Dublin’in güler yüzlü ve samimi insanların dolandığı semtlerinin hemen hemen hepsinde ikinci el giysiler ve aksesuarlar satan dükkanlar vardı. Çantalar, şapkalar, eldivenler, bastonlar…
Islak granitden mamul parke taşı sokak belki de 100 yıldan fazladır oradaydı. Blok kesim kaldırımlar hafiften eğri büğrü olsa da cephelerini kaybetmemiş, canlı renklerden korkmadan boyanmış çeşit çeşit dükkanları ile dimdik ayaktaydı. Belli ki eski sahiplerinin yerini yenileri almış ama onlar geçmişin üzerine basmak yerine onu elinde taşımak için pek de fazla uğraşmamıştı.
Her şey yerli yerindeydi. “İkinci-el” (second-hand) dükkanları da diğerleri ile birlikteydi.
İşte burası Dublin idi.
Dünyanın çeşitli yerlerinde süregelen hak ihlalleri konusundaki ilgim bu kez beni İrlanda’ya attı. Hem uzun zamandır görmeyi planladığım Tara O’Grady ile buluşucaktım, hem bazı sivil toplum örtgütlerini ziyaret edecektim hem de randevularını önceden aldığımız birkaç hükümet görevlisi ve sanatçı ile tanışıp fikir alışverişinde bulunacaktım.
Zaman dar olsa da kendime vakit ayırmayı da başardım. Zamanın kazanılan değil ancak boşa harcanan akışkanlığından bir kap lezzet de ben çaldım. Kanalın yan sokaklarına daldım.
Güler yüzlü ve samimi insanların dolandığı semtlerin hemen hemen hepsinde ikinci el giysiler ve aksesuarlar satan dükkanlar vardı. Çantalar, şapkalar, eldivenler, bastonlar…
İlk başta İstanbul Beyoğlu’dakiler gibi neredeyse çöp sayılacak artıkların satıldığını düşündüğüm dükkanlardan birine girmekten kendimi alamadım.
Kasada oturan gözlüklü bey, zarif bir selamlama ile yanıma gelerek nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Ardından ilgi duyduğum her ürünü, geçmişi ve raflara geliş hikâyesi ile tek tek anlatmaya koyuldu:
Kuaför olan Parisli Aleksandır’dan kaplumba kabuğu bir tarak, Rogier Cannet imzalı bir kamış şapka, Viyana’dan bir el yapımı bir de silindir şapka, İngiliz üretimi ebonit, fildişi ve gümüş karışımı cep tarağı, aznavur işçilikli bir pudriyer…
Hepsinin hikâyesi, hepsinin değeri dinlemek için ömre bedel.
1920’lerden Çarliston elbise… Anlatılanı dinlerken düşündüm ki her birinin hikâyesi filmlere senaryo olur diye.
Sonunda bir küçük iğne kutusu seçtim kendime, ödeme yapıp çıktım Dublin sokaklarının gün yüzüne…
Aklımda eski Pera. Bugün tarih yerine polyester başörtüsü, börek, köfte ve lokumla baklava var İstiklal vitrininde!..
Ne yazık ki kaybolan sadece kültür değil, artık kredi kartına 9.99 6 taksitli takiyyeli Türkiye…