25 Ocak 2010

“Solcu, dik duruşlu ve adil, güvenilmez”

Taraf gazetesinde yayınlanan Balyoz darbe planını okuyoruz günlerdir...

Taraf gazetesinde yayınlanan Balyoz darbe planını okuyoruz günlerdir. Yayınlananların tartışılabilir bazı yönleri olsa bile, sevgili yayın yönetmenimiz Doğan Akın’ın yayınlananlar ile Balbay günlükleri bağlantısını analiz ettiği yazıyı da okumuş olmalısınız. Her şeyden önce, bu ülkede Taraf ve T24 gibi yayın organları ve cesur gazetecilerimiz olduğu için gururlanmalıyız.
Yayınlananların ve analizlerin ne tarafını tartışırsanız tartışın, işin özü bence şu, darbeciler bu kez fermuarlarını indirirlerken yakalandılar. 2003 Yılı versiyonunu tartışabilirsiniz, inkar da edebilirsiniz ama ben halen geçerli ve yürürlükte olduğundan kimsenin kuşku duymadığı, örneğin 22 Temmuz seçimleri sonrası 2007 versiyonunda ya da 2008 versiyonunda nasıl bir senaryo var merak ediyorum.
Benim ilgimi ayrıca çeken iki özel nokta var. Birincisi 2010 dünyasında hala senaryo bile olsa düşman, kriz ya da felaket tanımından irticacıların ve Kürtlerin anlaşılıyor olması. Eğer bizim kurmaylarımız, siyasi aktörlerimiz ve hatta bilim dünyamız gözünde gerçek düşmanlar buysa vay halimize. Küreselleşen dünyanın küreselleşen sorunları hakkında hala gaflet uykusundayız demek ki!  
Örneğin tüm bankacılık sistemini çökertecek bir bilgisayar saldırısı ya da tüm toplumun sağlığını riske edecek bir virüs salgını ya da kuraklık nedeniyle bir anda can derdiyle Konya ovasından göçe kalkışacak 2 milyon kişinin İzmir’e doğru harekete geçmesi gibi meseleler henüz bizimkilerin tahayyül dünyalarında yok. Beklenen İstanbul depremi de senaryonun tehlike tanımında yok.
Kendi içimizle, yarattığımız paranoyalarla o kadar meşgulüz ki dünya nereye gidiyor, gen bilimin yarattığı fırsatlar kadar riskler nelerdir, güvenlik denilen şey yalnızca sınır güvenliği değil enerji güvenliğidir de gibi yeni yaklaşımlar ile ilgilenmiyoruz bile.
Ama hala her türlü iletişimi kontrol edebilmeyi, her türlü medya mecrasını denetleyebilmeyi tahayyül edebiliyoruz. Yargı marifetiyle “you tube” yasağını sürdürebilen bir ülkenin tüm kurumları da birbirine benziyor, darbecilerinin tahayyül dünyaları da onlara.
İkinci olarak dikkatimi çeken nokta bazı kamu görevlileri hakkındaki fişlemelerdeki notlar oldu. O notlardan bazıları şöyleydi:
“Radikal solcu, her türlü desteği veriyor, irtibat var.”
“Alevi, rüşvetçi, CHP’li, güvenilir.”
“Para ve kadına zaafı var, kullanılabilir.”
“Solcu, dik duruşlu ve adil, güvenilmez.”
İşte bu not var ya beni mahvetti. Dik duruşlu ve adil, güvenilmez!
Murat Belge aynı günlerdeki bir yazısında diyordu ki “O yüce değerleri tartışmaya başladığınızda, falan yıl falan kışlada hazırlanan bir darbe planı ortamından çıkıp, dünyanın ve insanlığın ezeli bir sorunundan, berbat bir koşullanmadan söz etmeye başlıyoruz.”
İşte meselenin özü de bu. Bu yaklaşım yalnızca darbecilerin değil tüm siyasi yapılarının ve liderlerinin, iş ve şirket yöneticilerinin, bilhassa medya yöneticilerinin, kurumsallaşamamış tüm aile şirketleri patronlarının, hemen her yerde örneğini görebileceğimiz bir zihniyeti temsil ediyor.
Dik duruşlu ve adil iseniz her kes biliyor ki yarın onların istediği noktada istedikleri kararları vermeme riskiniz var. İster lider ister patron ister yönetici olsun, onların talebi itaatkarlık.
Muhakeme yürütmeden beklenen kararları almanız. Ama siz ilkeli ve adil iseniz, onların yararına olan şeyi körü körüne yapmayabilirsiniz. Hiç kimse de bu riski göze almaz.
Biraz kişisel olacak ama ben 25 yıldır KOBİ ölçeğindeki farklı şirketlerde Genel Müdürlük yaptım. Bunlar arasında değişik patronlar da vardı saygın sivil toplum örgütleri de. Son beş yıldır da KONDA vesilesiyle çeşitli toplumsal ve siyasal araştırmaların ve bunların etrafındaki haklı haksız siyasi tartışmaların içinde bulundum.
Kurumsallaşamamış aile şirketinde de, saygınlığı yerlere düşmüş medya yöneticilerinde de, gözlemlediğim siyasi aktörlerde de temel sorunlardan birisi budur. Herkes hayatı kendisine göre eğip bükmek ister ama sizin o eğip bükmelere alet edilemeyeceğinizi de çok çabuk anlarlar ve kendilerince size münasip cezalandırmayı yaptıklarını varsayarlar. Bazen bu ülkede onurlu ve adil yaşamak bu kadar ağır mı gerçekten dersiniz kendinize.
Ama asıl olan aynaya baktığınızda kendinize olan saygınızı ve barışıklığınızı yitirmemektir.
Zaten doğru yolda olduğunuzun kanıtı da bu fişlemedeki notun ima ettikleridir.
“Solcu, dik duruşlu ve adil, güvenilmez.”

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"