27 Ocak 2017

İkinci Kurtuluş Savaşımızda Osmanlı’yı aratan kapitülasyonlar

İşin esas rezalet tarafı tam da bu son cümlede ama, niye bin şükür diyorum?

Muhtarlarımız oturmuş, Batı’nın büyük devletlerine bak nasıl ayar veriyor cumhurbaşkanımız diye huşu içinde dinliyor:

"Ey Batı, siz bunları savundunuz be. Sizin bu dünyada özgürlük diye bir derdiniz yok, sıkıntınız yok. Özgürlük bu değil yaw. Özgürlük, bu insanlara insanca yaşama erdemini huzurlarına getirmek. Özgürlük Marmaray'dan geçer, Avrasya Tüneli'nden geçer, özgürlük Osmangazi Köprüsü'nden geçer, özgürlük inşallah dünyanın en büyük havalimanından geçer

Oysa Erdoğan; “İkinci Kurtuluş Savaşı yapıyoruz” deyip, Lozan’da kaldırılan kapitülasyonları nasıl geri getirdiğini anlatmakta…

Ben de anlatayım.

***

Ekonomisini her ilkbaharda çıkıp Avrupa’yı yağmalamak temelinde kurmuş olan Osmanlı’da üretim ve ticaret nanay olduğu için, en başından itibaren ekonomi Gayrimüslim vatandaşların imalat ve ticaret faaliyetlerine dayanmış, ama daha da önemli olarak Avrupalı tüccarın bölgeye cezbedilmesi üzerine kurulmuştu.

Bu cezbetme projesi, bu tüccara kendi ülkesinde alışık olduğu ekonomik, adli ve idari güvencelerin verilmesini gerektiriyordu. Verildi. Adına kapitülasyon diyoruz.

Osmanlı bundan epey bir süre çok yararlandı. 15. Yüzyıl sonunda Hindistan’a deniz yolunun keşfi sonucu ticaret yolları değişince, bu kapitülasyonlar bir mecburiyet haline gelse de.

Fakat Avrupa’nın sanayi devrimini 18. Yüzyılda icat etmesi ve 19. Yüzyılda tutulamaz hale gelmesi üzerine, felaket başladı. Felaket, çünkü Avrupa’nın din savaşlarıyla 16. ve 17. yüzyıllarda birbirini yediği dönemde savaş Osmanlı’ya para (ganimet) getiriyordu, ama artık götürecekti. Şöyle ki:

***

Osmanlı devleti ilk dış borcunu 1854 Kırım Savaşına girebilmek için aldı. Fakat Tek Adam olan padişah denetlenemiyor, o paralarla ihsanlar veriliyor saraylar yapılıyordu. Bu bolluk tatlı gelince, Osmanlı 1854-74 arasında 15 kez daha başvurdu dış borca. Yıllık faizini bile ödeyemez hale gelince de Galata bankerlerinden borç alıp kapatmaya çalıştı.

Borç ile kapitülasyonlar birleşince, nurtopu gibi bir çocukları oldu: İmtiyazlar. Çünkü idarede kamu hizmetleri için para kalmamıştı. Bunları mecburen yürütebilmek için; 1856’da vapur işletmesini, 1856’dan itibaren demiryollarını, 1860’ta Üsküdar omnibüslerini (dolmuş arabalarını), 1869’da tramvayı, yine 1869’da (aslında bir füniküler olan)Tünel’i, 1878’de havagazı dağıtımını, 1908’de elektrik dağıtımını, yani ne kadar kamu hizmeti varsa imtiyaz’a vermek gerekti. Parası olana. Uyrukluk gözetmeden.

***

İmtiyaz nedir? Frenkçesi privilège (ayrıcalık) değildir. Concession’dur. İmtiyaz, bir kamu hizmetinin kurulması ve/veya işletilmesinin kamu makamı tarafından bir birey veya özel şirkete belli bir süreyle ve tekel olarak verilmesidir.  

Kapitülasyon terimi, caput’tan (baş) gelir. Baş eğmek, teslim anlaşması yapmak anlamını taşır. Kapitülasyon’dan İmtiyaz’a giden süreç tam da bu olmuştur.  

***

Kapitülasyonları İttihatçılar 1914’te, Kemalistler de görüşmeleri yarıda kesmeyi göze alarak 1923 Lozan’da kaldırdılar. Cumhuriyet, imtiyazlı şirketleri birer birer satın aldı.

Devran döndü, imtiyaz kelimesi unutuldu, ama pek bi kimse farkında olmasa da, yap-işlet-devret onun yeni ismi oldu. Çünkü Sayıştay gibi kurumları devreden çıkartarak rahatlayan, OHAL sayesinde hiçbir eleştiri de yaptırmayan devletin elinde kamu hizmeti üretecek para kalmamıştı.

İmtiyaz kelimesi telaffuz edilmeden, imtiyazlar “yandaş ve muteber” şirketlere onlarca yıllığına tekel olarak verilmeye başlandı. Vatandaşa bir yandan “Dolar bozdur!” denirken, bu sözleşmeleri dolar üzerinden yapıp fiyatları dolar olarak saptayarak. Parası olana. Uyrukluk gözetmeden.

Üstelik AKP, demiryolları hariç Osmanlı’da vaki olmamış şeddeli bir “kıyak” da ihdas etti: Verdiği tekelin (köprü, otoyol, vb.) müşterisini garanti ediyor, şu kadar müşteri gelmezse üstünü ben bütçeden (yani vatandaşımın cebinden) öderim diyordu.

***

Savurganlık ve hukuksuzluk sonucu paralar suyunu çekince, geçenlerde otoyol geçişleri % 15, Boğaz köprü geçişleri de % 48 artırıldı. Ama referandum kapıda olduğu için, taahhüt edilenden daha az araç geçişinin devlete (yani vatandaşa) ortalama haftalık maliyeti 10 milyon dolar olması yüzünden çok tepki gören Osmangazi Köprüsü % 26 ucuzlatıldı.

Sen misin ucuzlatan. Köprünün rakibi durumundaki İDO Deniz Otobüslerinin yüzde otuzluk ortağı İngiliz Souter Investments firması, köprü geçiş ücretinin 42 dolar (121 TL) olması gerekirken 18 dolara (64 TL) düşürüldüğünü ve böylece kendisinin zarara uğratıldığını ileri sürdü ve Otoyol A.Ş.’nin işlettiği köprüde indirim yapılmasının imzalanan sözleşmeye aykırı olduğunu söyleyerek mahkemeye başvurdu.

Nerede mahkemeye başvurdu? Washington’da.  

“Yerli ve milli” olan şirket ana hissedarın bundan rahatsızlık duymuş olması, hatta yabancı ortağına şöyle demiş olması pek mümkün: ‘Kardeşim, bunu hep birlikte sineye çeksek çok iyi ederiz. Yoksa büyüklerimiz, mesela Rus gazının en büyük ithalatçısı Akfel Holding’e yaptıkları gibi Fetöcü deyip kayyım tayin ederler, ardından da TMSF’ye devrediverirler şirketimizi!’

***

Bitmedi. Rus gazı deyince aklıma geldi, dev Rus devlet tekeli Gazprom, 2017 doğalgaz fiyatları konusunda anlaşamadığı Türk özel ithalatçılarını mahkemeye vermeye hazırlanıyor.

Nerede? Stockholm’de.   

***

Ama vermeyebilir de. Çünkü Gazprom’un bunun için Putin’den izin alması gerekiyor. Yani Erdoğan Putin’in suyuna gittiği sürece tehlike yok; bin şükür yarabbi.

***

İşin esas rezalet tarafı tam da bu son cümlede ama, niye bin şükür diyorum?

Çünkü daha önce yazmıştım ya, İkitelli Organize Sanayi Bölgesinde esnaflık yapan Şehmus Seven kardeşimiz bir tivit atıp, “Sayın Bakanım, 5 gündür elektrik verilmiyor. Zararımız büyük. Yardımcı olur musunuz” demişti ve Aktrollerin fena gazabına uğramıştı ya, Şehmus’un içi rahat olsun diye söylüyorum. Malum, İkinci Kurtuluş Savaşı’nı veriyoruz. 

Yazarın Diğer Yazıları

Ne olmuş çıkardıysa harp; harbiden tuttum bu lafını Erdoğan'ın

Baskı bu kadar derinleşir ve yayılırsa, 'Baba Diyalektik' icabı bakın şer’den hayır nasıl çıkıyor, en dar ve özel meslek olan tıptan bile ses nasıl yükseliyor

Kilis'e düşen bu roketleri kim atıyor?

Eğer PKK veya PYD, Türkiye'ye roket yollamak gibi, Suriye'de kendilerini silip atmaya yönelik bir harekatı meşrulaştıran bir iş yapıyorlarsa, çıldırmışlar demektir

Bu ortamda en sağlamı futbol takılmak

Bu ortamda en sağlamı futbol takılmak. Meşhur fıkrada geçen taraftar sloganıyla yetinmek: “Hakeeeeem! Anlarsın ya!”

"
"