12 Temmuz 2010

Kürtler ne istemiyor?

Beklenen, bunca yaşadıklarından sonra muhtemelen Kürtler’in daha umutsuz olmalarıydı. Fakat bulgular tersini göstermektedir.

Kürt meselemiz üzerine sıkça dile getirilen şeylerden birisi, “Kürtler ne istiyor?” sorusu. Genellikle de peşinden ekleniyor: ”bunca yıldır, somut olarak ne istediklerini söyleyen yok” ya da “ben duymadım” türü cevaplar.
Geçen yazıda rakamlarla göstermiştim ki, Kürtler’in var olan aktörler içinde siyasi temsilcileri vardır. Önemli olan bu aktörlerin siyaset zemininde konuşma, müzakere, ikna ve uzlaşma süreçlerini çalıştırmalarıdır. Ya da Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün ana nedenlerinden bir tanesi bu doğal siyaset süreçlerinin çalıştırılmıyor oluşudur.
Kürtler'in ve siyasi taleplerinin temsilinde tüm engellemelere, bunca kapatılan partilerine, tutuklanarak engel olunmaya çalışılan “ovada siyaset yapma denemelerine” rağmen, Kürtler oylarıyla ve kitlesel destekleriyle var olan aktörler içinden birilerine her zaman kendilerini temsil rolü vermişlerdir.
Burada “var olan aktörler içinde” kavramını bilerek kullanıyorum. Çünkü sonuç olarak seçmen kimliğiyle bireyler, önlerindeki seçenekler içinden yani var olan aktörler arasından birisine oy vermek durumundadırlar. Fakat çoğu zaman seçmen kimliğiyle bireyin oy verdiği parti, birçok açıdan tam olarak onun benimsediği, kendini ait hissettiği bir parti olmayabilir. Bu Kürtler için de geçerlidir.

Türkiye’nin en büyük ve en acil sorunlarını hangi parti çözebilir?

Aşağıdaki tabloda, “Türkiye’nin en acil, en önemli sorunlarını hangi parti çözer?” sorusuna verilen cevapların Türklere ve Kürtler’e göre ayrımıyla, BDP’ye oy vereceğini söyleyen, yani Kürtler’in bir bölümünün cevaplarının ayrıştırılmış analizleri var. Bu tablodaki rakamlar haziran ayı bulgularıdır.

“Bir parti adı veriyor” demek, seçmenler bu soruya herhangi bir partinin adıyla cevap veriyorlar. Bu partilerin oranları elbette farklı, fakat burada analizimizin amacı hangi partinin çok söylendiğini vurgulamak olmadığı için gruplanmıştır. Tabloda görüldüğü gibi Türklerin yüzde 53’ü, Kürtlerin yüzde 59’u, BDP seçmenlerinin yüzde 51’i var olan partilerle çözümü mümkün görmektedir.
Türkiye ortalamasında da partilerden umudu olanlar yüzde 54’dür. Burada görünen genel olarak Kürtlerin ülke ortalamasından daha yüksek oranda var olan partilerden umutlu oldukları, BDP’li Kürtlerin ise ülke ortalamasından biraz daha az ama radikal bir oran farkı olmaksızın, umutsuz olduklarıdır.
“Yeni parti lazım” cevabı, var olan partilerden memnun olmadığı ya da sorunlar karşısında yetersiz kaldıklarını düşündüğünü ama yine de yeni bir siyasi aktörle sorunların çözüleceği umudunun taşındığını göstermektedir. Bu cevabı verenler ülke ortalamasında yüzde 17 iken, Kürtlerde yüzde 16, BDP’lilerde yüzde 23’tür. Yani BDP’li Kürtler daha yüksek oranda yeni bir parti ihtiyacının altını çizmektedirler. Bunu kendi partilerine bir nebze eleştiri olarak da okumak, ya da sorunlarının çözümü için tüm ülkeyi kucaklayan bir parti umudu olarak da okumak mümkündür.

Bu sorunlar hep sürer, gider

Cevaplar arasındaki bu sorunlar sürer, gider cevap seçeneği, bir ölçüde umutsuzluğu belki bir ölçüde de kanıksamışlığı ifade ediyor olabilir. Bu cevabı verenler ülke ortalamasında yüzde 29 iken, Türklerin yüzde 30’u, Kürtlerin yüzde 25’i ve BDP’lilerin yüzde 25’i bu cevabı vermektedir. Yani ülkenin dörtte birinden fazlası, Kürtlerin dörtte biri sorunların çözümü yolunda umutsuzdur.
Bu tablonun ima ettiği önemli nokta, toplumun yarıya yakını (yüzde 46’sı) var olan partilerden ve sorunların çözümünden yani kısaca siyasetten umutsuz iken, bu oran Kürtlerde yüzde 41, BDP’lerde yüzde 48’dir. Kısaca Kürtler toplumun genelinden daha yüksek oranda hala siyasetten çözüm beklemektedir.
Beklenen, bunca yaşadıklarından sonra muhtemelen Kürtlerin daha umutsuz olmalarıydı. Fakat bulgular tersini göstermektedir.
Görüldüğü gibi toptan Kürtler ayrılmak mı istiyor, savaşmak mı istiyor gibi anlamsız sorular geçersizdir. Çünkü hala Kürt yurttaşlarımız hem toplum ortalamasından daha yüksek oranda, umutsuzluğa kapılmadan, siyasetten çözüm beklemektedirler.
Siyasetçilerin ve bu konuda konuşan, yazıp çizenlerin ve hatta Kürtler için veya vatan için savaşanların biraz da sade vatandaşın ne düşündüğünü anlamaya çalışmalarında ve rakamların ima ettiklerini dikkate almalarında yarar olduğu görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"