KONDA tarafından Temmuz 2010 ayında gerçekleştirilen “Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler” araştırmasının yorum raporunda yer alan “tarihsel perspektifi” Murat Somer’in kaleminden okumuştunuz. Bu bölüm “Kürt meselesini yeniden düşünmek” başlıklı yarına dair öneriyi kapsamaktadır.
Kürt meselesinde hangi partinin tabanı çözüme daha yakın (Dizinin birinci bölümü)
Kürtlere farklı haklar eşitlik ilkesini bozmaz (Dizinin ikinci bölümü)
Kürt sorunu basit özerklik anlaşmasıyla çözülemez! (Dizinin üçüncü bölümü)
1. Kürt Meselesine Bakış
Kürt Meselesi’ni, geldiği noktada tek bir kelimeyle, boyutla, unsurla tanımlayabilmek olanaksız görünmektedir. Sorun çok boyutlu, çok aktörlü, çok unsurludur.
Gündelik siyasi çekişmelerle, yaşanmakta olan siyasal kutuplaşma içinde ve bildik kavram ve modellerle Kürt Meselesi’ni tanımlamak ve çözüm aramak bizce olanaksızdır. İhtiyacımız olan şey yalnızca siyasi çekişmelerin dışından bakabilmek değil, bundan daha derin, daha farklı bir yaklaşım üretebilmektir. Bunun için de meseleyi kavrama, tanımlama ve çözme konusunda yeni yöntem ve modellere ihtiyacımız vardır. Sorunun tarihsel ve sosyolojik boyutunda belki de söylenmemiş ve yazılmamış söz kalmamış gibidir. Fakat öte yandan hâlâ sorunun ne adı ne de nedenleri üzerinde siyasi bir mutabakatın olduğu görülmektedir.
Tarihsel perspektif de, zamanın ruhu da, bu meselenin durup dururken önümüze çıkmadığını gösterirken, reel sosyoekonomik göstergeler de meselenin yurttaşlar arasındaki eşitsizliğin ve adaletsizliğin ne kadar ağır olduğunu göstermektedir.
En azından son 30 yıl ve hatta yalnızca son bir yıldaki açılım sürecinde konuşulanlar bile, Kürt Meselesi’ni çözebilmek için yeni bir kavrama ve anlama modeline ve bu yeni modelin ana unsurlarının tanımlanmasına dünden daha çok ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Burada yapılmaya çalışılan, bu yeni model ve çözüm süreci üzerine düşünce egzersizleridir. Bu egzersizlere başlarken temel bazı tercihlerimiz olduğunun altını çizmemiz gerekir:
a)Kürt Meselesi terör sorununa rehin edilmeden ele alınmalı, düşünülmeli ve konuşulmalıdır. Terör ve şiddet bir vakıadır, fakat Kürt Meselesi’nin ne tek nedeni, ne de tek sonucudur.
b)Kürt Meselesi bizim, ülkemizin sorunudur; çözümü de yine bizim irademiz ve kararımızla olacaktır.
c)Kürt Meselesi aynı zamanda bu ülkede ortak geleceğe inanan insanların sorunudur ve bu insanların ortak yaşam iradelerini geliştirmeleri, güçlendirmeleri için çözülmesi elzem olan bir sorundur. Bu nedenle bu dizideki analizler ve öneriler, ortak geleceğe dair ve ait olmayan unsurları, boyutları, olasılıkları kapsamamaktadır.
2. Kürt Meselesine Dair Saptamalar
Bu yazı dizisinde özetlemeye çalıştığımız tüm bulgular Kürtlerin Türklere kıyasla müthiş bir yoksulluk, yoksunluk ve mağduriyet hali içinde olduklarını göstermektedir. Devletin bölgeye ait resmi verilerinin analiz edildiğinde de ortaya çıkan adaletsizlik ve geri kalmışlıkla birlikte bu bulgular okunduğunda önemli noktaları not etmek gerekmektedir.
a)Kuzey Doğu, Orta Doğu ve Güney Doğu bölgeleri, sosyo-ekonomik açıdan ülkenin geri kalan bölgelerine kıyasla müthiş bir geri kalmışlık içindedirler.
b)Bu durum yalnızca bölgeyle sınırlı değil, tüm ülkeye yayılmış olan Kürtlerle de ilgilidir ve Kürt yurttaşlar derin bir yoksulluk, yoksunluk ve mağduriyet içindedir.
c)Bu nedenle sorun hem bölgenin kalkınma ve toplumsal dönüşüm sorunudur, hem Kürtlerin kültürel kimlik sorunudur, hem de Kürtlerin yoksulluk, yoksunluk ve mağduriyeti sorunudur.
d)Bu yoksulluk, yoksunluk ve mağduriyet tüm diğer siyasi ve kültürel sorunların da dışında, kendi başına Kürt yurttaşlar için bir sosyal dışlanma sorunu üretmekte ve toplumsal huzur ve barışın geleceğini de tehdit etmektedir.
Türkler, mağduriyetin gerçek boyutunun farkında değil
Bu saptamalar, bir yaklaşım ve politika önerisi gereğini ortaya çıkarmaktadır:
Türkler, Kürt yurttaşların eğitim, istihdam, sosyal güvenlik şemsiyesinden yararlanma, gelir, çatışmacı ortamdan zarar görme, yerini yurdunu terk etme gibi hususlar bakımından içinde bulundukları mağduriyetin, dezavantajlı konumlarının gerçek boyutunun hiç de farkında değillerdir. Türklerin ve ülkenin geri kalanının Kürt Meselesi etrafındaki düşünce, algı ve beklentilerinin oluşmasındaki en önemli faktör olan terör meselesi dışında bir gerçeklik ve mağduriyet durumu olduğunu genel kamuoyu ve Türkler bir kez daha hatırlamalıdır.
Özellikle medyaya bu konuda önemli görevler düşmektedir. Medya, bölge ile ilgisini yalnızca terör, davalar ve töreler üzerinden yürütmek yerine, Kürtlerin yoksulluk ve yoksunluklarına da çevirmelidir.
Bunun yanı sıra Kürtler ve Kürt siyasetçiler de Türklerdeki terör ve şehitler hususundaki hassasiyeti anlamalıdırlar.
Daha da sorunlu olan şey ise Kürt meselesi siyasi aktör olarak yalnızca Ak Parti-BDP-PKK üçgenine terk edilmiş görünmektedir. Diğer partilerin özellikle ana muhalefet olarak CHP’nin dört aydır yazılmakta olduğu söylenen Kürt raporu hazırlığı dışında yeni politikaları yokmuş gibi görünmektedir.
3. Kürt Meselesi’nin Tanımı
a)Kürt Meselesi, ülkemizin insan hakları ve demokratikleşme sorununun bir parçasıdır, bir bölge veya bir kimlikle sınırlı değil, bütün toplumla ilgilidir. Tek tip yurttaşlıktan ve tek tip toplumdan, farklılıklarıyla bir arada ve etkileşim içinde olan demokratik toplum olmaya dönüşümün sancılarını içinde barındırmaktadır. Aynı zamanda devletin ve siyasetin demokratikleşmesi, devlet-birey dengesinin bireyi öne alan zihniyete dönüşümünün sancılarını ve filizlerini içinde barındırmaktadır. Bu nedenle de yeni bir toplumsal mutabakatın motoru olma potansiyeli taşımaktadır.
b)Kürt Meselesi ülkemizin yönetim sorununun bir parçasıdır, bir bölgeyle veya bir kimlikle sınırlı değil, bütün toplumla ilgilidir. Yönetim düzenimiz mahalleden başlayarak ilçe, il, bölge tanımları yenilenerek, halkın yalnızca kendisini ilgilendiren kararları başkalarınca onaylanmadan, denetlenmeden alabildiği, kendi her bir yönetim biriminde kendi meclisleri ve seçtikleriyle yoluyla yönetime katılabildiği bir şekle dönüştürülmelidir. Ancak böylesi bir yerinden demokratik yönetimler yoluyla devlet yeniden yapılandırılabilir, merkeziyetçi düzen âdemi merkeziyetçi düzene dönüştürülebilir, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye ulaşılabilir. Yaşanan Kürt meselesinin bir boyutu da, bu tıkanmış yönetim düzeninin sancılarının ve zorluklarının hem nedeni hem de sonucu olarak var olmaktadır.
c)Kürt Meselesi aynı zamanda ekonomik kalkınma ve toplumsal modernleşme açısından bölgenin geri kalmışlık sorunudur. Üstelik sorunun bu boyutu hakkında tüm toplumda ve siyasi aktörlerde tam bir mutabakat vardır. Üç doğu bölgemizin ekonomik sorunları, ülkemizin diğer bölgelerinin ve tümünün sorunları gibi günübirlik değil, kısa ve uzun vadeli etkin bölge kalkınma planları kapsamında ele alınarak çözülebilir. Ekonomik kalkınma ve toplumsal dönüşüm ihtiyacı, aynı zamanda bölge insanının, sivil toplum örgütlerinin, yerel yönetimlerin, merkezi yönetimin ve ekonomik tüm aktörlerin katılımı ve rolü olmadan kısa vadeli paketler ve teşviklerle karşılanabilme dinamiklerinden ve potansiyelinden yoksundur.
d)Kürt meselesi Kürtlerin kimlik talepleri meselesidir. Kürtlerin kendi kimliklerini, kültürlerini yaşayabilme, geliştirebilme, dillerini öğrenme ve dillerinde eğitim alma meselesidir. Bugün yaşadığımız dünyada kimlik taleplerini dikkate almadan ne siyasetin öznesi olarak seçmeni, ne medyanın muhatabı olarak okuru, ne ekonominin öznesi olarak tüketiciyi tümüyle anlamamız ya da çözümlememiz mümkündür. Yeni birçok sorun ancak kültürel olan tanımlar üzerinden anlaşılabilmektedir. Kimlik taleplerini insan hakları anlayışıyla birleştirince artık devletin insanlara tek tip kimlik tanımlaması ve dayatması değil insanların kendi seçtikleri farklı kimlikleri yaşayabilmeleri, toplumun demokratik ve çoğulcu olabilmesi önemlidir. Yaşadığımız değişim ve dönüşüm gösteriyor ki, kültürel kimlik talepleri ve bu kimlikler üzerinden türemiş diğer siyasal ve kültürel talepler göz ardı edilerek yok sayılamaz. Ya da anlamaya çalışmadan, cevap üretmeden, kategorik olarak reddedilerek, yasalarla veya çevre baskılarıyla bastırılarak, yasaklanarak ortadan kaldırılamaz.
e)Kürt Meselesi elbette aynı zamanda dış politika, güvenlik, asayiş ve terör boyutları da olan bir sorundur, fakat bu boyutlar bu dizinin dışında tutulmuştur.
f)Kürt Meselesi tarihsel gelişiminden ya da son otuz yıldaki sürecin başlangıç noktasındaki karakter ve dinamiklerinden başka bir noktaya gelmiş, derinleşmiş, boyutları ve aktörleri çoğalmıştır. Bugün konuştuğumuz Kürt Meselesi, 30 ya da 60 yıl önceki Kürt Meselesi’nden farklıdır. Bu nedenle çözümü de farklı olacaktır. Yine bu nedenle de iki yıl sonra hâlâ çözememişsek, başka bir Kürt Meselesi konuşuyor olacağımız açıktır
g)Bu kadar farklı boyutlarıyla, karmaşık bir hal almış Kürt Meselesinin her bir boyutu için çözümler, aynı anda, birbirinin ön koşulu veya gereği sayılmaksızın bütüncül bir strateji içinde ele alınmalıdır.
h)Kürt Meselesi’nin çözümünde, çözümün kendisi kadar üzerinde toplumsal uzlaşma yaratılması gerekliliği de açıktır. Bu nedenle çözüm sürecinin yönetilmesi de en az sorunun kendisi kadar önemlidir.
i)Bu karmaşık karakteriyle ve toplumsal mutabakat için süreç gerektiren yönüyle de meselenin çözümü tek bir aktörün, tek bir anahtar eylemine bağlı değildir. Bu nedenle de mesele diğer sorunlarımızdan ayıran açılım paketleriyle değil, ülkemizin temel sorunlarının tümünü kapsayan, bütüncül bir “değişim” hamlesiyle çözülebilir. Bu değişim hamlesinin geçerli ve başarılı olabilmesi ise toplumda var olan tüm farklı siyasal taleplerin, bütün siyasal eğilimlerin siyasal hayata, bu çözüm ve değişim sürecine katılmalarının sağlanmasına bağlıdır.
j)Kürt Meselesi’nin çözümsüzlük içinde sürdürülmesi açısından iki önemli psikolojik sonuç doğurmaktadır. Birincisi, sorunun doğrudan muhatabı olmadığını düşünen toplumsal kesimlerde ve aydınlar başta olmak üzere herkeste bıkkınlık hali doğurmuş olmasıdır. Bıkkınlık halinin en önemli sonucu, çözüme giden süreçte tüm kesimlerin, aklın, yeni enerjilerin çözüme yapabilecekleri katkının en aza iniyor olmasıdır. Yine meseleye doğrudan taraf olmadığını sanan kesimler giderek sertleşmekte, sürmekte olan şiddet ve kutuplaşma da bu sertleşmeyi beslemektedir. Bir yandan en uç seçeneklerin bile konuşulur olması, tartışma ortamı açısından yararlı gibi görünürken, öte yandan da daha radikal çözümsüzlük anlamına da gelebilecek seçenekler kendilerine fikrî zemin bulabilmektedir.
Toplumsal psikolojideki diğer önemli sonuç ise Kürt yurttaşların psikolojisidir. Tüm bu tartışmalar arasında Kürtler kendi gerçeklikleri, sorunları ve sosyal dışlanmışlıklarıyla yaşamaya devam etmektedirler. Sorunun bu kadar yıldır aynen sürüyor oluşu, giderek bu sorunun hep var olacağı ve çözülemeyeceği duygusunu ve beklentisini körüklemektedir. Bu duygu hali içinde, meselenin çözümsüzlük içinde devamı ve varlığı beklentisi gelecek beklentileri içinde de bir ana unsur olmaktadır. Bu ruh hali ve beklenti de ülke ve kişisel geleceğimize dair tüm tasavvurlarımızı ve iddialarımızı biçimlemektedir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız boyutları, dinamikleri nedeniyle, Kürt Meselesi’nin nedenleri ve çözümü eski kavrayış modelleri, paradigmaları, kavramlarıyla ele alınarak anlaşılamaz. Hâlbuki dünya değişmiş, Türkiye değişmiş, gündelik hayat değişmiş ve tüm bunların ve kendi iç dinamiklerinin etkisiyle Kürt Meselesi de değişmiştir.
Bugünkü Türkiye ve Kürt siyaseti içinde sivil toplumu, sivil inisiyatif ve girişimleri, yeni sınıfsal ve ekonomik aktörleri dikkate almadan, yalnızca partilere ve liderlerine dayalı bir siyaset anlayışıyla hareket ederek başarmak olanaksızdır. Üstelik toplum bu kadar siyasallaşmış, siyasal kutuplaşmadan üreyen gerilimli siyaset tarzı bu kadar yaygınlaşmışken, Kürt Meselesi’ne dair alınan siyasi pozisyonların yalnızca bu meseleye dair olduğunu sanmak da bir başka hatadır.
YARIN: Birlikte yaşama modelleri neler?