara uğramasını pornografik bir soruya dönüştürmekle hangi ‘Katarsis’ sağlanıyor? 

Deprem çocuğunun 'şah ve mat'ı: Hena, enkaz altında kalan satranç kupasına nasıl kavuştu?

"Enkaz altında kaldığına üzüldüğün, manevi değeri en fazla olan şey senin için neydi?”

‘Türkiyeli kadınlarda porno’, ‘Müstehcen’ belgeseli gibi yapımların yaratıcısı olan ve artık porno yönetmeni olarak anılmak istemeyen Mihriban Tandoğan anlatıyor

'Müstehcen' belgeselinin yönetmeni Mihriban Tandoğan'ın kapısını çaldım; belgeseli, son görüşmemizden bu yana neler yaşadıklarını, OnlyFans'te neler olduğunu ve sansürü konuştuk.