27 Şubat 2012

CHP sıkışmışlığından kurtulacak mı?

Önce CHP’nin nasıl bir sıkışmışlık içinde olduğunu tespit edelim. CHP hem ideolojik hem...

 

Önce CHP’nin nasıl bir sıkışmışlık içinde olduğunu tespit edelim. CHP hem ideolojik hem toplumsal hem de örgütsel olarak bir sıkışmışlık içinde. Ülkenin de CHP’nin bu sıkışmışlıktan çıkmasına ihtiyacı var.

CHP’nin siyasi sıkışmışlığına bakalım. 2011 Genel seçimlerinde gerçekleşen oy dağılımlarını analiz ettiğimizde şu bulgular önümüzde:

 

Toplumsal sıkışma

 

1.   Kıyılar olarak da isimlendirilen dört bölgeden (İstanbul, Marmara, Ege ve Akdeniz) aldığı oylar toplamı CHP oyunun yüzde 63,8’ini oluştururken, seçmenin yarısı bu dört bölgede bulunuyor.

2.   CHP’nin oyunun yüzde 58,5’i 10 büyük metropolden geliyor ki, bu 10 metropol seçmenin yüzde 49,7’sini barındırıyor. Geri kalan yüzde 41,5’i yine geri kalan 71 ilden geliyor.  Bu 71 il arasındaki 40 ilde CHP oyu yüzde 20’nin, 17 ilde yüzde 5’in altında

3.   CHP oyunun yüzde 60’ı, seçmenin yüzde 37,8’ini barındıran 244 ilçeden gelirken, yüzde 40’ı 696 ilçeden geliyor.   CHP oyu 129 ilçede yüzde 5’in altında. 114 ilçede yüzde 5- 10, 233 ilçede yüzde 10 -20 arasında.

Özet olarak CHP 4 bölgeye veya 6 ile veya 60 ilçeye sıkışmış durumda, yani CHP’nin siyasi sıkışmışlığının bir boyutu coğrafi sıkışmışlık.

KONDA’nın çeşitli araştırmalarının bulgularıyla bu siyasi sıkışmışlığın diğer boyutlarına bakalım.

4.   CHP oyu içinde üniversite eğitimliler yüzde 19 (Türkiye’de yüzde 11), lise eğitimliler yüzde 29 (Türkiye yüzde 27), lise altı eğitimliler yüzde 52 (Türkiye yüzde 62). Yani CHP eğitim seviyesi yüksek seçmenlere sıkışmış durumda.

5.   Türkiye’de Kürt seçmen yüzde 15 iken CHP oyu içinde Kürt seçmen yüzde3. CHP etnik sıkışma içinde.

6.   Toplumu hayat tarzları üzerinden şematik olarak ve kolay anlatım için modernler, geleneksel muhafazakarlar ve dini muhafazakarlar olarak üçte birlik dilimler halinde analiz etmek mümkün. CHP oyunun üçte ikisinden fazlası modernlerden, geri kalanı da geleneksel muhafazakarlardan geliyor. Yani CHP bir hayat tarzı kümesine sıkışmış halde.

 

İdeolojik sıkışma

 

CHP’nin ancak tüm bu sıkışmışlıklardan kurtulabilirse yeniden kitle partisi olabileceği açık. CHP ancak o zaman iktidara aday olduğunu söyleyebilir.

Bunun yolu da ideolojik olarak netleşmesi. CHP şu veya bu ideolojiye dönsün demiyorum. O kendilerinin bileceği iş. Ama şu anda yaşanan sıkışmışlığın bir boyutu da partinin yönetiminden üyesine ve seçmenine kadar bu sıkışmışlığı ne yaparlarsa aşabilecekleri yönündeki sorgulamada yatıyor.

Çünkü CHP bu ideolojik sorgulamayı örgüt içinden, tabandan yukarıya doğru yapmıyor. Yine, alışkın olunduğu biçimiyle yukarıdan yapıyor. Hatta o sorgulamadan üretilmiş taktiklerle değil, merkezden ve sağdan bazı isimleri içine katarak yeni bir harman yapabileceğini sanıyor. Sonuçta ortaya çıkan, bazı faşist düşünce temsilcileriyle sosyalist düşünce temsilcilerinin bir arada olmaya çalışması ve bir ağızdan biz sosyal demokratız demeleri gibi bir garabet ortaya çıkıyor.

Örgütsel sıkışma

Bu sorgulama ve yenilenme örgütten gelişemiyor çünkü CHP örgütsel olarak da sıkışmış durumda. Örgüt yeni fikirlere ve insanlara kapalı. Yani CHP’nin sıkışmışlığının bir başka boyutu da örgütsel sıkışmışlık. Bunu aşabilmenin yolu partinin yeni üyelere ve fikirlere kendini içtenlikle açabilmesinde yatıyor.

Ancak yeni katılımlar ve özgür tartışma ortamıyla CHP kendini yeniden tanımlayabilir. Belki de “hayır biz kendimizden memnunuz, aynen devam ediyoruz” der. Ama bir yandan değişmeliyiz diğer bir yandan değişmemeliyiz tartışmasını yürütmek, üstelik de bunu partiyi bu hale getirmiş kadrolar ve söylemlerle yapmak mümkün değil.

Bu tüzük değişiklikleri bu yolu açacak mı bilmiyoruz. Ama dışarıya yansıyan içerideki tartışmanın tüm bu sıkışmışlıkları aşmaya çalışmanın yolları ve yeni tüzük üzerine değil de koltuk üzerineymiş gibi görünüyor ne yazık ki.

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"