05 Şubat 2015

Başkanlık sistemi üzerine

Ak Parti’nin ve Cumhurbaşkanı’nın tartışmaya açtığı başkanlık talebinin ne olduğu anlamak ve tartışabilmek için neyi esas almalıyız?

Başkanlık sistemi tartışmasını enine, boyuna ve kişilerden bağımsız bir sistem tartışması olarak yapmadıkça bu tartışma hiç bitmeyecek. Elbette kişilere ve niyetlerine bağlı bir yönü var bu talebin. Ama sistemin bütününü, asgari gereklerini, parlamenter sistemin veya başkanlık sisteminin avantaj ve dezavantajlarını tartışıp, genel bir mutabakata varmadıkça da bu tartışma bir sonuca varmadan, anlamsızca sürüp, gidecek görünüyor.

“İyi parlamenter sistem” veya “iyi başkanlık sistemi” nasıl olur? Sistemin “iyi” olmasını sağlayacak unsurlar nelerdir? Öncelikle bu sorulara cevap vermek gerekiyor.

Ülkenin çok ciddi yönetim sistematiği sorunu var. Kürt meselesi, Gezi’yi var eden dinamikler, göç ve metropolleşmenin ürettiği sorunlar, kentsel dönüşüm, çevre sorunları, hangi sorunu tartışırsak tartışalım işin bir yönetim sistematiği sorunu olduğu çok açık.

Var olan sistem, kendi başına bugünün sorunlarının da kaynağı. Bu sistem merkeziyetçi, vatandaşını da sorunları da çözümleri de tek tip üzerinden düşünen, vatandaşına güvenmeyen, katılımcılığa kapalı, şeffaflığı olmayan bir sistem.

Bu karakteri nedeniyle de keyfiyetçiliğe, çeteleşmeye, partizanlığa, yolsuzluğa son derece açık bir sistemdir var olan.

Bir başka unsur, tüm dünyada ve ülkemizde değişen bir gündelik hayat var karşımızda. Yeni gündelik hayatın ritmi daha hızlı, çok aktörlü, çok boyutlu, giderek metropollere sıkışan bir hayat. Bu gündelik hayatın temel karakteristiği ise karmaşıklık ve belirsizlik.

Hiç kimse ve hiçbir kurum bugünün karmaşıklık ve belirsizlik esaslı gündelik hayatını (ne yerel, ne ulusal, ne küresel ölçekte) planlayacak ve yönetecek bilgiye ve araçlara sahip değil. Bilgisine ve araçlarına sahip olunamayacak denli karmaşık bir hayat merkeziyetçiliği güçlendirerek mi yoksa merkeziyetçiliği dağıtarak, karar mekanizmalarını yerelleştirerek ve çoğullaştırılarak mı daha iyi yönetilir?

Bir diğer unsur var olan siyasal ve toplumsal sorunlar. Ülkenin kendine özgü siyasal ve toplumsal sorunlarının neredeyse hepsi yüz yıldır yaşanıyor, birikiyor, kendi dinamikleriyle değişiyor-derinleşiyor. Yeni bir toplumun iç mutabakatına, “biz olmaya”, devlet ve toplum arasında yeni bir mutabakat üretmeye ihtiyaç var. Bu mutabakatlar ilişki-müzakere-ikna ve uzlaşma süreçleriyle mi sağlanır yoksa pederşahi yaklaşımlarla veya dayatmalarla mı?

Bu toplumsal ve siyasal sorunların yönetimi ve çözümü üzerinden de baksak, merkeziyetçi yapının ürettiği sorunlardan da baksak, değişen gündelik hayattan da baksak daha iyi bir yönetim sistemi için olmazsa olmaz gereklilikler var. Herkes demokrasi ülküsünde -en azından sözde de olsa- mutabık olduğuna göre, demokratikleşmenin de gerekliliği bunlar. Bana göre bu gereklilikler dört temel alanda.

Birincisi, hak ve özgürlükler alanının sosyal ve kolektif hakları da (anadilde eğitim, vb) kapsayacak biçimde genişletilmesi, vatandaşlık tanımının değiştirilmesi.

İkincisi, siyasi alanı düzenleyen tüm kanunların (Siyasi partiler kanunu, dernekler-vakıflar kanunları, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu, polis vazife ve salahiyetleri kanunu, vb.) ve seçim sisteminin (yalnızca seçim barajından ibaret olmayan kapsamda) yeniden düzenlenmesi ve demokratikleştirilmesi.

Üçüncüsü, yönetimin merkeziyetçilikten çıkarılarak, yerelleştirilmesi ve katılımcılığa açık biçimde yeniden yapılandırılması.

Dördüncüsü de yargının tarafsızlığını sağlayacak yapısal reformların yapılması.

Bu dört alanda demokratikleşme sağlanıyorsa başkanlık veya parlamenter sistem tartışması yönetimin etkinliği ve verimliği üzerinden daha anlamlı olacaktır. Bu dört alanda hiçbir öngörüde bulunmadan, bunlara dair bir vaat sunmadan yalnızca sistemi tartışmanın anlamı yoktur.

Peki, Ak Parti’nin ve Cumhurbaşkanı’nın tartışmaya açtığı başkanlık talebinin ne olduğu anlamak ve tartışabilmek için neyi esas almalıyız? Yukarıda işaret ettiğim gereklilikler var mı önerinin içinde? Elimizde temel bir ölçü var. Ak Parti’nin 2011 genel seçimlerinden sonra Meclis’te oluşturulan, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği Anayasa önerisinin ilgili bölüm ve maddeleri.

Ak Parti’nin bu anayasa önerisi başkanlık sistemini esas alıyor. Bu metinde hiçbir zaman aralığında ve koşulda demokrasi ile bağdaştırılamayacak, hiçbir demokratik ülkede olmayan bazı maddeler var.

Kanunların Başkan tarafından onaylanması ve yayınlanması

Madde 11– (1) Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on beş gün içinde onaylar ve yayınlar.

(2) Başkan onaylamadığı kanunları bir daha görüşülmek üzere, … Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir…

(3) Türkiye Büyük Millet Meclisi geri gönderilen kanunu üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile aynen kabul ederse, kanun, Başkan tarafından yedi gün içinde yayınlanır.

Başkan’ın görev ve yetkileri

MADDE 22- … (4) Başkanın görev ve yetkiler şunlardır:

a) Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapmak,…

g) Başkanlık kararnamesi çıkarmak,

m)Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân edilmesini Meclisten talep etmek,…

Başkanlık kararnamesi

Madde 23– (1) Başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda Başkanlık kararnamesi çıkarabilir. Bir konuda Başkanlık kararnamesi çıkarılabilmesi için kanunlarda o konuyu düzenleyen uygulanabilir açık hükümlerin bulunmaması şarttır. Kişi hak ve hürriyetleri ile siyasi hak ve hürriyetler kararname ile düzenlenemez. Kararnameler ile kanunlarda aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır…

Başkanın cezai sorumluluğu

Madde 24– (1) Başkan hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte ikisinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. …

(3) … Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının dörtte üç çoğunluğunun gizli oyuyla alınır. Yüce Divan tarafından seçilme yeterliliğine engel bir suçtan mahkum edilen Başkanın görevi sona erer.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Başkanın seçimlerin yenilenmesine karar vermesi

Madde 28- (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi veya Başkan tek başına her iki organın seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verebilir. Başkanın ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Başkan bir defa daha aday olabilir.

 

Var olan merkeziyetçi yapıyı koruyarak, demokratikleşmenin asgari gereklerinin hiç birisinde somut reform öngörmeyerek ve vaat etmeden, MİT yasasından iç güvenlik paketine kadar merkeziyetçiliği, güvenlik politikalarını, polisi ve keyfiyetçiliği güçlendirerek, yukarıdaki maddelerde özellikle koyu yazılmış yetkileri bir kişiye vermek mümkün müdür? Böylesi yapılanma arayışı neyi ifade eder?

Mutlak gücü sınırlamak, denetlemek için yüzyıllar içinde oluşturulmuş olan kısıtlama - denge-denetleme mekanizmalarını yok saymak, insanlığın yaşadığı bunca acı tecrübeden hâlâ ders almamış olmak mümkün mü?

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"