"Domates fiyatını düşürmek için ihracata fren geldi iddiası." Dünya gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın önceki günkü yazısının başlığı böyleydi. Fiyatı artan ürünlerin ihracatını yasaklamak, Osmanlı’nın da sık sık başvurduğu yöntemlerden biriydi. Sadece o mu? Osmanlı sık sık tüccarların depolarına baskınlar yapar, bulduğu malları kendi belirlediği fiyattan zorla satın alıp İstanbul’a getirerek satardı. Prof. Dr. Şevket Pamuk’un “Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914” adlı eserinden okuyalım:
“Suraiya Faroqhi’nin derlediği belgelerden Kırkağaçlı iki tüccarın depolarında büyük miktarda pamuk ipliğiyle yakalandıklarını öğreniyoruz. Tüccarların depoladıkları malları Avrupalı tüccarlara satmak üzere oldukları anlaşılıyor. Bu iki tüccarın daha önce de ihracat yasağına karşın Avrupalı tüccarlara mal sattığını belirten kadı, depodaki mallara, karşılığında ödeme yapılmaksızın el konulmasına karar veriyor. Buna karşılık aynı suçu ilk kez işleyen tüccarların ya da dönemin resmi deyimiyle madrabazların mallarını ise devlet kendi belirlediği fiyatlarla satın alıyordu.”
Osmanlı ekonomiye müdahaleyi seviyordu. “O devirde bundan normal ne var?” denebilir. Hayır, aslında bu pek normal değildi. Zira Osmanlı’nın müdahaleciliği, serbest ticareti öngören İslam hukukuyla çelişiyordu. Prof. Dr. Şevket Pamuk, İslam hukukuyla ve Ortaçağ İslam devletlerinin uygulamalarıyla karşılaştırıldığında, Osmanlıların ekonomiye çok daha fazla müdahale ettiğinin görüldüğünü söyler…
Osmanlı’nın ekonomide temel meselesi, kentlerin, sarayın ve ordunun iaşesinin sorunsuz biçimde sağlanmasıydı. Ekonomi politikaları, bu öncelik çerçevesinde şekillendiriliyordu. Sadece şehirlerin iaşesinin sağlanması değil ucuza sağlanması da önemliydi. Bunun için fiyatlar sıkı biçimde kontrol edilirdi. Pazardaki fiyatları kontrol altında tutmanın başlıca aracı narh, yani fiyat sınırlamalarıydı. Yerel yönetimlerin temel malların fiyatlarını belirlemek için oluşturdukları narh listeleri kadılar tarafından kayda alınarak ilan edilir, tüccarlardan bu fiyatlara uyması beklenirdi. Tüccarlar narha uymadığında ya da belirlenen fiyatı beğenmeyip kente mal göndermediğinde depoları basılır, malları devletin belirlediği seviyeden zorla satın alınırdı. Şevket Pamuk’tan okumaya devam: “Kentlerin iaşesi konusunda Osmanlı yönetiminin genel yaklaşımı, sorunu arz ve talep kurallarına, piyasanın işleyişine bırakmak yerine, ticarete müdahale ederek, tüccarların, devletin saptadığı fiyatlarla kentlere mal getirmesini sağlamak olmuştur. Bu amaçla belirli ürünlere, üretimin yapıldığı yörelerde el konur, bu mallar kentlere taşıtılır, kentlerde belirli yerlerde depolandıktan sonra devletin saptadığı narh fiyatlarıyla satılırdı. Hem kentteki fiyatları düşük tutabilmek, hem de saray ve ordunun gereksinimlerini ucuza sağlamak amacıyla devlet, İstanbul’a gelen gıda maddelerine ve hammaddelere uygulanan narh fiyatlarını düşük tutmaktaydı.”
Bununla birlikte Osmanlı’nın müdahaleciliği, zamana, şartlara göre değişiyordu. Ekonomik kriz dönemlerinde müdahaleler şiddetlenirken, bolluk dönemlerinde tüccar rahat bırakılıyordu.
Zaten o devirde devletlerin piyasalara kapsamlı ve etkili biçimde müdahale etme güçleri de sınırlıydı. Osmanlı yönetimleri, güçlerinin sınırlarını yaşayarak ve görerek öğrenmişlerdi. II. Mehmed döneminin kapsamlı ve sert müdahaleciliğinden, zaman içinde daha seçici ve kaçınılmaz olarak daha sınırlı bir müdahalecilik anlayışına kayılmış, fakat 18. Yüzyılda mali bunalım derinleşince, depo baskınlarına, ihracat yasaklarına geri dönülmüştü…
O günle bugün arasındaki bir başka ortak nokta da enflasyondu. Aslında iki dönem hariç tutulursa Osmanlı’da fiyatlar çok fazla artmamıştı. Prof. Dr. Şevket Pamuk ve bazı iktisatçıların hesaplamaları, 1469 ile 1914 arasındaki neredeyse 500 yılda Osmanlı’da ortalama yıllık enflasyonun yüzde 1.3 ile sınırlı kaldığını gösteriyor. Ama mali bunalım dönemlerinde kentlerin iaşesi kadar enflasyon da sorun oluyordu. 16. Yüzyılın sonlarından 17. Yüzyıl ortalarına kadar uzanan ilk enflasyon dalgasında fiyatlar yaklaşık 5 kat artmıştı. İkinci enflasyon dalgası, Osmanlı’nın mali bunalımla boğuştuğu 1800-1850 arasında ortaya çıktı. Bu dönemde fiyatlar yaklaşık olarak 12 ile 15 kat arttı.
600 yıl sürmüş bir imparatorluğun geleneklerinin bir gecede ortadan kalkmasını beklemek hayalcilik olur. Osmanlı halkın, siyasetçilerin ve bürokrasinin ortak belleğinde yaşıyor. Kriz dönemlerinde Osmanlı’nın yöntemlerine başvurulması rastlantı değil...