20 Ekim 2011

Şalit, PKK, Kürt meselesi

İsrail ile Filistin arasındaki antlaşmayla esir olan İsrailli asker Şalit ve ona karşılık...


İsrail ile Filistin arasındaki antlaşmayla esir olan İsrailli asker Şalit ve ona karşılık binden fazla Filistinli tutuklu serbest bırakılıyor. İlk gün Şalit ve 477 Filistinli tutuklu bırakıldı. Biz de tüm dünya ile birlikte ekranlarda takası, İsraillilerin ve Filistinlilerin sevincini izledik.
Ekranlarda her iki halkın sevincini izlerken dikkatimi çeken iki nokta oldu. Birincisi, iki taraf da çok mutlu ve sevinçliydi. Hem de çok. Demek ki, herhangi bir büyük barışın, herhangi bir küçük adımında da olsa her iki tarafın da “kendini kazançlı ve mutlu hissetmesi ya da kendini kandırılan, kaybeden, onuru kırılan, burnu sürtülen hissetmemesi gerekiyor ki, o adım amacına ulaşsın.
İkincisi ise Filistin’in ve Filistin’in özgürlüğü için savaşan Filistin Kurtuluş Örgütünün ve Hamas’ın, Filistin siyasi liderlerinin çıkarmaları gereken dersti. Demek ki haklı bir davanın savaşçısı olsanız da, halkınızın siyasi desteğini almış olsanız da altmış yıldır siyasi amaçlarınız uğruna terörü ve silahı bir politika aracı olarak kullanmaya devam ederseniz, giderek davanızın haklılığı kayboluyor. Dünyadaki siyasi desteğiniz azalıyor. Filistinli liderler siyaseten Müslüman ülkelerce bile resmen tanınmayan devletleri için halklarının çekmekte oldukları yoksulluk ve mağduriyetleri için İsrail’i, ABD’yi, Siyonist lobicileri suçlamaya devam edebilirler elbette. Ama bir kez de düşünmeliler neyi eksik ve yanlış yapıyorlar.  
Halbuki dünyadaki insan hakları ve demokrasi talebi bir siyasi talep olmaktan çıkalı, var olma hakkı olarak düşünülmeye başlanalı, o nedenle de açıktan karşı çıkılamayan talepler olduğu anlaşılalı çok oldu. Bu nedenle de hem hiç kimse bu hakka doğrudan ve açıktan karşı çıkamıyor hem her devletin demokratikleşmesi dünyanın derdi oluyor artık hem de bu uğurda araç olarak terörü ve şiddeti kullanmak artık meşru görülmüyor.
Bu değişimi PKK anlamamakta, kendi gerçekliğini, politikalarını bu değişime uygun düzeltme yapmamakta direniyor.  PKK olan biteni ABD’nin hedefleri, Irak’tan çıkarken yapmaya çalıştığı düzenlemeler, Ak Parti hükümetini ABD maşası olarak görmekte devam da edebilir ayrıca. Ama Kürt meselesinin ürettiği var olma gerçekliği ile kullandığı politik araçların haklı ve meşru olup olmadığından ayırt edemez ise Kürt meselesinin çözümünde siyasi liderlik yapma değil, çözümün önünde engel olma rolüne kayabilir. 
Dünkü saldırı, saldırının biçimi ve yeri, tarihi, şehit ve kayıp sayılarıyla Kürt meselesinde bir zihni kırılmaya yol açacak. Yalnızca devlette veya hükümette değil 60 milyon Türkün, 13 milyon Kürtün gözünde de bir zihni kırılmaya yol açacak. Ve Kürt meselesinde gerçek çözümün bugün, dünden çok daha ırak olduğunu yakın zamanda göreceğiz.  
PKK taktik olarak müzakere masasına güçlü oturmak için, yok edilemeyeceğini göstermek için, hangi taktik gerekçeyle yapmış olursa olsun bu eylem ile müzakere masasındaki muhatabı hükümeti değil, tüm bir toplumu etkilediğini görecek. Ve asıl önemlisi de kendi var oluşuna veya davasına güç devşirmeye değil, ülkedeki şovenlerin, ırkçıların, vesayetçilerin, darbecilerin var oluşuna güç ve moral taşıdığını hiçbir zaman anlayamayacak. 
Artık ne dünyanın her hangi bir yerinde ne de Türkiye’de halklar ve haklar adına öldürmenin, ölüm üzerinden güç ve meşruiyet üretmenin mümkün olmadığını da anlayamayacak.  Siyaseten ve ahlaken yalnızlaşacağını da...
Yine de duygularımıza, acılarımıza, öfkelerimize esir olmadan, kaderini bu ülkede arayan, her bir Kürt yurttaşın da hepimizin geleceği de yeni bir barış dili üretebilmemizde. 
O nedenle de PKK ve terör uzmanlarına, ölmeyi ve öldürmeyi bu denli kolay dillendirebilenlere değil, başka bir dünyayı, barışı, huzuru yüreğinden hisseden annelere bırakmalıyız ekranları, tartışmaları, müzakere masalarını. 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"