29 Ekim 2012

Toplumun ağrı eşiği düştü

Toplumda birçok fay hattı beraber çalışıyor. Türk-Kürt, Sünni-Alevi, siyasal İslamcı- endişeli modern gerilimleri giderek gündelik hayatta...

 

Toplumda birçok fay hattı beraber çalışıyor. Türk-Kürt, Sünni-Alevi, siyasal İslamcı- endişeli modern gerilimleri giderek gündelik hayatta hayat tarzları kutuplaşmasına dönüşüyor. Elbette bu kutuplaşmaların çoğaltıcısı Ak Parti yandaşlığı – Ak Parti karşıtlığı eksenindeki siyasal kutuplaşma.

Bugün “KONDA Barometresi Kutuplaşma Endeksine” göre bu siyasal kutuplaşma toplumun üçte ikisine yakın bir kesimini sarmış durumda. Ne tartışırsak tartışalım, hangi yasal düzenlemeyi konuşursak konuşalım toplumun üçte biri bir tarafta, üçte biri diğer tarafta kategorik pozisyon alıyor. 

Yaşanan siyasal kutuplaşma siyasi zeminde de gündelik hayatta da gri alanları, ilişki ve uzlaşma zeminini küçültüyor. Giderek toplum iki uca yığılıyor ve kristalize oluyor. Hemen her siyasi mesele Ak Parti yandaşlığı – karşıtlığı ekseninin ürettiği gerilimin gölgesi altında düşünülüyor, konuşuluyor.

Bu büyük akıntının yanı sıra başka dip dalgalar da var ve bu dip dalgalar giderek daha büyük bir dalgalanmayı yaratma potansiyeli taşıyor.

2010’a kadar geçen 8 yıllık Ak Parti iktidarı döneminin ekonomik başarısı ve bazı alanlarda devleti dönüştürücü hamleleri toplumdan destek buldu. Bu desteğin zirve noktası da 12 Eylül 2010’da yapılan referandum oldu.

Toplum 2011 seçimlerine giderken, ekonomik büyümenin, kamu hizmetlerindeki iyileşmelerin ardından siyasal ve hukuksal değişimlerin beklentisi içindeydi. Yeni anayasa talebinin tüm partilerce sahiplenilmesini dayatan da toplumdaki bu beklentiydi.

2009’da başlayan küresel ekonomik krizin ima ettiği tüm ekonomik risklere karşın toplum Ak Parti’ye desteğini sürdürdü. Toplumun yarısı Ak Parti’nin meseleleri yönettiğini, artık devletin, yönetimin, hukukun değiştirebileceğini düşünüyordu.

Son bir buçuk, iki yılda Ak Parti siyasi meselelerde aksamaya, tıkanmaya başladı. Özellikle Kürt meselesi başta olmak üzere siyasi meselelerde “acaba Ak Parti de mi bu meseleleri çözemeyecek” duygusu kendi tabanında bile gelişmeye başladı.

Yaşanmakta olan siyasal kutuplaşma bu sorunun daha yüksek sesle sorulmaya, tartışılmaya başlamasını engellemiş oldu. En azından geciktirdi.

Bu süre içinde Kürt meselesinin terör ve güvenlik boyutunda yaşanan yükselme, ölüm sayılarındaki artış, önce Uludere daha sonra Şemdinli ve Gaziantep olayları hem Türk-Kürt gerilimini artırdı hem de Ak Parti yandaşlığı-karşıtlığı gerilimini.

Fakat gelişmekte olan Suriye meselesi, Suriye’deki iç çatışmanın Türkiye’yi etkileme potansiyeli ve kapasitesi bir anda toplumun başka bir duyarlılığını (belki de travmasını) harekete geçirdi.

Bu toplumun var olma, yaşamını sürdürme içgüdüsü son derece yüksek. Bu bağlamda savaştan, savaş riskinden kaçınma duygusu da son derece yüksek. Toplumsal gururu önemsiyor ama o gurur için dövüşmeyi istemiyor.

Suriye ve PKK meseleleri bu denli iç içe olunca ya da toplumda iç içe algılanınca toplumun tüm duyargaları şimdi harekete geçti.

İki yıl önce küresel ekonomik krize karşın ülke yönetiliyor ve risk yok algısı yaygınken, şimdi toplum enflasyon veya işsizlik rakamlarındaki bir puan artış veya eksilişe kulak kabartmaya başladı. Toplumsal psikolojiye etkisi açısından bir yıl önce Güney Doğu’dan gelen ölüm haberiyle bugünkü arasında önemli bir fark var.

Toplumun ağrı eşiği düştü. Şimdi her haberin, olayın, gerilimin, riskin, ölümün karşılığı var artık. Tüm duyargalar, seziler, kaygılar, korkular harekete geçti.

Bu duygusal değişikliğin radikal tercih ve karar değişikliklerine dönüşeceğini söylemek henüz mümkün değil. Gündelik dilden söylersek, toplumun önemli bir kesimi arabasını emniyet şeridine aldı, dörtlüleri yaktı, bekliyor.

Yeniden ülkenin geleceğine dair bir güven ortamı oluşur mu, yoksa tercih, karar, kavşak değişikliği gelebilir mi? Bu soruya cevap verebilmek hele bugünkü siyasi aktörler ve siyaset zemini üzerinden öngörüde bulunabilmek zor.  Ama önümüzdeki üç yıl ve yapılacak üç seçim, ülkenin meselelerini siyasetin yönetip yönetemeyeceğini olan inancın ve güvenin de sınanması olacak.  

Not: NTV’de her Çarşamba saat 22:15’te Oğuz Haksever’le beraber Pandoranın Kutusunu aralayacağız ve memleket ahvalini sizlerle paylaşacağız. Bekleriz efendim.

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"