Kamu çalışanları 2012’ye zamsız girdi. Mart 2012 maaşları da zamsız olacak. Bu gidişle Nisan 2012 maaşlarının da zamsız olacağını söylemek mümkün. Gerekçe toplu sözleşmeyle ilgili yasal düzenlemenin henüz yapılmamış olması. Ancak neden toplu sözleşmeye mahsuben Ocak ayı başında memurlara zam yapılmadığının hiç bir izahı yok. Peki yasanın 18 aydır çıkarılmamış olmasının sorumlusu kim? İstediğinde en netameli konularda bir haftada yasa yapan AKP hükümeti 2 milyondan fazla kamu çalışanı için 18 aydır yasal düzenleme yapmadı.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları yasasında değişlik yapan hükümet tasarısı Anayasa değişikliğinden 16 ay sonra Ocak 2012’de Meclise sunuldu ve halen Plan ve Bütçe Komisyonunda. Ancak bu düzenleme ile memurlara toplu sözleşme hakkı getirildiğini söylemek neredeyse imkansız. Temel felsefesi zorunlu tahkim (grev yasağı) olan tasarı göstermelik bir toplu sözleşme düzeni getiriyor. Tasarı 12 Eylül’ün sendikal düzenlemelerinden çok daha ağır bir baraj öngörüyor. En çok üyeye sahip konfederasyon dışında kalanların toplu sözleşmede hiç bir rolü kalmıyor.
Sendikal hakların bölünmezliği
Tasarı 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ile benimsenen temel felsefeye dayanıyor. Anayasanın 53. maddesinde 12 Eylül 2010 referandumu ile zorunlu tahkim (bütün memurları kapsayan bir grev yasağı) kabul edilmişti. 4688’e ilişkin tasarı da grev hakkını dışlayan bir toplu sözleşme düzeni ön görüyor. Zorunlu tahkim (grev yasağı) otoriter rejimlere özgü bir çalışma ilişkileri rejimidir.
Anayasa’nın 53. maddesi toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık çıkarsa Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna (KGHK) başvurulacağını ve bu kurulun kararlarının kesin olduğunu kesin bir dille belirtiyor. Aynı hükümler 4688 değişiklik tasarısında da yer alıyor. Böylece grev yasaklanıyor. Hazırlanan değişiklik Anayasada yapılan değişikliğin mantıksal bir sonucu. Anayasa’nın ardından, 4688’de yapılması planlanan değişiklikler de kamu çalışanlarına grev yasaklı bir toplu sözleşme düzenini reva görüyor.
Oysa Türkiye’nin onayladığı ve Anayasanın 90. maddesi gereği iç hukuktan üstün olan çalışma yaşamı ile ilgili uluslararası sözleşmelere; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve BM İkiz Sözleşmeleri ve bunlara ilişkin denetim organı kararlarına göre kamu görevlilerinin de tıpkı diğer çalışanlar gibi grev hakkı vardır. Grev hakkı sadece “devlet adına yetki kullanan” dar bir memur grubu için sınırlanabilir. Bütün memurları kapsayan bir grev yasağı uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Grev yasaklı toplu sözleşme ve sendika hakkı olamaz. Çünkü sendika hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkıyla bir bütün oluşturur. Bu ilke ILO tarafından on yıllardır benimseniyor. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de özellikle son yıllarda (özellikle Türkiye’ye ilişkin verdiği kararlarda) sendikal hakların bütünselliğinin altını çizmektedir. Kısaca uluslararası çalışma normlarına göre kamu görevlilerinin (memurların) tıpkı işçiler gibi grev hakkı vardır. Bu uluslararası kurallar Anayasanın 90. maddesi nedeniyle Türkiye için bağlayıcıdır. Anayasa ve 4688 ile getirilen grev yasağı uluslararası çalışma hukukunun ihlalidir.
Ancak tasarı bu grev yasağı rejimi ile de yetinmiyor. Grev yasaklı toplu sözleşme rejiminde bütün yetkilerin tek konfederasyona verilmesini, sendika tekelini öngörüyor. Sendika tekeli, sendika özgürlüğü ve çoğulculuğu ilkesinin açık ihlalidir.
Bütün yetkiler tek konfederasyona
Tasarı toplu sözleşme müzakerelerinin Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında yürütülmesini düzenliyor. İşveren heyeti ilgili bakanın başkanlığında olacak. Sendika heyeti ise son derece antidemokratik ve keyfi bir şekilde düzenlenmiş.
Sendika heyeti başkan dahil 7 üyeden oluşuyor. Sendika heyeti başkanı en çok üyeye sahip konfederasyondan olacak. Şu anda en çok üyeye sahip konfederasyon Memur-Sen. Diğer 6 üye şöyle saptanacak. En çok üyeye sahip konfederasyondan 3 üye (Memur-Sen), ikinci konfederasyondan 2 üye (Kamu-Sen) ve üçüncü konfederasyondan 1 üye (KESK). Böylece Memur-Sen 7 kişilik heyette 4 üyeye sahip olacak. Toplam 515 bin üyesi olan Memur-Sen heyet başkanlığı ve toplam 4 üye ile temsil edilirken, üyeleri 630 bini geçen Kamu-Sen ve KESK üç üye ile yetinmek zorunda. Toplam sendikalı memurların yüzde 45’ini temsil eden Memur-Sen Kamu Görevlileri Sendika Heyetinde yüzde 57’lik bir temsile ulaşıyor. Bu çarpık temsil mekanizması size tanıdık gelmedi mi?
Öte yandan bütün yetkiler heyet başkanına verilmiş durumda. Toplu sözleşmenin imza yetkisi heyet başkanına (fiilen Memur-Sen) veriliyor. Diğer üyelerin ve konfederasyonların itiraz hakkı yok. Heyet başkanı toplu sözleşmeyi imzaladığında diğerler konfederasyon temsilcilerinin Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na gitme imkanı bile yok. Böylece diğer memur konfederasyonları figüran haline getiriliyor. Oysa ILO normlarına göre her sendikaya, üyelerini toplu pazarlıkta temsil hakkının tanınması gerekiyor. Tasarı ile memurların yüzde 55’ini temsil eden Kamu-Sen ve KESK tümüyle dışlanıyor.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulu: Yeni bir vesayet organı
Grevi yasaklayan tasarıya göre toplu görüşmede uyuşmazlık olması durumunda Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna (KGHK) başvurulabilecek. Ancak KGHK tam olarak hükümet vesayeti altında. Kurul 11 üyeden oluşacak. Bu 11 üyenin 7’si ilgili bakan veya doğrudan bakanlar kurulu tarafından seçilecek. Ayrıca Memur-Sen 2, KESK ve Kamu-Sen ise birer üye ile temsil edilecek. KGHK’nın başkanı Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın başkan veya başkan vekilleri arasından hükümet tarafından seçilecek. Kurulun başına hangi yüksek yargıcın geleceğine hükümet karar verecek. Dört üye çeşitli bakanlık bürokratları arasından ilgili bakan tarafından seçilecek. Tasarıda vesayetin inanılmaz bir örneği daha var. KGHK’da sendikalar adına yer alacak akademisyen de sendikaların göstereceği 7 aday arasından bakanlar kurulunca seçilecek. Sendikaların akademisyen seçme ehliyeti yok anlaşılan!
12 Eylül’ün sendikal barajlarından da ağır
4688’de öngörülen değişiklikler Demirel hükümeti tarafından 1971 yılında çıkarılan ve DİSK’i işlevsiz bırakmayı hedefleyen 1317 sayılı yasadan ve 12 Eylül döneminde çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasalardan daha ağır hükümler içeriyor.
1971’de çıkarılan 1317 sayılı yasa ile sendikalara, toplu sözleşme yapabilmek için işçilerin üçte birini temsil koşulu getirilmişti. Üçte bir üyeye sahip olmayan sendikalar işlevsiz olacaktı. Yasaya DİSK’in tepkisi büyük olmuş ve 15-16 Haziran 1970’de yapılan eylemlere yüz bine yakın işçi katılmıştı. Anayasa Mahkemesi TİP’in başvurusu üzerine üçte bir koşulunu iptal etmişti.
12 Eylül sonrası çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasalar ile sendikalara büyük sınırlamalar yanında, toplu iş sözleşmesi yapabilmek için yüzde 10’luk işkolu barajını aşma koşulu getirilmişti. 4688’de yapılan düzenleme bundan çok daha ağır bir düzenleme. 12 Eylül’ün sendikal zihniyetinin derin izlerini 4688’de devam ediyor.
4688 değişikliği çoğunluğa sahip olmayan sendikayı tamamen işlevsiz bırakıyor. Toplu sözleşme sürecinde bütün yetki en çok üyesi olan sendika veriliyor. Diğer sendikalar göstermelik hale getiriliyor. Sendikal çoğulculuk hiçe sayılıyor.
Kamuda grevsiz tek sendika rejimine (otoriter korporatizme) hoş geldiniz!