Naci Ağbal atanmasından 133 gün sonra görevden alındı ve en kısa süre görevde kalan Merkez Bankası başkanı olarak tarihe geçti… Ağbal döneminde Merkez Bankası'nın politika faizi yüzde 10.25'ten yüzde 19'a yükseltildi. Bu sayede dolar 8.50'den 7 TL'nin altına kadar düştü. İktidar medyası faizi artırdığı için onu hiç sevmedi. Faiz artırımlarını Türkiye'nin "Londra'daki tefecilere peşkeş çekilmesi" olarak gördü.
İrili ufaklı tüm piyasa aktörleri ise Ağbal'ı ve fiyat istikrarı vurgusunu çok sevdi. Ağbal adeta piyasanın sevgilisi oldu.
Hangi Ağbal doğru? İktidara yakın medyanın yerin dibine batırdığı Ağbal mı, piyasanın sevgilisi Ağbal mı?
İkisi de değil.
1) Ağbal bir teknokrat değil siyasetçiydi
Berat Albayrak-Murat Uysal dönemi sürpriz bir şekilde kapanıp Lütfi Elvan-Naci Ağbal ikilisi göreve geldiğinde piyasalarda hem bir şaşkınlık hem de coşku yaşanmıştı. Yazılıp çizilenlere bakılırsa ekonomi yönetimini üstlenen "teknokrat ekip" ülkeyi uçurumun kenarından alacak, ülkeyi düze çıkaracaktı. Ağbal'ı "teknokrat" olarak niteleyenler onun Maliye geçmişine dikkat çekiyordu. Oysa Ağbal bir teknokrat değil bir siyasetçiydi. Bürokratlık döneminden itibaren AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakın ilişki içinde olmuştu. Milletvekilliği ve bakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Strateji ve Bütçe biriminin başkanlığına atanmıştı. Merkez Bankası'nın bağımsızlığının tartışıldığı bir dönemde böylesine siyasi bir figürün başkanlığa atanması garipti.
2) Bankacı değil siyasetçi gibi davrandı
Ağbal kısa görev süresinde bir bankacı gibi değil bir siyasetçi gibi davrandı. Sık sık açıklama yapan, vaatlerde bulunan, banka içinde değil dışarıda zaman ve enerji harcamayı tercih eden bir profil sergiledi. Açıklamalar, toplantılar, duyurular, ziyaretlerde konuşmalar ile başlayan süreç sonunda blog yazısına kadar indi… Ağbal'ın yoğun iletişim tarzı merkez bankacılığının iletişim geleneğine uygun değildi.
3) İyi çalışılmış bir programı yoktu
Verdiği mesajların içeriği de zayıftı. Evet, fiyat istikrarına, sıkı para politikasına vurgu yapıyordu ama bunu nasıl yapacağına dair çok fazla şey söylemiyordu. Ağbal göreve geldiğinde Türkiye bir ödemeler dengesi krizinin eşiğindeydi. Bu kadar büyük bir risk, iyi çalışılmış çözümleri ve bir programı gerektirirdi. Ağbal'ın konuşmalarından akıllarda kalan sadece şu oluyordu: "Faizi yüksek tutacak, gerekirse daha da artıracak." Oysa Türkiye'nin ekonomi modeli tıkanmıştı. Sorunlar sadece faizi artırarak çözülemezdi. Ağbal, enflasyonla mücadelenin diğer ayakları, yani mali ve makro ihtiyati politikalar konusunda hiçbir şey söylemedi. Para politikasıyla ilgili söyledikleri de neredeyse sadece faizle sınırlıydı.
Merkez Bankası'ndaki kaynaklarım, Ağbal'ın teknik ekiplerle diyalog kurmadığını, birkaç yöneticiyle metinler üzerine çalışmayı tercih ettiğini söylüyor...
4) Sanılanın aksine faizi çok fazla artırmadı
Sanılanın aksine onun döneminde çok ciddi bir "parasal sıkılaştırma", yani faiz artırımı da yapılmadı. Evet, faizi yüzde 10.25'ten 19'a çıkardı ama ondan önceki Başkan Murat Uysal, Merkez Bankası'nın fonlama faizini "arka kapıdan" yaptığı artırımlarla zaten yükseltmişti. Ağbal, Uysal'ın artırımlarının üzerine 875 değil gerçekte sadece 400 baz puan koydu.
5) Esas gündemi enflasyon değil dolar gibiydi
Naci Ağbal yaptığı konuşmalarda sık sık fiyat istikrarını vurguladı ama attığı adımlar enflasyonu değil, doları kontrol etme hedefiyle hareket ettiği izlenimi yarattı. Dolar ne zaman kıpırdanacak olsa Ağbal'dan bir açıklama geldi...
6) Güçlü bir bürokrat olamadı, ekibine bile dokun(a)madı
Ağbal, Merkez Bankası'na tek başına geldi. Kendisinden önceki başkan döneminde rezervlerden 126.3 milyar doların satılması, faizin yüzde 24'ten 8.25'e indirilmesi gibi tartışmalı kararların altında imzası bulunan başkan yardımcılarından hiçbirini değiştiremedi. Geçmiş dönemin para politikasına 180 derece zıt kararlarının altına imza atan Para Politikası Kurulu üyeleri ve başkan yardımcılarına "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?" diye sormadı. (Ya da sordu ama cevap alamadı.)
7) Şeffaflık taahhüdünün gereğini yapamadı
Hep "şeffaflık ve hesap verilebilirlik" vurgusu yaptı. Kendisinden önceki yönetimin en zayıf noktalarından birinin şeffaflık yoksunluğu olduğunu biliyordu. Onun döneminde gerçekten de Merkez Bankası bilançosu ve çeşitli işlemlere yönelik raporlamalarda iyileştirmeler yapıldı. Daha fazlası için sözler verildi. Ama esas sorular ve belirsizlikler cevapsız kaldı.
En önemlisi: Kendisinden önce Merkez Bankası rezervlerinden 128 milyar dolar satılması konusunda tek bir söz bile söz etmedi. Bu konuyu hep geçiştirdi.
Ağbal'a yönelik eleştirilere, "Neler yaşadığını, ne engellerle karşılaştığını biliyor musunuz!" diye cevap verenler olabilir. Doğru ama önceki dönemlerde yaşanan zorluklar muhtemelen daha az değildi...