09 Haziran 2021

Biden-Erdoğan görüşmesinde Kabil havaalanı havayı yumuşatır mı?

Türkiye sadece Kabil havaalanını korumakla değil işletmekle de yükümlü olacak. Bu da operasyonun güvenlik-teknik ve mali boyutunu büyütüyor. Türkiye havaalanında tek başına kalmak istemiyor. Özellikle ABD kuvvetlerinin sınırlı da olsa varlığı önemli

11 Eylül saldırılarının ardından Amerika'nın bombardımanı üzerine Afganistan'da Taliban geri çekilirken, Kabil'in düşmesiyle Aralık 2001'de Kuzey İttifakı yönetime geçti.

2007'de kaybettiğimiz İsmail Cem, dönemin dışişleri bakanı olarak 2001'in Aralık ortasında yeni dönemde ülkeyi ziyaret eden ilk üst düzey yetkili olarak Kabil'e gitti. Ziyarete katılan az sayıda gazeteci arasındaydım.

Ziyaretin ilk ayağı Pakistan'dan Afganistan'a C-130 nakliye uçağı ile geçecektik. Havalanmadan önce, ön tarafta bir hareketlilik hissettim. Pilotlar, hava şartlarının çok olumlu olmadığını, savaştan zarar görmüş Kabil yakınlarındaki havaalanına inişin riskli olabileceğini iletip, hareket için Bakan Cem'den yeniden onay alma gereği duymuşlardı. Birkaç dakikalık değerlendirmeden sonra hareket kararı alındı.

Alana indik. Yıkık dökük bir şehir hatırlıyorum. Ziyaret sırasında Taliban döneminde kapanan Türk Büyükelçiliği yeniden açıldı. Şehirdeki yıkıma karşın, gayet iyi durumda idi.

1920'de açılan büyükelçilik dönemin Afgan kralı Emanullah Han'ın avlandığı araziyi Türkiye'ye armağan ettiği 45 bin metrekarelik bir alana kurulu.

Kabil'de açılan ilk diplomatik misyon olması da iki ülke arasındaki tarihi ilişkilerin sıcaklığına çok önemli bir örnek.

Türkiye'nin dokunulmazlık zırhı

Büyükelçiliğin önemi sadece taşıdığı bu sıfat ve arazisinin büyüklüğü nedeniyle verdiği mesajla sınırlı değil. Rusya'nın çekilmesinin ardından başlayan, Kabil'de ve ülkenin neredeyse tümünde taş üstünde taş bırakmayan iç savaş sırasında, çatışan tarafların elçiliğin zarar görmemesine özen gösterdiği söylenmişti. Gittiğimizde de zaten kendimiz de gördük. Hatta, Kabil'deki bazı Batılı diplomatların, bir nebze soluklanabilmek için elçiliğin havuzundan yararlandığı zamanlar olmuş.

Türkiye'nin bu dokunulmazlık zırhı, yıllar içinde önemini daha da arttırarak günümüze kadar geçerliliğini korudu. Geçen yıla kadar NATO Genel Sekreter Yardımcısı olan emekli büyükelçi Tacan İldem; bir sohbetimizde anlatmıştı. Dönem dönem NATO'daki daimi temsilcilerle Kabil'e gittiklerinde, pek çoğu Türk büyükelçiliğindeki misafirhanede kalabilmek için çok önceden sıraya girermiş.

Türkiye 2002'de BM kararıyla kurulan Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti'ne (ISAF) en başından beri katkı verdi. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülkenin katkısı NATO'ya çok önemli bir meşruiyet kazandırdı. Öte yandan Türkiye desteğini eğitim, koruma ve kalkınma yardımı ile sınırlı tuttu. Herhangi bir çatışmaya girmeyeceği konusunda çekince koydu.

Bu rezerv sayesinde diğer tüm ülkelerden daha farklı bir konuma sahip oldu. Hatta, kimi yerde, yabancı askerler, riskli gördükleri yerlerde hareket ederken Türklerin kokartlarını kullandılar.

Bütün bunları anlatmama sebep, ABD askerlerinin çekilmesiyle Afganistan'da başlayacak yeni dönemde Türkiye'nin rolünün yeniden şekillenecek olması.

Malum, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden Amerikan askerlerinin çekilmesinin 11 Eylül'e kadar tamamlanacağını açıkladı. Amerikalılar çok önemli lojistik destek sağladığı için diğer ülkeler de tası tarağı toplayıp bir an önce ayrılma derdinde. Bunun farkında olan Taliban da masaya oturmadan önce sahada mümkün olduğu kadar ilerleme sağlamak istiyor.

Biden'dan zamanlama hatası

Biden yönetimi Nisan başında Türkiye'den Afganistan hükümeti ile Taliban'ın bir araya geleceği bir konferansa ev sahipliği yapmasını istemişti. Ancak taraflar masaya oturmanın şartlarını konuşurken, Biden Nisan ortasında, yani masaya oturma şartlarında daha uzlaşma sağlanmadan askerlerle ilgili kararını açıkladı.

Aslında Trump döneminde Taliban'la yapılan anlaşmaya göre ABD'nin askerlerini 1 Mayıs'ta çekmesi öngörülmüştü. Ancak Taliban'ın elini zayıflatmak amacıyla Biden'ın bu kararı geri alması için baskı yapılıyordu. Biden kabul etmedi. "Bitmeyen savaşları bitireceğim" deyip kararını açıkladı. Ancak çekilme tarihini 11 Eylül'e uzattı.

Ankara'ya göre bu son derece zamansız bir açıklama oldu. Zira Taliban ABD'nin sözünü tutmadığı gerekçesiyle masaya oturmaktan vazgeçip, saldırıya geçti. Moral bozukluğu içindeki Afgan hükümet güçleri ise sürekli geri çekiliyor. Psikolojik üstünlüğü eline geçiren Taliban masaya oturmaya yanaşmıyor. Uluslararası askerler çekildikten sonra, Taliban Kabil'in belli yerleri dışında ülkenin hemen her yerinde kontrolü ele geçirecek gibi duruyor.

Düşünsenize 20 yıl sonra neredeyse başa dönülmüş gibi olacak.

Ankara-Washington hattına havaalanı müzakeresi

Bu çerçevede Türkiye'nin Kabil Uluslararası Havalimanı'nın sorumluluğunu üstlenmesi büyük önem taşıyor. ABD ile Türkiye ve diğer NATO müttefikleri arasında bir süredir konuyla ilgili müzakereler yürütülüyordu. Savunma Bakanı Hulusi Akar hafta başı yaptığı açıklamada "Bizim şartlara bağlı olarak Afganistan'da kalma niyetimiz var. Şartlarımız nedir? Siyasi, mali ve lojistik destek. Bunlar yapıldığı takdirde biz Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı'nda kalabiliriz. Şartlarımızla ilgili cevabı bekliyoruz" dedi.

Her şeyden önce Türkiye sadece havaalanını korumakla değil işletmekle de yükümlü olacak. Bu da operasyonun güvenlik-teknik ve mali boyutunu büyütüyor. Türkiye havaalanında tek başına kalmak istemiyor. Özellikle ABD kuvvetlerinin sınırlı da olsa varlığı önemli. ABD elbette verdiği sözü tutacak ve askerlerini geri çekecek. Ancak yine de geride askeri bir varlık bırakması söz konusu. Anladığım kadarıyla Ankara başka birkaç ülkenin daha sınırlı da olsa varlığının bulunmasının önemli olduğu görüşünde.

Taliban'a karşı çokuluslu görüntü

Bu, Taliban karşısında tek hedef olarak görünmeme kaygısından kaynaklanıyor olabilir. Ancak ilk aşamada, Taliban'ın da havaalanının herhangi bir kesintiye uğramadan operasyonel kalmasını tercih edeceği düşünülüyor. Özellikle "Taliban geldi ülke çöktü" imajını vermemek için önemli. bu nedenle de Türkiye gibi bir ülkenin bu sorumluluğu üstlenmesine itiraz etmeyeceği görüşü ağırlık kazanıyor.

Her halükarda Türkiye'nin şartlarının kabul edilmesi durumunda üstleneceği misyon hem ABD hem NATO için çok önemli.

ABD Afganistan'dan çıkarken hiç kuşkusuz ardında bir enkaz bırakacak. Türkiye'nin bu enkaz görüntüsünü az da olsa bertaraf edecek bir işlev görmesi Amerika'nın çok işine gelir.

NATO zirvesi öncesinde Kabil havaalanıyla ilgili bir uzlaşmaya varılması, -detaylar netlik kazanmasa da genel bir anlayış birliği, hiç kuşkusuz sıkıntılı geçmesi beklenen görüşmenin en azından olumlu bir noktayla başlamasını, havanın yumuşamasını sağlayabilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Gazze savaşının gölgesinde Alman liderden üç günlük ziyaret

Gazze savaşında iki ülke birbirine tam zıt noktalarda duruyor. Almanya orantısız derecede İsrail'i, Türkiye de orantısız derecede Hamas'ı destekliyor. İktidar Hamas'ın tutumunu yumuşatması için çaba gösterirken, Berlin'in Netanyahu hükümetine desteğinin ne kadar İsrail halkının yararına olduğu sorgulanabilir

Yeni dönemde CHP'nin dış politikası nasıl şekillenecek?

Seçim sonuçları Türk kamuoyu kadar kadar dünya için de sürpriz oldu. Bu nedenle uluslararası kamuoyu, CHP'ye ayrı bir gözle bakmaya başladı bile. Yani CHP'nin uluslararası ilişkiler ve dış politikaya eskisinden çok daha fazla önem vermesi kaçınılmaz

Seçimler bitti, Bakü'yle İsrail sendromu da bitmeli

Ankara, Ermenistan liderinin AB ve ABD ile yaptığı üçlü toplantıya tepki gösterdi. Bakü'nün dayatmasına teslim olan iktidar, Kafkaslar'da barış için gerekli adımları atamıyor. Azerbaycan'ın korkusuna inisiyatif alamayınca boşluğu başka aktörler dolduruyor