29 Nisan 2019

Hollandalı bir yazılımcı ve Alman vatandaşı olmak isteyen çocuk

"Amerika’da Hollanda’da kazandığımın en fazla yüzde 20 daha fazlasını kazanırdım. Değmezdi”

“Eindhoven’a üniversite okumaya gitmiştim” diye anlatıyor, “Ama Philips’in yazılımcı yetiştirmek için kurs açtığını duyunca oraya başvurdum. Hollanda o yıllarda çok hızlı büyüyordu, insanların her yıl ortalama yüzde 10 maaş zammı aldığını hatırlıyorum. Ben daha şanslıydım, Philips’te çalışmaya başladığımın ikinci yılı yüzde 50 zam yaptılar. 1970 yılıydı...”

Kees Van Keen’le İstanbul-Dalaman uçağında tanıştık. Koltuklarımız yan yanaydı. Düsseldorf’tan İstanbul aktarmalı olarak tatile, Dalyan’a gidiyor. Üç ay önce 7 saat süren bir kanser ameliyatı geçirmiş. Şimdi iyi, Dalyan’da biraz dinlenecek. “Çok güzel bir hayatım oldu” diyor, “Beklentilerimin çok üzerinde bir hayat...”

1970’leri büyük IBM makineleriyle çalışmakla geçirdikten sonra 1980’li yıllarda yeni ortaya çıkan yazılım sistemi SAP’a ilk uyum sağlayanlardan biri olmuş. On altı aralıksız çalıştıktan sonra 1986’da Philips’ten ayrılmış. SAP sistemi 1990’ların ortasında Avrupa'da bir salgın gibi yayılırken üç arkadaşıyla bir yazılım şirketi kurmuş. SAP projeleri üstlenmeye başlamışlar.

“O dönemde saat ücretimiz 100 Euro’ydu” diyor, “Bir daha hiç o kadar çok para kazanmadım. Şansım da yardım etti. Kazandığım parayı Amerika’da yeni kurulan internet şirketlerinin hisselerine yatırmıştım. Hisselerin fiyatları katlanarak arttı. Önce Eindhoven yakınlarında bir ev aldım. Sonra Belçika’da bir başkasını…”

“Hiç Amerika’ya gitmeyi düşünmediniz mi?” diye soruyorum.

“Bütün yazılımcılar bunu düşünür” diye cevap veriyor, “Ama Amerika’da Hollanda’da kazandığımın en fazla yüzde 20 daha fazlasını kazanırdım. Değmezdi.”

Artık Hollanda’da kimse her yıl yüzde 10 zam almıyor. Ekonomik patlama günleri gerilerde kaldı. Zaten Philips de tıbbi cihazlar dışındaki tüm cihazlarının üretimini Asya’ya taşımış. Kees, ülkelerin şeytanın bacağını kırdığı bazı dönemlerin olduğunu düşünüyor. Onun gençliğinin Hollandası, 1960’lar ve 1970’lerin başı böyleymiş, dediğine göre.

O bunları anlatırken savaş sonrası Avrupası’nın büyük yoksulluğunu anlatan yazarları hatırlıyorum. Heinrich Böll'ü mesela... Bir dilim ekmeğe muhtaç insanların savaşın yıkıntılarından yirmi-otuz yılda ekonomik mucize çıkarmalarında sahiden hayran olunacak bir yan var.

Türkiye’nin de bir gün şeytanın bacağını kıracağını söylüyor, umut vermek istercesine.

Yazılımcıların Türkiye’yi terk ettiğini söylüyorum. “Hepsi sizin ülkenize ve diğer Avrupa ülkelerine gidiyor...”

“Yenilerini yetiştirirsiniz” diye cevap veriyor.

Bunun çare olmadığını, artık hiçbir yazılımcının bu ülkede yaşamak istemediğini, çocukların en büyük hayalinin Alman vatandaşı olmak olduğunu ona nasıl anlatacağım?

Kendi şirketiyle iyi para kazandıktan sonra 2000’lerin ortalarında yorulduğunu hissetmiş. Ve maaşlı hayata geri dönmüş. Bir enerji şirketinde çalışmaya başlamış.

“Elli beş yaşına gelmiştim” diye anlatıyor o günleri, “Kendi işimi yapmak güzeldi ama her seferinde yeni proje, yeni müşteri kovalamaktan yorulmuştum. Zaten yazılımdan eskiden olduğu kadar çok para kazanma imkânı da kalmamıştı.”

O şirkette üç-beş sene çalıştıktan sonra emekli olmuş. Şimdi Eindhoven’a 30 kilometre uzaklıktaki evinde sakin bir hayat sürüyor.

Dalyan’ı çok merak ediyor. Seveceğini söylüyorum. Uçağın tekerlekleri yere değiyor. Fotoğrafını çekmek için izin istiyorum. “Hikâyenizi de yazmak istiyorum” diye ekliyorum.

Hayatının anlatmaya değer bir yanının olmadığı düşüncesinde.

Bazen kendi başına son derece normal görünen bir şey, başka bir şeyle yan yana gelince anlam kazanır. İşine ve ülkesine minnet hisleri besleyen Hollandalı yazılımcı Kees ve Alman vatandaşı olmak isteyen çocuk. Alman vatandaşı olmak isteyen bütün çocuklar, Türkiye'yi terk etmek isteyen yazılımcılar… Minnet ve umutsuzluk...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?

"
"