24 Mart 2011

MHP ve milliyetçilik

Ülkenin ve kendi tabanındaki sosyolojik değişimlerin yanı sıra MHP’nin temel handikabı bu...


Ülkenin ve kendi tabanındaki sosyolojik değişimlerin yanı sıra MHP’nin temel handikabı bu değişimlere uygun paralellikte kendi programını ve siyaset tarzını değiştirememesi olarak görünüyor. MHP milliyetçiliğin partisi olduğunu iddia etmekle beraber, milliyetçilik anlayışını bu güne uyarlayamıyor. 
Hele Kürt meselesi vesilesiyle 20. yüzyıl sanayi toplumu, ulus devlet ve bunların siyasi ideolojisi olan milliyetçilik ideolojisini yeniden yorumlamak fırsatını MHP kullanamadı. Üstelik emareler MHP’nin bu yorum değişikliği ihtiyacını hissetmiyor, bilerek ve isteyerek bu yenilenmeyi reddediyor oluşu yönünde. Fikri yenilenme, milliyetçiliği yeniden 21. yüzyıla uygun olarak yorumlama fırsatı olarak görülmesi gereken Kürt meselesi, aksine MHP’nin dünün ulus devletine, tek tipli, kimliksiz toplum anlayışına daha da sıkı sarılmasına neden olmuş gibi görünüyor. 
Cumhuriyet projesi ve fikriyatı ümmetten toplum, tebaadan vatandaşlığa geçişin, uluslaşmanın ve ulus devlet olmanın projesi ve aşamasıydı. Milliyetçilik de bu dönemim ideolojisi. Yalnızca Türkiye’de değil dünyada da sanayi toplumun ve ulus devletler döneminin ideolojisiydi milliyetçilik. Bizde de dünyada da Uluslaşma (yeni bir üst kimlik olarak ulus yaratma) projesi olarak milliyetçilik, farklı etnik ve dini kimlikleri o yeni ulusun inşasının temel parçalarından saymadı. Aksine o farklı kimlikleri yok sayarak, toplumları tek tipli, monolitik toplumlar olarak kurguladı. Yurttaşlık devlete karşı ödevleri üzerinden tanımlandı. 
Fakat dünya değişti, ikinci dünya savaşı ve milliyetçiliğin dar yorumlarının melanetleri sonrası dünyada önemli zihni kırılmalar oldu.  Soğuk savaş yılları milliyetçiliğin körüklendiği yıllar olarak görülse de bir yandan da sanayi toplumunun temel kuralları ve düşünce sistematiği değişmeye başladı. Türkiye bu zihni değişimi batıdan yirmi yıl daha geç de olsa yaşamaya başladı. Son otuz yıldır da Kürt meselesi gibi bir mesele yanı sıra dünyaya entegrasyon, Avrupa Birliğine üye olma, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve benzeri yüzlerce uluslara arası örgüte devredilen ulus devletin rolleri ve hayatın dayattığı daralmakta olan, rolleri değişmekte olan bir ulus devlet var karşımızda.

MHP ve milliyetçiler için kritik sorular da tam bu noktada başlıyor

Milliyetçi ideoloji bu değişen dünya, hayat ve birey karşısında hala tek kimlikliliği mi savunacak yoksa farklılığı mı?  MHP Kürtleri tanıyacak, hak ve vicdan politikalarına dönecek mi, yoksa merkeziyetçiliği, tek tip mecburi yurttaşlığı mı gönüllü yurttaşlığı mı benimseyecek? Ulus devleti değişen rollerine yeni bir açılım getirecek mi, yoksa merkeziyetçi, katı ve militarist devleti mi? 
MHP devletin demokratikleşmesini, tek tipli olduğu varsayılan toplumun demokratik topluma dönüşmesinin projelerini mi geliştirecek, yoksa tümden bunları reddetmeye devam mı edecek? MHP’ye göre devletin ve toplumun bekası atanmış bürokratların mı seçilmiş siyasilerin mi görevi? Eğer MHP ikincisinden yani seçilmişlerden yana ise var olan, kurulu güç ilişkilerinin değişimi, yenilenmesi için projesi ne olacak? Örneğin devletin yapılanması ve yerinden demokratik katılımcı yönetim düzenine geçiş için MHP ne düşünüyor? Ya örgütlü toplum ve sivil toplum örgütleri için? Evrensel insan hakları, bireysel hak ve özgürlüklerin tümüyle hayatımızın bir parçası olması için MHP’nin nasıl bir projesi var? 

Gündelik siyasi kutuplaşmanın tuzağındaki MHP

MHP bunlar ve benzeri birçok soru için milliyetçilik ideolojisini sorgulamalı, güncel yorumlarını üretmeli ve yeni hayatın yeni milliyetçiliğini savunmalıydı. Bunun yerine MHP, Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı ekseninde gelişmiş siyasi kutuplaşmanın bir tarafında etkin rol oynadı. Özelikle de Kürt sorunu ve hele son iki yılın demokratik açılım tartışmalarında geleneksel milliyetçilik anlayışının ürünü tutum ve siyaset tarzına sarıldı. 
Bu tuzak, giderek MHP’yi Ak Parti karşısında anti siyaset bir pozisyona sürükledi. Siyasal kutuplaşma içinden bakarak hemen her konuda son iki yıldır hiç bir meselede müzakere etmeyen, karşısındakiyle anlama, ilişki, ikna ve uzlaşma yolları aramayan bir siyasi pozisyon. 
En sonunda da anayasa değişikliği referandumunda zirveye çıkan, yalnızca o değişiklik paketinin içeriğine değil de tümden demokratikleşme taleplerine karşı çıkan bir siyaset dili ve tarzı öne çıktı. Özelikle ekranlardaki birkaç sözcü ile sınırlı MHP temsiliyeti, o temsilcilerin öfkeden beslenen kavgacı tartışma dili ile de sanki MHP hem Kürt meselesinde hem de diğer tüm demokratik taleplerde karşı bir pozisyondaymış algısı pekişti.
Bu durum da bekleneceği gibi önce kadrolarda sonra da seçmen tabanında başka arayışları tetikledi. En azından ülke meselelerine MHP yönetimi gibi milliyetçiliğin eski ve dar yorumuyla bakmayanlar MHP’den gidiyor.
MHP yönetimi kızsa da kızmasa da, kabul etse de etmese de bugün baraj sorunu vardır. Futbol deyimiyle top direktedir. Direğe vuran top içeri mi düşecek, dışarı mı, (yine futbol deyişiyle söyleyelim, her iki ihtimal de yüzde elli ellidir) üç ay sonra göreceğiz. Fakat MHP’nin ve milliyetçilerin ülkenin gelecek siyasetinde etkin rol üstlenip, üstlenmeyecekleri örneğin yeni anayasa meselesindeki yeni bir “biz” tahayyülü geliştirilmesindeki tutumları baraj sorunundan öte bir meseledir. Ve bu sorunun çözümü rakiplerinin ne yaptıklarından çok MHP yönetiminin tercihlerinden çıkacaktır.  
'MHP seçmeni kimlerden oluşuyor?' adlı yazı için tıklayın...
'MHP tabanının belirgin özellikleri nelerdir?' adlı yazı için tıklayın...
'MHP seçmen tabanındaki dinamikler' adlı yazı için tıklayın...

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye, küresel karmaşanın ve içsel tıkanmanın tam ortasında duruyor

Edip Cansever’in dediği gibi “Dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket.” Günün sonunda toplanmayan tezgâhlar, yerlere saçılmış meyveler, birbirine karışan sesler… Herkes bir şeyler satmaya, bir şeyler anlatmaya çalışıyor; ama ne duyan var ne dinleyen. Ne hangi tezgâh nerede belli, ne de neyin kıymeti. Oysa pazar yerleri düzenliyse bereketlidir; karmakarışık olduğunda geriye sadece yorgunluk kalır

Türkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi

Eski düzenin yıkıldığı, yenisinin ise henüz kurulamadığı bu geçiş çağında dünya, yalnızca krizler değil anlam kaybı da yaşıyor. Gelecek tahayyülü yok; hikâyeler sustu, liderlik boşluğu büyüyor. Ekonomik, siyasal ve kültürel düzlemlerde yeni bir küresel paylaşım savaşı yaşanıyor. Türkiye bu üç çatışmanın da merkezinde, çeperinde ve etkisinde

MHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı?

Bahçeli’nin yeni anayasa çağrısı, yalnızca metin değişikliği değil; seçim sistemi, parti yasası ve meclis iç tüzüğünü de kapsayan köklü bir rejim düzenlemesi niteliğinde. Muhalefet, özellikle CHP, sadece karşı durmak yerine kendi anayasa vizyonunu ve kurucu siyaset anlayışını ortaya koymalı. Zira mesele artık “Kim iktidar olacak” değil, “Nasıl bir Türkiye kurulacak” sorusudur

"
"