06 Eylül 2009

Fark etmeden Bostwanalaşmak

Ölçülebilen ve kıyas olanağı sağlayan hemen her veri ve tablo gösteriyor ki, Doğu ve Güney Doğu ülkenin en geri kalmış bölgeleridir.

 Ölçülebilen ve kıyas olanağı sağlayan hemen her veri ve tablo gösteriyor ki, Doğu ve Güney Doğu ülkenin en geri kalmış bölgeleridir. Üstelik tarihsel bir olgu olan bu gerçeklik, en azından 20 yıldır mesele üzerine gök kubbe altında konuşulmamış, tartışılmamış ve vaat edilmemiş hiçbir şey kalmamış olmakla beraber, hala da iyiye değil kötüye doğru gitmektedir.

Örneğin, sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında* 1996 yılında 76 il içinde 74. sırada olan Ağrı 2003 yılında 81 il arasında 80. sıradadır. Diyarbakır aynı yıllarda 57. ve 63. sıralarda, Hakkari 70. ve 77. sıralarda, Siirt 68. ve 73. sıralarda, Van 67. ve 75. sıralardadır. Göreceli olarak söz konusu iller ve tüm bölgede durum yalnızca sıralama olarak değil mutlak olarak daha da kötüleşmiştir. Toplam ülke nüfusunun etnik köken ayrımı yapmaksızın % 15’inin bulunduğu bu coğrafyanın geri kalmışlığı adeta değiştirilemez kader olarak kabul edilmektedir.

Nitekim aşağıdaki grafikte görüleceği gibi 1999-2004 yılları arası kişi başına ortalama kamu yatırımlarına bakıldığında devletin ve hükümetlerin bu kaderi değiştirmek için özel bir çaba içinde olmadıkları görülmektedir. Hem de bu tartışmanın o yıllarda bile bugünkü kadar yoğun sürdüğü ve gerçekler bilindiği halde.



Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişmişlik Endeksinin hesaplama yöntemiyle bölge illeri için aynı endeks hesaplandığında, Şırnak ile Bostwana’nın, Ardahan ile Ekvator Ginesi’nin aynı değerde olduğu görülmektedir. Doğu ve Güneydoğu’daki 21 ilimizin ortalaması üzerinden bir endeks değeri hesaplaması yapıldığında bölge ile Fas eşit değerdedir.

Şimdi bu yazıyı okurken sorunun yalnızca bölge ile sınırlı olduğunu sanabilirsiniz. Fakat Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişmişlik Endeksine göre Türkiye 177 ülke arasında 93. sıradaki Sri Lanka’nın arkasında 95. sıradaki Dominik Cumhuriyetinin önünde 94. sıradadır.

Şimdi kendimize soralım: ülkemizin bir bölgesine reva gördüğümüz ekonomik seviye, insani gelişmişlik seviyeleri bu Afrika ülkeleri düzeyi midir? Terörün rehin aldığı Kürt sorunu, Kürt sorunun rehin aldığı ülke budur işte!

Kürt sorunu tek başına ekonomik geri kalmışlık sorunu değildir elbette. Tıpkı tek başına demokrasi, tek başına yönetim, tek başına insan hakları, kültürel kimlik ya da tek başına terör sorunu da değildir.

Kürt sorunu tüm bu sorunların tümünden beslenen, tümünün sonucu olan aynı zamanda tümünü de besleyen ve çoğaltan daha karmaşık bir sorundur.

Ama en önemlisi Kürt sorunu ülkenin temel demokrasi, insan hakları, yönetim ve hukuk sorunlarının çözümünün önündeki en büyük tıkaçtır. Sorunun kendisi de, ülkenin geleceği de, toplumsal barış ve huzur da teröre rehin edilip, her şey silahların ve ölümün gölgesinde konuşulduğu için de çözüm yolunda mesafe alınamamaktadır.

Sorunu çözme kararlılığını gösteremediğimiz için de yalnızca bölge ya da Kürt yurttaşlarımız değil kendimiz, tüm ülke daha vasat demokrasiye, daha düşük seviyede refaha ve yaşam kalitesine razı olur hale geliyoruz. Ama bilelim ki, razı olduğumuz vasat, Bostwana’dır, kendimize kıymet biçtiğimiz seviye farkında olmadan Bostwanalaşmaktır.

Benim kişisel olarak bu vasatla sorunum var, ya sizin?


(* Tablo ve veriler TESEV’in hazırladığı “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sosyal ve ekonomik öncelikler” raporundan alınmıştır.)

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"