REFERANDUMDA NEYİ OYLAYACAĞIZ?
(KONDA Genel Müdürü, yazarımız Bekir Ağırdır, "Anayasa değişikliği paketi üzerine" ilk yazısını, yeni bir anayasa ile köklü bir yargı reformuna olan ihtiyacın altını çizerek noktalamıştı. Ağırdır'ın, referandumda neyin oylanacağı üzerinde durduğu yazısının ikinci bölümünü aşağıda sunuyoruz-T24)
O nedenle, hiç anketlere, tartışmalara gerek yok. Hangi anlam yüklenirse yüklensin, neyi oyladığımız söylenirse söylensin, ister Ak Parti’ye ya da muhalefete güven oylaması olsun, ister düzen oylamasına dönüşmüş olsun, bu yargı sisteminde en küçük bir değişiklik bile öneren her bir paket referandumdan geçecektir.
Referandumdan evet çıkması, ne Ak Parti’ye güven ne muhalefete güvensizlik olacaktır. Kim ne derse desin referandumdan evet, var olan yargı sistemini biraz da olsa değiştirme hamlesidir. Bu hamlenin arkasında kimin ne niyeti olduğu veya olmadığının sade vatandaş için kıymeti olmayacaktır.
Şimdi böyle diye paketi, değişiklikleri tartışmayalım mı? Yoksa tartışalım, özgürlüklerin daha da artmasını sağlayalım, siyasetin de demokratikleşmesini savunalım, daha iyiye daha demokrat olana bir adım daha yaklaşmasına emek verelim mi diyelim?
Dolayısıyla mesele evet hayır meselesi değildir. Mesele bu vesileyle neyi ne kadar iyileştirebileceğimiz, düzeltebileceğimiz meselesidir.
Zaten de itirazların gerisinde düzeni, güç dağılımını savunmak isteyenler var. Belki bazıları için “değişim ama Ak parti öncülüğünde değil” dedikleri için itirazlar var. Bazıları için kutuplaşmanın pençesine rehin verdikleri kalemleri ve dilleriyle itiraz veya koşulsuz destek var.
Bazıları için koşulsuz iktidar şakşakçılığı için destek var.
Askerlerce sırtından vurulan 14 yaşındaki Mehmet Ali’yi haber yapamayanlar ile Tekel işçilerinin eylemini haber yapamayanlar iki zıt kutup gibi görünürlerken aynı tuzağın ve hatanın içindeler. Değişim diyorsanız bir kısmı için iktidar yandaşısınız, bazı şeyleri tartışalım diyorsanız da diğer kısım için statükocusunuz. Gladyatörler sizleri de saflarına çağırıyorlar.
Aydın politikacı farkı
İster yönetici ile danışman arasında olsun, ister politikacı ile aydın arasında olsun aynı ilişki biçimi vardır. Zaman zaman itiş kakışlı, zaman zaman uyumlu bir ilişki biçimi sorunlu değil aksine üretken bir ilişkidir. Uzun yıllar sanayi şirketlerinde yöneticilik yaptım. Eğer şirket piyasa yapıcı güçte, nitelikte, büyüklükte değilse çoğu zaman piyasaya ve müşteriye şirket ayak uydurmaya çalışır. Hukuk danışmanı sürekli sözleşmelerde neler olması gerektiğini söyler. Siz ise müşterinin kabul edebileceği maddeler üzerinde hareket etmeye çalışırsınız. Sözleşmeden sorun çıktığı zaman danışman, sorun çıkmadığı zaman siz haklı olursunuz. Hep danışmanlarıma şunu söyledim. “Siz ideal olanı söyleyeceksiniz, ben de olabilir, yapılabilir olanı gerçekleştireceğim. Siz kendinizi benim yerime koyup ideal olanı değil, yapılabiliri söylerseniz çıta hep aşağıya iner. Sizin ideal olanı savunmanız benim çıtayı yükseltme çabamın tetikleyicisi olur.” O nedenle herkes rolünü doğru oynamalı.
Aynı ilişki biçimi politikacı aydın arasında da var. Aydın hep ideal olanı söyleyecek politikacı yapılabilir olanı yapacak. Fakat aydınlar ideal olanı aramaktan ve söylemekten vazgeçerse politikacının çıtası düşer. Aydınlar talepkar olmaktan vazgeçerse yaşamın kalitesi düşer hiç şüpheniz olmasın.
Bakın bu ülke güzel bir örnek yaşadı bu iktidar döneminde. 2004 Yılında Türk Ceza Kanunu yenilenirken kadın hareketi tüm renkleri ve çeşitleriyle hep birlikte bir hamle başlattı. Hiçbir ideolojik ya da önyargılı bariyer koymadan tüm kadın hareketleri aynı amaç etrafında birleşti, mücadele etti. Başlarken “bu iktidardan bu kadar demedi”, “öncekinden iyi olan minicik de olsa razı olalım” demedi müthiş bir mücadele yürüttü. İdeal olan değilse de birçok konuda töre cinayetlerinden tacize cezaya, zina meselesine kadar yasada iktidarın hazırladığından da ötede birçok iyileşme sağladı. Şimdi bu deneyimi unutup iktidarın getirdiğine daha ilk günden razı olmanın mantığı var mı?
Aydınlarımız da otoriter
Fakat bu noktada iki ayrı mesele var birisi güncel birisi daha ideolojik. Güncel olan zafiyet ülkede yaşanan kutuplaşmayı yalnızca siyasi aktörler üzerinden görmek. Bu nedenle de vesayete karşı çıkış gerekçesiyle iktidarın bazı hamlelerinin yanında olmak. Bu karşılık için de diğerlerini en az statükocular kadar sert ve acımasız ötekileştirmek. “Ama” diyen “bir de şu var” diyen herkesi statükocu olarak yaftalamak. Her zaman söylediğim gibi her namaz kılan tarikatçı, her iktidarın sert muhalifi Ergenekoncu her hak arayan bölücü yaftalamasına beyninizi rehin verdiğiniz zaman işte bu noktaya gelirsiniz.
Bu ülkede en azından mağdurlardan yana oldukları kuşku götürmez birçok aydın Anayasa paketini yetersiz buldu diye bu kadar kolay nasıl yok sayabilir ve hatta daha ileri gidip statükocu diyebilirsiniz ki? Barış Meclisindekiler ya da Eşitlik ve Demokrasi Partisindekiler ya da Oya Baydar, Ahmet İnsel, Osman Kavala mı statükocu? Demek ki demokrat olmanın ölçüsü mağdurdan yana olmak, hayatı boyunca solda yer almak, her şeyini bırakıp devlete muhalif olmak ve bunlar uğruna yaptığınız onca şey, ödediğiniz bedeller, bunca ömür ve mücadele, şimdi “Anayasa paketi eksik” dediğiniz için çöpe atılacak ve statükocu olarak yaftalanacaksınız?
Bu suçlamayı yapanlara sormak lazım: Her namaz kılanı tarikatçı ve cumhuriyete düşman sananlardan ne farkınız kalıyor o zaman?
İkinci, daha vahim ve ideolojik olan mesele ise bizim aydınlarımızın hangi görüşten olursa olsun otoriterliğe, jakobenliğe meyilli oluşları. Cumhuriyetçi olanı da demokrat olanı da (şoven olanları zaten doğası gereği öyle olduğu için konumuz dışı) doğruları bildiğinden o kadar emindir ki, o doğruların hayat bulması için yöntemlerin önemi kalmaz. Giderek o doğruların hayata geçirilmesi için anti demokrat yöntemler bile meşru görülmeye başlanır. Kimse kusura bakmasın, bizim aydınımız, otoriterlik kendi fikrinin geçerli olması için varsa basbayağı otorite yanlısıdır.
Yoksa “parti içi demokrasi” safsatadır diye bir demokrat aydın nasıl yazabilir? Ya da seçimlerdeki CHP oy oranına bakarak “Ergenekon zihniyetinin yaygınlığından dehşete düştüm” nasıl denebilir?