18 Nisan 2011

Yeni anayasayı kim yapacak? Kim yazacak?

Yeni anayasa bu ülkede, bu topraklarda ortak kadere inananların yarın sabaha dair ortak...


Yeni anayasa bu ülkede, bu topraklarda ortak kadere inananların yarın sabaha dair ortak yaşam kurallarının manzumesi olmalıdır. Bu nedenle de yeni anayasa şu anda tümüyle bozulmuş olan toplumsal mutabakatın yeniden yaratılması olacaktır. Yeni toplumsal mutabakatı ve yeni anayasayı tüm toplum, toplumun tüm farklı kesimleri, Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler, laikler, dindarlar beraberce yapacaktır. Meclisin görevi bu mutabakatı yazıya dökmektir. Dolayısıyla yeni anayasa mecliste kalkan ellerin, sandığa giren oyların çokluğundan değil, yeni toplumsal mutabakattan meşruiyetini alacaktır.
Cumhuriyetin toplum tasavvuru tek tipli, farklılıkları yok sayılan monolitik toplum idi. 
Cumhuriyetin vatandaş tasavvuru, her türlü etnik, dini, hatta cinsiyet farklılığı yok sayılan, devletine karşı ödevleri tanımlanmış mecburi vatandaşlık idi.
Cumhuriyetin devlet tasavvuru hem ekonomik kalkınmanın hem de toplumsal dönüşümün öncüsü ve belirleyicisi güçlü merkezi devlet idi.

Yeni hayat ve yeni zihniyet

Dünyanın ve ülkenin geldiği noktada tüm bu tasavvurlar fiilen geçersiz kaldı. Devlet ile vatandaş arasındaki zımni mutabakat bozuldu. Neden bozuldu, ne oldu tartışmaları çok uzun, burada girmeyeceğim ama bugünkü durum bu mutabakatın bozulmuş olduğunu gösteriyor. Üstelik de bu mutabakat yalnızca bugün bozulmadı. Önce İkinci dünya savaşı sonrası kurulan yeni dünya düzeni ve ardındaki zihniyet, sonra da Berlin duvarının yıkılışı sonrası yeni zihniyet ve bugün de küresel ekonomik kriz, wikileaks, Müslüman toplumlardaki halk hareketleri gibi bir çok alametini gördüğümüz bambaşka bir yeni hayatın zihniyet kırılmalarını biz de yaşıyoruz. Bazılarını geç de olsa, bazılarını siyasi vizyon eksikliğiyle kendiliğinden de olsa, bazılarını da birbirimizin kafasını gözünü yararak da olsa biz de dünyadaki bu zihni değişimlerden bir biçimde etkileniyoruz.
Temel sorun zihni kırılmaları bir siyasi vizyon öncülüğünden yaşamadığımız için doğuyor. Siyasi vizyon ve siyasi irade eksik kalınca da devlet dediğimiz aygıt, sivil ve asker bürokratların iradesi ve devletin kendini koruma refleksleriyle hareket etti hep. Giderek devlet ile yurttaşları arasındaki mutabakat bozuldu. Üstelik bu sessiz mutabakatı devlet önce Kürtleri, sonra dindarları, sonra solcuları kendine düşman olarak tanımlayarak kendisi bozdu. Siyasi vizyon olmayınca bu bozulma bugünlere kadar sürerek geldi.
Ama çözülmeden sürdürülen sorunların bir sonucu o sorunun kronikleşmesi ve geleceği de esir alması iken devletin de fark etmediği ikinci sonucu bu sorunlar giderek toplumun, gündelik hayatın iç mutabakatlarını da bozdu.

Siyasi kutuplaşma hayat tarzı kutuplaşmasına dönüşüyor 

Bugün siyasi kutuplaşma olarak konuşulan şeyi geç fark ettiğimiz gibi hala bu kutuplaşmanın giderek gündelik hayata ve hayat tarzlarına yayılan bir toplumsal kutuplaşma olduğunun, bu yeni toplumsal kutuplaşmanın derinliğinin ve boyutlarının da farkında değiliz. Siyasi aktörler ise bu kutuplaşmayı dert edinmedikleri gibi körüklemekle meşguller.
Yeni bir toplumsal mutabakat üretmek zorundayız. Yeni anayasa ancak bu yeni toplumsal mutabakatın yazılı kuralları olabilir. Monolitik toplumun demokratik topluma, mecburi vatandaşlığın gönüllü vatandaşlığa evrilmesinin yeni hukuki çerçevesi yeni anayasa olacaktır. Bu mutabakatın da yine siyasi aktörler üzerinden ve siyaset zeminin de gelişeceği açık.
İşte bu nedenle de yeni anayasanın içeriği kadar ve belki de ondan da önemlisi yeni anayasayı yapma süreci, bir bakıma yeni toplumsal mutabakatı sağlama sürecidir önemli ve anlamlı olan. 

Anayasa için önce toplumsal mutabakat

Anayasanın ardında dar bir kadro ve zihniyet olduktan sonra o zihniyeti taşıyan aktörlerin sivil olması yeni anayasayı sivil anayasa yapmaz. On üç, on dört milyon Kürtün taleplerini sürece dahil etmeden, yeni anayasanın referandumunda boykot veya hayır demelerini yalnızca bir sandık sonucu olarak okuyarak yeni anayasa yapılamaz. Yirmi milyon CHP’ye, MHP’ye veya başka bir partiye oy veren insanların taleplerini de dikkate almadan, onların katılmadığı süreçlerle de yeni anayasa yapılamaz. Çünkü yeni anayasa mecliste 331 oy referandumda yüzde 51 oy ile yapılmış olmaz.
Siyasi aktörlere rağmen anayasa yapabilirsiniz ama toplumun çok önemli kesimlerine rağmen yalnızca anayasa yazabilirsiniz, yapamazsınız..
Bu noktadan bakılınca Ak Parti seçim beyannamesi sınıfta kalıyor. Bildiğimiz Ak Parti çoğunluk anlayışı beyannamenin satır aralarında örtük olarak duruyor. Toplumsal mutabakatın gerekliliğini ıskalayarak, anayasa yapım sürecine dair hiçbir ilke veya düzenleme vaadinde bulunmayarak önceki değişiklik referandumu gibi bir süreç ile anayasayı yapabileceğini sanıyorsa Ak Parti çok yanılıyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"