12 Eylül 2019

Herkesin küfrettiği kızın öyküsü (veya yeni işçi sınıfı üzerine)

Demokrasiyi savunma sırası prekaryada. Ama bunu yapabilir mi, orası meçhul...

Merkez Bankası bugün ne zamandır beklenen faiz kararını açıklayacak. Faizi indireceği kesin ama acaba indirim piyasanın beklentisi olan 2-3 puanla sınırlı mı kalacak yoksa ekonominin bir an önce canlandırılması amacıyla 4-5 puanlık kallavi bir indirim mi yapılacak? Rasyonel olan ilki ama iktidarın siyasi önceliği (Son anketler kriz nedeniyle AKP oylarındaki erimenin sürdüğünü gösteriyor) kallavi bir indirim ihtimalini güçlendiriyor. Hangi ihtimalin gerçekleştiğini bugün saat 14:00’de öğreneceğiz. 15:15’te, eski Akbank Genel Müdür Yardımcısı (ve Odeabank’a genel müdür olması BDDK tarafından engellenen) Kerim Rota ile Merkez Bankası’nın kararını T24 canlı yayınında değerlendireceğiz.

Sıcak gündem maddesini beklerken bu yazıda “teorik” bir meseleye dönelim. İşçi sınıfına ne olduğuna…

Bundan bir süre taşınınca fiber internet paketini iptal etmek istedim. Türkiye’nin anlı şanlı cep telefonu firması nedense iptal başvurularını İstanbul’un Avrupa yakasında sadece bir yerde, Seyrantepe’de alıyordu. Başvuruyu oraya yapmam gerektiğini öğrendim. O sırada Digiturk’le boğuştuğum için (Digiturk’ten ayrılmanın ne kadar zor olduğunu çeken bilir), eski oturduğum semtle Seyrantepe arasında kırk kilometre mesafe olmasına takılmadan, “Buna da şükür, hiç olmazsa ayrılabileceğiz” diyerek Seyrantepe’nin yolunu tuttum.

Oto tamirciler ve tabelacılarla dolu sokaktaki dükkandan bozma ofise girdiğimde bağıra çağıra küfreden bir müşteriyle karşılaştım. Galiz küfürler arasına sıkıştırdığı kelimelerden anladığım kadarıyla internet paketini iade etmek istiyor ama edemiyordu. İnternet sözleşmesini farklı bir kişinin üzerine mi yapmıştı, sözleşmeyle ilgili başka bir sorun mu vardı, tam hatırlamıyorum. Ama mosmor suratı ve bağırmaktan şişmiş boyun damarları hâlâ gözlerimin önünde.

Bankonun arkasında oturan 20’li yaşlarındaki genç kadın, küfürleri sabırla dinliyordu. Adam bir süre daha bağırıp çağırdıktan sonra, “Ben size yapacağımı bilirim” diyerek çıkıp gitti. Şimdi internet şirketinin görevlisiyle baş başa kalmıştık. İşlemlerimi sorgusuz sualsiz yapmaya başladı. Biraz önce 20’li yaşlarında olduğunu düşünmüştüm ama yakından bakınca 30’larının sonunda görünüyordu. Yüzündeki kırışıklıklar ve çizgileri makyajla gizlemeye çalışmış ama becerememişti.

Konuşmaya başladık. Küfür eden adamlara alışık olduğunu, sık sık deminki gibi müşterilerle karşılaştığını öğrendim.

“Sizinki de ağır iş” dedim.

Başını salladı.

“SGK’da yıpranma payınız var mı bari?” dedim şaka yollu.

“Yıpranma payı da ne?” diye sordu.

Yıpratıcı işlerde çalışanların emeklilik süresinin SGK tarafından farklı hesaplandığını anlattım. Mesela çimento fabrikalarında, termik santrallerde çalışanların daha erken emekli olma hakları vardı.

Omuz silkti, “Kim takar bizi?” dedi umursamazca.

“Ama siz ağır işçisiniz” diye ısrar ettim.

“Zaten biraz daha çalışıp ayrılacağım bu işten” diye kestirip attı.

İçeriye başka müşteriler girmişti. Bir an önce yeni bir iş bulmasını dileyerek çıktım.

“Ağır işçi.”

Seyrantepe’den Sanayi Mahallesi’ne uzanan hafif eğimli yokuşu tırmanırken bu kelimeyi düşünüp durdum. Eskiden ağır işçi deyince akla bin derece sıcaklıktaki ocağın başında çelik döğen işçiler gelirdi. Onları sosyalist örgütlerin pankartlarında görmüşsünüzdür. Geniş omuzlu, kaslı (Ama kafaları küçük) işçiler... Komünistler onlara “proleterya” derdi. Dünyayı onlar kurtaracaktı…

Ekonomideki büyük değişim her şey gibi işçi sınıfını da değiştirdi. “Proleterya”nın çalışanlar içindeki oranı azaldı. Hizmetler sektörünün büyümesine paralel olarak yeni bir sınıf doğdu: “Prekarya”.

İnternet şirketinin “front ofis”inde müşterilerin küfürlerini karşılayan genç kadın, bu yeni sınıfın üyelerinden biri. McDonalds’da patates kızartan genç, AVM’lerin kapısındaki güvenlik görevlileri ve çağrı merkezinde müşteri şikayetlerini dinleyen üniversiteli... Yeni işçi sınıfı onlar. Onlara prekarya deniyor.

“Prekarya”nın üyeleri taşeron şirketlerde ya da geçici şirketlerde çalışıyor. İşleri bugün var, yarın yok. Sendika diye bir şey bilmiyorlar. Yan hakları yok. Çalışma saatleri belirsiz. Sanayi işçilerinden çok daha az para kazanıyorlar.

1960’larda Batı ülkelerinde ortalama bir çalışan ortalama 4 işte çalışıp emekli oluyordu. Bugün bir çalışan otuzuna gelmeden ortalama 9 iş değiştiriyor. İnsan McDonalds’daki fritözün başında veya AVM’nin kapısında kaç sene çalışabilir ki?

İngiliz akademisyen Guy Standing, Türkçeye de çevrilen “Prekarya” adlı kitabında (İletişim Yayınları, 2019) onları “Yeni tehlikeli sınıf” olarak tanımlıyor. Marx, işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyinin olmadığını söylemişti. Zamanla bunun pek de öyle olmadığı ortaya çıktı. Artık büyük sanayi şirketlerinde çalışan işçilerin kaybedeceği çok şey var. Toplu sözleşmeler, yan haklar, bir ömür çalışılıp emekli olunan işler… Bugün zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar, McDonalds’da patates kızartan veya çağrı merkezinde müşteri küfürlerini dinleyen gençler.

Ama onlar da bir sınıf olduklarının farkında değil. Çünkü “Biz” duygsuna sahip değiller.

Çare? Guy Standing’e göre prekaryaya sınıf bilincini kazandırmak. Nasıl? Kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarını sağlayarak, bir geleceklerinin olduğunu göstererek... Çalışma güvencelerini sağlayarak başlayabiliriz, diyor Guy Standing...

Prekaryanın yükselişi tüm dünyada toplumsal dengeleri bozdu. Sayıları ve önemi azalan proleterya, yani mavi yakalı fabrika işçileri, bu duruma tepki olarak Amerika’da Trump, Fransa’da Le Pen gibi yabancı düşmanı, faşist politikacılara oy vermeye başladı. Aşırı sağın yükselişinin sebeplerinden biri bu.

Demokrasiyi savunma sırası prekaryada. Ama bunu yapabilir mi, orası meçhul...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?